tag:blogger.com,1999:blog-62358062420825975542024-03-29T06:29:16.274+03:00Şaşkın'ın Göçebe GünlüğüHayat merak ettiklerimi öğrenebilmek için çok kısa...Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.comBlogger188125tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-91572317278847039152024-03-24T15:15:00.004+03:002024-03-24T22:49:35.283+03:00Bana Mutluluğun Resmini Çizer misin, Copilot?<p>Güneşli bir pazar sabahına Yuki'nin iki tokatı ile uyandım. Geceden tüm mamaların dibine kibrit suyu döken Göbek Reyis'in en yeni numarası, sabah rızkını dilenmek için tokatlama marifetiyle uyandırmak. Yaşlı kadına bu pazar da uyku yok diye homurdanarak el mecbur günü erkenden başlattım.</p><p>Taze Ergen büyütannesine ziyarete gidip evden el ayak çekilince, biraz balkonda güzel havanın keyfini çıkardım. Oturan Şaşkın görmüş aşk çocuğum Göbek Reyis bu anı kaçırmayıp koynuma girmek suretiyle bana eşlik etti. Narin Prenses Köpük Hanım ise bu süreçte, salondaki battaniyede yalnızlık huzurunun keyfini sürmeyi tercih etti.</p><p>Güzel havayı içime iyice doldurup, yine epeydir boşladığım Göçebe Günlüğüme el atmak üzere bilgisayarın başına geçtim. Salona geçince kediler alemindeki roller de değişti. Göbek Reyis Narin Prensesi kovalayıp, battaniye üzerinde beyliğini ilan ederken, Narin Prenses de sancağını kucağıma dikiverdi.</p><p>Girizgahı pazar keyfi üzerinden yaptım da başlık ne alaka? Ona da geleceğiz elbet, önce hafiften paslanmış yazma ve parmak kaslarını biraz ısıtalım. :)</p><p>Biraz iş, en fazla da kişisel merak gereği bu aralar yapay zeka ile fazla haşır neşirim. Yenilik ve bilgiye karşı korkusuzca bir merak... Çünkü kovalık bunu gerektirir. Netflix'in yeni popüler bilim kurgu dizisi <a href="https://www.netflix.com/tr/title/81024821" target="_blank">3 Body Problem</a>'de insanlıktan umudunu kestiği için uzaylıları dünyaya davet eden bilim kadını Ye Wenjie'nin de su katılmamış bir kova olduğunu iddia edebilir ama kanıtlayamam.</p><p>"Yapay zeka bizi köle kendine köle yapacak, işlerimizi elimizden alacak, bizi işsiz bırakacak" diye ağlaşıp kendisini görmezden gelmek de var. Ok yaydan çıkmış bir kere, kendisine insani dokunuşları en iyi yapan kazansın, o meşhum günler gelene kadar da biz onu en iyi şekilde kullanalım demek de. Bilimin askeri olarak bizim de safımız belli. Her şeyde olduğu gibi bunda da geleceğin insan soyuna getireceklerini zaman gösterecek.</p><p>Microsoft Bing'in yeni yapay zeka uygulaması Copilot'la iş gereği epey bir oynadıktan sonra biraz da şımarmak istedim. Kendisine bizim coğrafya için belki de en klişe soruyu sorarak cevabını bekledim.</p><p><i><b>- "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin, Copilot?"</b></i></p><p>Hızlıca düşündü ve tabii ki sondaki Copilot hitabındaki coğrafi dokunuşu es geçerek, bulutların üzerinde ve gökkuşağının içinde mutlulukta gezinen bir pilot resimleyiverdi.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsmG7eGI8eRw_jI1caAaxJqp0PyATi2m0dhEMuEogoGuewoK-ie4CudhEV8rgR8zL3iQDnVL_cWkZBbmHBNiW2q2l6to8gNzR-RBiD3M-ZCD56U8cIeLF5hPJqlcoqRS6RdYqHqXl0Pd9D5zaGuCIYB8DwCIN9Ork6bFsotVztShXBqGnNYARrSVrpziwo/s1460/Copilot-2.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="795" data-original-width="1460" height="217" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsmG7eGI8eRw_jI1caAaxJqp0PyATi2m0dhEMuEogoGuewoK-ie4CudhEV8rgR8zL3iQDnVL_cWkZBbmHBNiW2q2l6to8gNzR-RBiD3M-ZCD56U8cIeLF5hPJqlcoqRS6RdYqHqXl0Pd9D5zaGuCIYB8DwCIN9Ork6bFsotVztShXBqGnNYARrSVrpziwo/w400-h217/Copilot-2.JPG" width="400" /></a></div><br /><p>Kendisine ikinci bir deneme hakkı verdim ve bu defa soruyu "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?" olarak güncelledim.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigmRzwgC8O1uQH40O30sUhEEzvB-eZV49fgDS7q3hZxFcHAHtRMrNlUzqDYD3SdVVwO-Aj3w3_oooE10sipHwYaJ7o30egCRkmq0gH4JWIhr_XTCWfwiZbjTZpXY3I0ZP09xDEO8tvELc0mUnhwTVrBM6W71qkhi5HEv-0uNEpNO4t9hQ780QoTzGcIaG2/s1462/Copilot-5.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="802" data-original-width="1462" height="220" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigmRzwgC8O1uQH40O30sUhEEzvB-eZV49fgDS7q3hZxFcHAHtRMrNlUzqDYD3SdVVwO-Aj3w3_oooE10sipHwYaJ7o30egCRkmq0gH4JWIhr_XTCWfwiZbjTZpXY3I0ZP09xDEO8tvELc0mUnhwTVrBM6W71qkhi5HEv-0uNEpNO4t9hQ780QoTzGcIaG2/w400-h220/Copilot-5.JPG" width="400" /></a></div><p>Bu defa adeta bir cennet bahçesinde torunları ve evcil hayvanlarıyla mutlu ve güzel vakit geçiren büyük anne ve baba sahneleri resmetti. Bu denemedeki ortak figür ise yine, globalde mutluluk sembolü iken ülkemizde epeydir anlamsızca ve acımasızca yaftalanan, gökkuşağı oldu. Diğer dikkatimi çeken ise insanların en iyi ve en mutlu hallerinin kendi çocuklarındansa torunları birlikteyken hasıl olmasını yapay zekanın bile çözmesi oldu.</p><p>Copilot Türk olsaydı ne çizerdi diye düşündüm sonra. Ailecek yapılan, mutlu bir pazar kahvaltı sofrası olabilir miydi mesela? Ya da Ramazan dolayısıyla bir iftar sofrası?</p><p>Yan odadan gelen ütünün çağrısıyla yapay zeka destekli hayal dünyamdan hayatın kırışık gerçeklerine geri döndüm sonra. </p><p>Kendi mutluluk sahnenizde güzelliklerle dolu bir pazar diliyorum. </p><p><br /></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-41666412636650402532024-03-08T17:54:00.000+03:002024-03-08T17:54:04.247+03:00#KadınlaraYatırımYapın<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsJU_AIfkVHmilmG8tv6Z7hHsOy9XLlGOTN3QidbR3M8QMh7dvftUIBiLJ9EGIoiBMSluHwuVssmuuOd1SXWrn4ntOiCWGs4hSGymz4HAqtlfpQxkuSjmQddnBB103CC9OQmlFO0Q-XTVRmZCsiD1D9c1ts6GLVjZF5mbCLc952jiOm0MwntapbEv6GITy/s1080/%23InvestInWomen.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsJU_AIfkVHmilmG8tv6Z7hHsOy9XLlGOTN3QidbR3M8QMh7dvftUIBiLJ9EGIoiBMSluHwuVssmuuOd1SXWrn4ntOiCWGs4hSGymz4HAqtlfpQxkuSjmQddnBB103CC9OQmlFO0Q-XTVRmZCsiD1D9c1ts6GLVjZF5mbCLc952jiOm0MwntapbEv6GITy/s320/%23InvestInWomen.png" width="320" /></a></div><br /> <p></p><p><span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">Evet, her şeyi yapabiliriz! Ve biz yaparız, dünya değişir! Birleşmiş Milletlerin bu sene Dünya Kadınlar Günü için belirlediği tema ve konuşmalarda kullanılan hashtag </span><a class="x1i10hfl xjbqb8w x1ejq31n xd10rxx x1sy0etr x17r0tee x972fbf xcfux6l x1qhh985 xm0m39n x9f619 x1ypdohk xt0psk2 xe8uvvx xdj266r x11i5rnm xat24cr x1mh8g0r xexx8yu x4uap5 x18d9i69 xkhd6sd x16tdsg8 x1hl2dhg xggy1nq x1a2a7pz _aa9_ _a6hd" href="https://www.instagram.com/explore/tags/kad%C4%B1nlarayat%C4%B1r%C4%B1myap%C4%B1n/" role="link" style="-webkit-tap-highlight-color: transparent; background-color: white; border-style: none; border-width: 0px; box-sizing: border-box; cursor: pointer; display: inline; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; list-style: none; margin: 0px; outline: none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-decoration-line: none; touch-action: manipulation;" tabindex="0">#KadınlaraYatırımYapın</a><span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">. Bu çağrının tüm dünyada "fırsat eşitliğinin" daha fazla ses bulmasını sağlamasını ve daha güzel yarınlara vesile olmasını tüm kalbimle diliyorum. Tüm kadınların <b>"8 Mart Dünya Kadınlar Günü"</b> kutlu olsun!</span></p><p><span style="background-color: white; font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">Ve evet, AI yine iş başında. :))</span></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-81265210424123922102024-01-30T23:20:00.000+03:002024-01-30T23:20:29.166+03:00Dağ Başını Duman Almış, Yürü Ya Şaşkın<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhj6oO9e0x5UNVixq5YAWXhiG7ctdOkZ43iUpDyUvVBxDBIypy892ZYvwn37BEaFkYk1jWBnK_L7B4r1OiLQq6EGtqWT0TTP1r_z4bOUP-4owbddxQ-kNh8iEANbcDoQiQcy-JPDwzJcyj-ATNjRq8NU6L-JVl7vVWm4vqUN0cPqtrmNdM9J_0KWu265tur/s3968/IMG_20171008_125053.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3968" data-original-width="2976" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhj6oO9e0x5UNVixq5YAWXhiG7ctdOkZ43iUpDyUvVBxDBIypy892ZYvwn37BEaFkYk1jWBnK_L7B4r1OiLQq6EGtqWT0TTP1r_z4bOUP-4owbddxQ-kNh8iEANbcDoQiQcy-JPDwzJcyj-ATNjRq8NU6L-JVl7vVWm4vqUN0cPqtrmNdM9J_0KWu265tur/s320/IMG_20171008_125053.jpg" width="240" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p><a href="https://saskinkova.blogspot.com/2013/09/gocebe.html" target="_blank">Şurada</a> anlatmıştım yıllar yıllar evvel; bir karışıklık olmuş da "yürü" komutunu"göç ya kulum" olarak mı anlamıştım acaba? Evet, o yazının üzerinden de bir ülke ve üç taşınma daha geçmiş olabilir ama cumayı 18.775, dünü de 19.041 adımla kapattıktan sonra idrak ettim ki kesinlikle, tam olarak, kendi manasıyla, "yürü" de denmiş. Yoksa bu yaşımda beni hunharca yürütmeye devam eden bahtsızlıklar komedyasının başka bir açıklaması olamaz.</p><p>Tamam yürümek sağlıklı, kişisel karbon ayak izini düşürmenin askeriyiz, zaten şu yaşına geldin tekerlekli taşıtlarla olan ilişkini de yoluna koyamadın falan filan fıstık da; ey hayat, bu orta yaşlı kadına biraz insaf mı etsen sen artık?</p><p>Hem zihinsel hem de bedensel olarak yangınlardayım, geçen senenin yıllık izninden kalan son iki günü hafta sonuna bağlamak suretiyle kullanayım, az biraz dinleneyim, az biraz tatildeki ergenimle vakit geçireyim diyerek girdiğim bu yolda bu kadar çok ve anlamsız yürüyeceğim elbet aklımın ucundan geçmezdi. <i>"Tatilim bomboş, ayaklarımda bir sızı/ ateşe atılmış kor gibi bedenim yanıyor hala/ tatilim bomboş, gözümde yaşlarla, ayazda dona dona yürümekteyim."</i> nağmeleri eşliğinde yürüdüm de yürüdüm.</p><p>O kadar yürümenin sonu en azından vuslata varmak olaydı iyiydi ama çıktığımız her iki yolun da sonunun çıkmazda olması bana yine kaderin bir oyunuuu... Bizim ergene sporcu lisansı çıkaracağız diye şehrin bir ucundan diğerine kapı kapı dolaş, "yanlış işlem yapılmış, şöyle böyle yapıp yine geleceksin" densin, dön geri yine dolaş, lakin bir atılamayan tek bir imza nedeniyle tüm o uğraş ve çaba boşa gitsin. Aklını çıldırırsın ama bir şey de gelmez elinden. </p><p>Sporla alakası en fazla izleme seviyesinde olan ben bonservis almak denilen şeyi bu yaşıma gelmişim ya televizyonda duymuşum ya da filmlerde. Onlarda da millet bonservisiyle bi çuval para götürüyor. Bizim de lisans yenileyebilmek için çocuğu önce transfer etmemiz gerekiyormuş ama bizim hikayede başa bela bir kağıt oldu çıktı kendisi. Hem yeni kulübe, takıma girecek diye, üzerine para verdik, hem de artık oynamadığı okul takımına, yarı yıl tatili nedeniyle, bonservis kağıdını imzalatamadık. Günün sonunda bir lisans uğruna saatlerce şehri tavaf ettik etmeye ama kendisini almayı başaramadık.</p><p>Bu sabah sözde tatilde dinlendireceğim, sızım sızım sızlayan yorgun bedenimi güçlükle yataktan kaldırırken böyle tatilin ızdırabına gelişine sövdüm bi ağız dolusu. Neyse ki özüme çabucak döndüm, 777 dedim aldım kabul ettim olanı biteni, geçip giden uuu bir tatilin daha üzerine üç süpürge, bir vileda çekip tamamına erdirdim. Darısı yine yeniden artık bir sonrakinin başına. Hem bak Şaşkın, yaş 50 olunca iki haftalık yıllık izin hakkına bir hafta daha ekliyorlarmış. Hadi yine iyisin. Şaşkın üç hafta izin almııış, yürüyelim arkadaşlaaaar... </p><p><br /></p><p><b><i>Dip Not: </i></b>Fotoğrafın konumuzla bir alakası yok gibi de ama var gibi de :)). Yazıya uygun görsel ararken anılar arasından fırlayıverdi. 2017 senesinde iki arkadaş ve kızcelerimizle yaptığımız Braşov (Romanya) seyahatimizden. Teleferikle çıktığımız 960 m yüksekliğindeki Tampa Dağı'ndan kızcelerin isteği üzerine sisin içinde yürüyerek şehre inerken çekmiştim. Tabii ki çok yürümüş, kaybolmuş ve nihayet indiğimizde şehrin alakasız bir yerinde bulmuştuk kendimizi. </p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-50173362947595509742024-01-26T00:39:00.004+03:002024-01-27T15:39:31.422+03:0050 Beaaa<p><span face="-apple-system, "system-ui", "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 14px;"></span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk3aFZpEJlXppvhx1vduIhZ9daafiyvn0_IhFXFq7q0s6iZsUpaGT9elzdw9fxnm7My24ULRotsTRIPZUjAXWd0XuiwCgI5tycpp4GtLMY30KpvePfys2UnQ36JjqejaFmqO6KDj_JYPH5kcmUn7bj2P11D9qPx-TLzkBfLrF7zx_b6_6SMx_xuK6nUXFR/s1920/Hos%CC%A7Geldin50.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk3aFZpEJlXppvhx1vduIhZ9daafiyvn0_IhFXFq7q0s6iZsUpaGT9elzdw9fxnm7My24ULRotsTRIPZUjAXWd0XuiwCgI5tycpp4GtLMY30KpvePfys2UnQ36JjqejaFmqO6KDj_JYPH5kcmUn7bj2P11D9qPx-TLzkBfLrF7zx_b6_6SMx_xuK6nUXFR/s320/Hos%CC%A7Geldin50.jpeg" width="180" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;">Orta Doğu ve Balkanların en tembel blogırı olarak günler sonra, sıradaki yazım bu fani dünyada geçirdiğim yarım asrın şerefine gelsin. </span><span style="background-color: white; font-size: 14px;">🎉 </span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">Bir zamanların Casper lakaplı, keltoş bebesi dolu dolu yaşanmışlıklarla bugün tamı tamına 50. yaşına giriyor. Nasıl geçti habersiz diye tıngırdatırsam nameleri yalan olur. Neler sığdırmadım ki o yıllara. Evlat oldum, can parem kızıma anne oldum. Baş belası bir kardeş ve abla, biricik yeğenime teyze, arkadaşlarına Google Teyze, daha nicelerine çılgın teyze, </span><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">kedi annesi, köpeklere fısıldayan kadın oldum. Öğrenci oldum, öğreten oldum ama en çok öğrenen oldum. Uzun saçlı, kısa saçlı, gözlüklü, gözlüksüz, sonra yine gözlüklü oldum. Çok çok ve güzel dostlar ve bir o kadar çok da beynimde yer işgal eden gerekli gereksiz bilgiler biriktirdim. Çok gezdim, </span><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">çok çok </span><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">şehir içi, şehirler arası, yetmedi ülkeler arası taşındım. Çok mutlu günlerim de oldu, çok mutsuz da. Geleni aldım, kabul ettim hayata hiç küsmedim. 50 de buyursun gelsin, 777 onu da aldım kabul ettim. :)) Zaten </span><a class="x1i10hfl xjbqb8w x6umtig x1b1mbwd xaqea5y xav7gou x9f619 x1ypdohk xt0psk2 xe8uvvx xdj266r x11i5rnm xat24cr x1mh8g0r xexx8yu x4uap5 x18d9i69 xkhd6sd x16tdsg8 x1hl2dhg xggy1nq x1a2a7pz _aa9_ _a6hd" href="https://www.instagram.com/explore/tags/yapayzeka/" role="link" style="-webkit-tap-highlight-color: transparent; background-color: white; border-color: initial; border-style: initial; border-width: 0px; box-sizing: border-box; cursor: pointer; display: inline; font-family: inherit; font-size: 14px; list-style: none; margin: 0px; outline: none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-decoration-line: none; touch-action: manipulation;" tabindex="0">#yapayzeka</a><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;"> ile anlaşma yaptım 100'de beni fıstık gibi bi avatar yapacak. </span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">#İyikidoğdumbeaaaa </span><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">🎉 </span><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">🎉 </span><span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px;">🎉 </span></p><p style="text-align: left;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dxmhOQf4MMaNw1hD9q57F8Gre3l5g-dEc78NWEn0Zw0dBRZwIlhQgXNjkLao51Y4zbKCVIXGtQf_h-nNJSPsg' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe></div><br /><p></p><p style="text-align: left;"><span face="-apple-system, "system-ui", "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 14px;">Sizleri geçip giden uuuu yıllarıma adadığım mini filmimle baş başa bırakırken fonda </span><span style="background-color: white; color: #202124; font-size: 14px;">Felicità şarkısı çaldığını hayal etmenizi umuyorum. Müzik ekli olan versiyonu eklemedi çünkü blogırcım. </span><span face="-apple-system, "system-ui", "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 14px;">Orijinali Al Bano & Romina Power çiftine ait </span><span face="arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #202124; font-size: 14px;">olanı değil, Berlin dizisindeki </span><span face="-apple-system, "system-ui", "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 14px;">Berlin & Damian versiyonunu ama. Öyle bir söylemişler ki beni benden aldı bu ara. Berlin dizisindeki bu klip tadındaki sahne ile izlemek istersen de durma <a href="https://www.youtube.com/watch?v=aMDrO3uwA7Q" target="_blank">tıkla</a> gelsin. Ah o rahmetli Öztürk Serengil bu şarkıyı biz çocukken kafamıza "feliçita, öyle zayıf ki, öyle ince ki, sanki çıta" diye kazıyarak kodlamış. Bendeki fil hafızası da bi reset atmamış. Meğer nasıl da güzel sözleri varmış. :)</span></p><p><span face="-apple-system, "system-ui", "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 14px;">***</span></p><p style="text-align: left;"><i><span style="font-family: inherit;">Mutluluk (Felicita</span></i><i><span style="font-family: inherit;">)</span></i></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>El ele tutuşup, uzaklara gitmektir</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>İnsanların arasındaki masum bakışın</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Çocuklar gibi yakın durmaktır</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk, mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Tüylerden bir yastıktır, </i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>geçip giden nehrin suyudur</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Perdelerin arkasından yağan yağmur</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Barışmak için ışığı karartıyor</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk, mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Sandviçin yanında bir kadeh şarap mı</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>çekmecenin içine bir not bırakmaktır</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Seni ne kadar sevdiğimi iki sesle söylemek</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk, mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Dinle, havada zaten</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Bizim aşk şarkımız</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk tadında bir düşünce gibi</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Hisset, havada zaten</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Daha sıcak bir güneş ışığı</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk tadında bir gülümseme gibi</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Sürpriz bir akşam.</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Radyo çalıyor.</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Kalplerle dolu bir tebrik kartı</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Beklenmedik bir telefon görüşmesi</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk, mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Geceleyin bir sahil, vuran dalga</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Sevgi dolu kalbin üzerinde bir el</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Tekrar yapmak için şafağı bekliyor</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk, mutluluk</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Dinle, havada zaten</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Bizim aşk şarkımız</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk tadında bir düşünce gibi</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Hisset, havada zaten</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Daha sıcak bir güneş ışığı</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk tadında bir gülümseme gibi</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Hisset, havada zaten</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Bizim aşk şarkımız</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Mutluluk tadında bir düşünce gibi</i></span></p><span style="font-family: inherit;"><i><br /></i></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: inherit;"><i><br /></i></span></div><span style="font-family: inherit;"><i><br /><span style="background-color: white; font-size: 14px;"><br /></span></i></span><p></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-17255264551122461982023-12-12T23:02:00.004+03:002023-12-14T20:23:20.651+03:00Kafama Nereden Eserse Kuşağında Bugün- Yine Yeniden<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjwUJm0l_flFkojwmmASiB9mYSQaBpPnzJ2RnA8Q8HVN9qzrhI2jBOftJNOMCC2TVIPACj9zjlFPELD1LfClB2RYCBuz1dpEtEEfCqZqGRj7ZO_Q71BCRC1xPA_McqAuYvr4_O84Ow24CLzFMhnGat3gXo-fjLWz5ifC7aXZZt-3TjpLhJX_79kZ23V7m3D" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1080" data-original-width="1920" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjwUJm0l_flFkojwmmASiB9mYSQaBpPnzJ2RnA8Q8HVN9qzrhI2jBOftJNOMCC2TVIPACj9zjlFPELD1LfClB2RYCBuz1dpEtEEfCqZqGRj7ZO_Q71BCRC1xPA_McqAuYvr4_O84Ow24CLzFMhnGat3gXo-fjLWz5ifC7aXZZt-3TjpLhJX_79kZ23V7m3D" width="320" /></a></div></div><p>Bir yeni <b>Kafama Nerden Eserse Kuşağında Bugün</b>'e hoş geldin sevgili okuyucu. Peşinen söyleyeyim bundan sonrası alemlerin ağır abisi John Wick hakkında ağır spoyler içerebilir. Son filmi taa Mart ayında vizyona girmiş seriyi henüz izlemeyip de "vay efendim ben tam da izleyecektim, oldu mu şimdi" diyecekleri sakince kenara alalım. </p><p>"İlk ben izledim ki" spoylercılarından kendim de haz etmediğimden, yazıya girişmeden önce araştırmacı bılogırcılık kimliğimle üşenmedim sizler için spoyler zaman aşımı süresi neymiş araştırdım. Spoyler uyarı etiketi süresi TV dizileri için beş, filmler için yedi günmüş. <a href="https://allaboutcookies.org/media-spoilers-etiquette-survey#:~:text=Spoiler%20etiquette%3A%20Wait%20at%20least,want%20to%20know%20specific%20details." target="_blank">Kaynak</a> güvenilir mi bilmem ama onlar da üşenmemişler uzun uzadıya yazmışlar. Eforun hakkını verdim. Hem süre makul hem de işime geldi, hemencik ikna oldum. Eh bizimkinin üzerinden dokuz ay geçtiğine ve uyarımı da yaptığıma göre artık hakkında rahatça sallayabilirim.</p><p>Keanu Reeves'in esrarengiz bir alternatif bir evrende dur durak bilmeden, sinek avlar gibi adam öldürdüğü ilk üç filmi Amazon'da izlemiş, dördüncüyü dört gözle sinemada izlemeyi beklerken filmin 2 saat 49 dakikalık süresini duyunca izlemeyi dijital platformlara düşmesine bırakmıştım. Üzgünüm Keanucum ama senin yüzün suyun hürmetine bile o kadar saat sinemada oturmaya sabrım yok. Evet, sinema ta çocukluktan büyük aşkım ama artık o modern salonlarda ne o eski büyüsü kaldı benim için ne de süreleri git gide daha uzayan filmleri bir oturuşta bitirmeye tahammülüm. Evlerde büyüyen ekranlar, artan görüntü ve ses kalitesi, dijital platformların sağladığı rahatlık, ilerleyen yaş, artan dikkat eksikliği, Halivud'un aksiyon filmlerini sinemada 3D zırvalığına mahkum etmesi, gözlüğün üstüne gözlük işkencesi gibi faktörler de sinema keyfini eve taşımaya diğer sebeplerim oldu yıllar içerisinde. Son darbeyi de, itiraf ediyorum, Romanya'da molasız, 4D izlemeye çalıştığım Dr. Who'da neredeyse altıma kaçıracak olmam indirdi. Filme girmeden hunharca bünyeye indirdiğim su ve kahvelerin hakkını verecek bir mesanemin olmaması, bu bilgiye sahip olmama rağmen şuursuzca içmeye devam etme aymazlığım ve ülke olarak taharet musluğundan sonraki en büyük icadımız "15 dakika sinema molası"nın yine taharet musluğu gibi dünyanın geri kalanında hala uygulama alanı bulamayışı gibi dış iç ve dış mihraklar da böylece en eski aşkımla arama girenler listesinde yerini almış oldu.</p><p>Yağmurlu ve amaçsız bir cumartesinin hakkını güzel bir film ile versem diyerek geçtiğim tv'nin karşısında günün sürprizi yine lanet-gelsin-Amazon'dan geldi. Kendisi ile bir süredir devam eden husumetim nedeniyle tv'sine de bakmıyordum epeydir. Çok-Acayip-Şahane-Muhteşem-Kasım çılgınlığından kedi maması ve kumu hariç alabildiğim topu topu tek bir vok tavayı 3 hafta teslim etmeyip, tüm aramalarıma ve mesajlarıma eski sevgili gibi ghosting muamelesi yapması, nihayetinde bu arada yüzde ellinin üzerinde zam görmüş ürüne cebren ve hileyle iade işlemi başlatması nedeniyle kendisiyle ilişki durumumuz karışık. Lakin listede John Wick: Chapter 4'ü görünce, ilişki durumumuzu hızlıca bir gözden geçirdim. Vokun ağlattığını bari John güldürsün dedim. Yine ikna oldum. Biraz kolay mı ikna oluyorumdur nedir?</p><p>Chapter 4 önceki filmleri aratmayacak bir tempo ile alemlere bilenmiş John Abimizin çölde at üstünde patır patır adam avlaması ile başladı. Adamceğiz ne güzel EYT'sini koymuş cebe, takılıyordu evceğizinde, o köpeği öldürmeyecektiniz be hacı. Kim bilir daha kaç yiğit niyazi olacak böyle böyle ellerinde?</p><p>Bill Skasgard'ın psikopat Marki'si şık bi detaydı, Caine ve Shimazu destansı. Continental'in yıkımı üzdü ve film vizyona girmeden sadece bir hafta önce ani bir kalp krizi ile aramızdan ayrılan Lance Reddick'in ikonik karakteri Charon'un da filmin hemen başında ölmesi ise ne yalan söyleyeyim hüzünlendirdi.</p><p>Yalnız, başına konan ödül milyor milyor artan John Paris'te bi sokaktan diğerine gidene kadar izlemediğimiz aksiyon kalmamışken kendisinin çölden, Osaka'ya oradan New York'a, ardından Berlin'e, derken Paris'e nasıl ve hangi vasıta ile seyahat edebildiğini yine bi türlü çözemedim. Tamam evren esrarengiz, dört film sonunda hala ne idüğü belirsiz bi evren. Adamın başına gelmeyen kalmıyor yine de ölmüyo, superhero gibi bişiy olsa gerek ama kıtalar arası lojistik işini nasıl hallediyor kısmı hala büyük muamma. Bi bakıyoruz hoop bi yerde oradan hoop başka bi yerde. Yahu yönetmen bey nasıl bi evren bu? Işınlanıyolar mı, portaldan mı akıyolar, gözlerini kapatıp topuklarını birbirine mi vuruyolar, ol diyo oluyo mu, nasıl oluyo bu iş? </p><p>Bir diğer konu da adamlar kulübün ortasında bıçaklı, kılıçlı, tekmeli tokatlı silahlı birbirini haklarken ortamdaki dans etmeye dur duraksız devam eden insanlar. Onları da dünyada tüm o iklim krizi, savaşlar ve diğer saçmalıklar olurken umarsızsa yaşamaya devam eden biz insancıklar olarak okumlayıp yine bi hüzünlendim. Yaşlandım mı ne? John Wick izlerken hüzünlenip duran insan da ne bileyim...</p><p>Dövüş sahneleri yine epikti, lakin 2 saat 49 dakikalık süre boyunca bazı sahnelerde Gen Z gibi 3x - 4x mi izlesem diye düşünmedim değil. Filmi John Wick'in bir filmde öldürdüğü kişi sayısı kadar durdurup 3,5 saate yakın bir sürede tamamlayabildim. Bu arada son filmde sadece John'un öldürdüğü kişi sayısı 151'miş ve dört filmin toplam skoru 438. Oturup da saymadım elbet, sayanların yalancısıyım. </p><p>Filmin sonundaki o numarayı da yemedik Sayın Yönetmen Bey. Beşinci filmde Keanu artrit olur da merdivenlerde koşturamazsa diye cepte tutalım dediğiniz genç ve köpekli eleman ile intikam ateşi küllenmesin bacısını önümüze atıp, John Abimize helva kavuracağımızı sandıysanız yanılıyorsunuz. Ya da lütfen ama lütfen öyle olsun diyeyim, bi de yeri gelmişken bu görsel şölen için yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkür edeyim. :)</p><p><br /></p><p><i style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;"><b>Bir Kafama Nereden Eserse Kuşağı daha burada sona ererken, siz değerli takipçilerime esenlikler dilerim. :))</b></i></p><p><i><b><br /></b></i></p><p><i><b>Okumak İstersen:</b></i></p><div style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-feature-settings: normal; font-kerning: auto; font-optical-sizing: auto; font-size: 16px; font-stretch: normal; font-variant-alternates: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; font-variation-settings: normal; line-height: normal; margin: 0.75em 0px 0px; position: relative; text-align: left;"><a href="https://saskinkova.blogspot.com/2022/01/kafama-nereden-eserse-kusagnda-bugun.html" target="_blank">Kafama Nereden Eserse Kuşağında Bugün</a></div><p><i><b>Dip Not:</b></i></p><p>Görsel sadece metin tanımlama girilerek Mojo AI ile Canva'da oluşturuldu. Görsele sonradan eklediğim başlıkta kullandığım yazı karakterinin adının <b>A Day Without Sun </b>olması ise tamamen şanslı ve tatlı bir tesadüf.<b> </b></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-71130143163870696832023-11-18T12:38:00.000+03:002023-11-18T12:38:17.506+03:00Ben Bu Filmi Daha Önce de Görmüştüm<p>Ben bunun aynısını daha önce de yaşamıştım temalı yıllık iznimin ikinci yarısının neredeyse sonuna gelmiş bulunmaktayım. Evde boş boş oturup pinekleme, hunharca çitlemelik dizi izleme, yine bol miktarda yıkanıp da mevsim farkına rağmen hava muhalefeti nedeniyle kurumak bilmeyen çamaşırlar, kuruduklarında bitmek bilmeyen ütüler, yarım yamalak temizlik çabaları, tatilden beklentisini sadece "uyumak" olarak beyan eden bir ergen, tatilin belki de tek kazananı- nereye gitsem stalker edasıyla peşimden gelip, oturduğum anda üzerime çöken kediler. Velhasıl ben bu filmi daha önce de görmüştüm.</p><p>Tek fark, bu defa bir çelınca dahi lüzum görmemem ve belki de bundan sebep ilk bir kaç gününde işten pek yakayı kurtaramamam olabilir. Ruh durumum parçalı bulutlu olduğunda blogdan uzak durmam da cabası. "Yazmayınca okumama huyumu bari bir yoluna koysam en azından" diyorum kendime ama o da gökkuşağının çıktığı bir gündeki başka bir çelıncın liste başı olsun, bu seferlik mazur görün Şaşkın'ı sevgili komşularım. </p><p>Çelınc olsun olmasın bu tatili de en azından bir yazı ile taçlandırabilsem diye zorluyorum kendimi. Fonda Cranberries albümü çalıyor. Ahh Dolores, turna yemişli kekim, nasıl da erken ayrıldın aramızdan. O iç titreten hüzünlü sesin çok da yardımcı olmuyor açıkçası neşeli bir şeyler yazmaya. "Bu böyle olmayacak, abi azıcık göbek atalım yaa..." diyerek soluğu bir yutub, <a href="https://www.youtube.com/watch?v=i788Lh4_m8A" target="_blank">İnji</a>'de alıyorum. Göbeği oturduğum yerde atıp bu sırada ilhamın parmaklarımın ucuna dolmasını beklerken telefondan gelen bildirim sesiyle dikkatim dağılıyor. </p><p>Duolingolingoşişeler'de Erkenci Kuş Sandığım hazırmış. Ödülü bedavadan alıp bir derse katılmamak olmaz elbet. İlk seti tam puanla tamamlamanın gazıyla, bir tane daha yapıp, yazmaya geri dönüyorum. Diğer sekmede İnji yerini Dirty Dancing albümüne bırakmış. She's like the wind çalarken biraz da gençlik aşkım Patrick'e hüzünleniyorum. O hüzünle melun melun etrafa bakınırken gözüm yine telefona takılıyor. İyi de sandığı açmamışım, açmayınca çarpı iki puanları da almamışın ki ben. Boşa gitmesin puancıklar diyerek iki ders daha tamamlıyorum. Artikellere bir kez daha en derin saygılarımı saydırmayı, pardon sunmayı ihmal etmiyorum.</p><p>Gün geceye kavuşuyor. Sonunda pes edip, kısık da olsa çalıştırdığım kombi önce evi, sonra içimi hafiften ısıtmaya başlıyor. İşle başlayan bir sohbetin, akabinde anında yeni bir hobiye evrilecek tavsiyeyi beraberinde getirmesi ise tatile işi taşı(r)manın sürpriz hediyesi oluveriyor. Yeni oyuncağım Adobe Üretken Yapay Zeka marifetiyle bizim Yuki Oğlan minnak bi şövalyeye dönüşüveriyor. </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiGBomD_c_VqXyeLSVC2FCTXTFNhBTzrgJebIiwZhVuySoKwWWU7kgnxp-DRa6hOwKRi0rkrlpl9iLXlJXVMC4yeVhsYxFY4X-8dmJtkmDix6KnU8xn1Z9uMyT0PDNVyV21E8CcNkaiDWZKisukBq3M-kb_ln6I6fv3_UwCfww5I3skgeJM3GTO0Ylm2-E/s400/Yuki_Boy.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiGBomD_c_VqXyeLSVC2FCTXTFNhBTzrgJebIiwZhVuySoKwWWU7kgnxp-DRa6hOwKRi0rkrlpl9iLXlJXVMC4yeVhsYxFY4X-8dmJtkmDix6KnU8xn1Z9uMyT0PDNVyV21E8CcNkaiDWZKisukBq3M-kb_ln6I6fv3_UwCfww5I3skgeJM3GTO0Ylm2-E/s320/Yuki_Boy.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Toraman Kara Bela Yuki Oğlan</td></tr></tbody></table><br /><p>Kendi fotoğrafım üzerinde yaptığım bir kaç denemede beni yaşlı ve çirkin kadın ya da genç bir erkek yapması ise ne yalan söyleyeyim hassas kalbimi bir miktar incitiyor. Yapay zekayla bile gençleşememenin acısını kalbime gömüp kendimi yeni kedi çalışmalarına adıyorum. Çıkan sonuçların çılgın şirinlikleriyle bir nebze gönlümü almayı başarıyor YZ.</p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWRdLtGHAFJsdEAEEoGVaqz3dD_o4krCgIkvQcIE-k4UpIJgpo11YWW84WtwpaIatnHzCg5mBWnn5EjmnflBNdvrmR-y4-u-ZWt6MeNfWWLoXT3fwflnJ1a22HmcLgrP9LUTlwqUUXAvRWxfEblJqSgxqfFww-Nj1D2MB-Rt9paZBhoi3KUb2L0WFUnbPN/s1600/Ko%CC%88pu%CC%88k.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWRdLtGHAFJsdEAEEoGVaqz3dD_o4krCgIkvQcIE-k4UpIJgpo11YWW84WtwpaIatnHzCg5mBWnn5EjmnflBNdvrmR-y4-u-ZWt6MeNfWWLoXT3fwflnJ1a22HmcLgrP9LUTlwqUUXAvRWxfEblJqSgxqfFww-Nj1D2MB-Rt9paZBhoi3KUb2L0WFUnbPN/s320/Ko%CC%88pu%CC%88k.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Romen Prensesi Köpük Hanım</td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5WpoLDwtsomGpvR37woAWaJGenAnOkgfRYagIgZ6dPdzuH4ckt5RfODEpAw00MHZ84iTMIcelXXolwJrTJcFpsqeAO8uNftmIRh06Iw-XpFjwTdClF3iYjSwH1ZQ4xyRXnEuV3yN4ikspSyvIzzyLrq4kgw0wjqBK4fQ-Ewb8u-ttmSOCuvOOQ1ua66yu/s1600/F%C4%B1st%C4%B1k.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5WpoLDwtsomGpvR37woAWaJGenAnOkgfRYagIgZ6dPdzuH4ckt5RfODEpAw00MHZ84iTMIcelXXolwJrTJcFpsqeAO8uNftmIRh06Iw-XpFjwTdClF3iYjSwH1ZQ4xyRXnEuV3yN4ikspSyvIzzyLrq4kgw0wjqBK4fQ-Ewb8u-ttmSOCuvOOQ1ua66yu/s320/F%C4%B1st%C4%B1k.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İstanbullu Fıstık Kız</td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihoTzA6aAdQIkMFQsHaxtu9iFpiQxT5wlVaG6ldcEpIuF8Iwi5yh7jnRf219gzrUKigJ9zQBplbBj3lgAH3Zoz0aJMsbzwYKi3YJNHXpeni87tbtgmfaff1FUbleSHuwE8LFI4p98GAK6jPFVeRe_DIG1IoCBIkRJ0g2a0fcn4m3XYIoxEXj5nT3o3TRWJ/s1600/Paspas02.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihoTzA6aAdQIkMFQsHaxtu9iFpiQxT5wlVaG6ldcEpIuF8Iwi5yh7jnRf219gzrUKigJ9zQBplbBj3lgAH3Zoz0aJMsbzwYKi3YJNHXpeni87tbtgmfaff1FUbleSHuwE8LFI4p98GAK6jPFVeRe_DIG1IoCBIkRJ0g2a0fcn4m3XYIoxEXj5nT3o3TRWJ/s320/Paspas02.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İzmir Güzeli Paspas Hanım</td></tr></tbody></table><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Yazıyı yayına vermek üzereyken dışarıda hava patlıyor. Fırtına, şiddetli yağmur ve AFAD uyarısına dahil daha ne ararsan. Son Hava Bükücü adının hakkını bir kez daha hakkıyla veriyor ve tam da bir Şaşkın tatiline yakışır bir kapanış yaşanıyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b><i>Önceki Tatilde Neler Olmuş Okumak İstersen:</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://saskinkova.blogspot.com/2023/08/sahi-ya-hakikaten-neden.html" target="_blank">Sahi Ya Hakikaten Neden?</a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://saskinkova.blogspot.com/2023/08/bir-tatil-iki-celnc-bir-de-z-raporu.html" target="_blank">Bir Tatil, Bir Çelınc, Bir de Z Raporu</a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><i><b>Dinlemek İstersen:</b></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://www.youtube.com/watch?v=i788Lh4_m8A" target="_blank">Inji - Bellydancing</a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://www.youtube.com/watch?v=xbnOkQdz3Go&t=4s" target="_blank">The Cranberries</a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://www.youtube.com/watch?v=F-hsgmBJATU&t=126s" target="_blank">Dirty Dancing Soundtrack</a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><br /></div><br /><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-38443636499725058182023-10-29T14:18:00.001+03:002023-10-29T14:18:53.022+03:00#ÇokYaşaCumhuriyet<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvZTeQzAj0lMQxdMW11GTbUsilmfFW6Frqeho-EOmsXl1Q19h17aaiprFzrPZsBcXNtebv5c32oOQ4DfjfXmRGjhay02OoMG9koZsXRr7xpjD0d-w7GYp6VtuMHBwoJRhATd66zPTuAaH2WRYYoDQWl2-vj_Vtu2mk1HeHabzBmyCDc3agXB_e2fttKqfR/s1080/29Ekim23.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvZTeQzAj0lMQxdMW11GTbUsilmfFW6Frqeho-EOmsXl1Q19h17aaiprFzrPZsBcXNtebv5c32oOQ4DfjfXmRGjhay02OoMG9koZsXRr7xpjD0d-w7GYp6VtuMHBwoJRhATd66zPTuAaH2WRYYoDQWl2-vj_Vtu2mk1HeHabzBmyCDc3agXB_e2fttKqfR/w320-h320/29Ekim23.png" width="320" /></a></div><p style="text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Balkanlar ve Kafkasya'dan taşıdıkları köklerini, kendilerine yeni yurt eyledikleri İstanbul, İzmir ve Bursa'da tekrar kökleyen bir soyun,</span></p><p>Cumhuriyetin 6. yaşına doğmuş bir babanın, </p><p>Son 80 yılına şahitlik eden bir annenin,</p><p>Son 49 yılını bizzat deneyimleyen </p><p>Atatürk sevgisi ve Atatürk'ün cumhuriyet değerleriyle yetişmiş kızıyım. </p><p>Vizyonu çağının çok ötesinde bir lidere sahip olmaktan büyük bir gurur, kendisine bize armağan ettiği cumhuriyet ve cumhuriyetin tüm kazanımları için her daim şükran duyuyorum.</p><p>Başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal olmak üzere; açtığı yolda yoluna yoldaşlık eden, gösterdiği hedefe hiç durmadan yürüyen, bugün Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlayabilmemizi mümkün kılan tüm kahramanlara sevgi, saygı ve minnet ile...</p><p>29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız ve Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun! #ÇokYaşaCumhuriyet</p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-91255886377661227812023-08-13T11:30:00.001+03:002023-08-13T11:30:15.683+03:00Bir Tatil, İki Çelınc, Bir de Z Raporu<p style="text-align: right;"><i>"Ben dünyaya mutlu, kaygısız bir hayat sürmek için değil büyük eserler yaratmak için gelmişim."</i></p><p style="text-align: right;"><b><i>İmza: Beethoven</i></b></p><p style="text-align: right;"><i>"Ben dünyaya tertipli, düzenli bir ev hayatı sürmek için değil göçebe yaşamak için gelmişim."</i></p><p style="text-align: right;"><b><i>İmza: Şaşkın</i></b></p><p><span style="text-align: right;">Tatil gibi çelınc da olmayınca olmuyor sevgili blog. Tatilin bitmesine bir şafak kala kendim ettim kendim buldum duble çelıncımın birisinden çaktığımı itiraf ediyorum. Arada bir telefondan maillerime göz atsam da iş bilgisayarını açmamayı başarıyorum. Lakin ev toplama ve eve usulünce yerleşme etabı çoğunlukla hüsranla sonuçlanıyor. Başlayıp da bitirebildiğim tek görev salon tül perdelerinin yıkanması olurken, diğerleri hep yarım yamalak olarak kayıtlara geçiyor. Hoş zebra storların yıkanmaya gönderilebilmesi son cumartesiyi bulunca perde görevi de aslında tam olarak tamamlanmamış oluyor ama kendime az da olsa kredi verebilmek için görevde parçalı seçicilik yapıyorum.</span></p><p><span style="text-align: right;">"Bu defa olacak bak, bu işi başaracağız" telkinleriyle giriştiğim; büyük miktarla benim, bir miktar da azman oğlan Yuki'nin marifetiyle çıfıt çarşısına dönmüş gardrobumu düzenlenleme görevini hava muhalefeti sabote ediyor. "Bu çöl sıcağında yarım saate kururlar, sonra da toplar temiz temiz kaldırırım" diye diye çamaşır sepetine doldurduğum yığınlar, havanın aniden kapayıp yoğun bir neme boğulmasıyla günlerce kurumak bilmiyorlar. Her gittiğim yerin havasını değiştirmek suretiyle kazandığım Son Hava Bükücü lakabımın hakkını yine veriyorum. Bu defa bir yere gitmeme bile gerek kalmıyor, tatile girmiş olmam yetiyor. </span></p><p><span style="text-align: right;">Taşınırken çekmecelerin içinden büyükçe bir kutuya hunharca boşalttığım bir takım kırtasiye, evrak ve bilimum ıvır zıvır eşya, hepsini topluca çöpe atmama ramak kala, kendilerini iki yeni çekmecede buluveriyorlar. Bir kısmı yarı düzenlenmiş halde ilk çekmecede, kalanı karman çorman vaziyette, "amaaan bunları da sonra yaparım çekmecesinde. </span></p><p><span style="text-align: right;">Seneler önce okuduğum bir röportajda "dünyayı titiz kadınlar kirletiyor" diyordu kendisine çok hak verdiğim bir uzman. Sosyal medya ve temizlik avcısı Kadir sağ olsun, bunların bir de erkek versiyonları çıkıp duruyor şimdi sürekli karşıma. Akışımda, nereden geldiğini anlayamadığım bir enerjiyle, haşır huşur temizlik yapıp duruyorlar. Yetmiyor sporlarını, yüz, vücut bakımlarınını da ihmal etmiyorlar. Sevgili Instargam Kadir'i temizliği için değil, aşırı komik bulduğum için takip ediyorum. Bırak evi süper titiz temizlemeyi, kendimi kuru fırçalamayı; bazı geceler yüzümü yıkamaya mecalim olmuyor. </span><span style="text-align: right;">Sıradan çinko karbon pillerimle</span><span style="text-align: right;"> bu Duracell bombalarını izlemek stres yaratıyor bünyede.</span><span style="text-align: right;"> Lütfen rica ediyorum sal beni </span><span style="text-align: right;">diğerlerinden</span><span style="text-align: right;">. Adam tatilden gelmiş; bavulunu önce buharlayıp sonra şakır şukur yıkıyor. Benimse </span><span style="text-align: right;">üzerinden neredeyse iki hafta geçen iş seyahatimin bavulu daha ancak tam olarak boşalıp da yerini buluyor ama bu "yerini bulmak" içindekilerin bir kısmını hala kapsamıyor. </span></p><p><span style="text-align: right;">Yarım görev listesinde sıralamaya bile giremeyenler var bir de. </span><span style="text-align: right;">Bir evi yuva yapmanın ince detaylarından tablolar, taşınma kutusundan çıkıp da bırakıldıkları büfenin içinde, hüzünle yeni yerlerini beklemeye devam ediyorlar. </span></p><p><span style="text-align: right;">"Sen ne yapmaya çalışıyor da yapamıyorsun bu kadar?" diye soruyor büyük bir şaşkınlıkla hemşirem. "Dolap, çekmece yerleştirme falan ama yok işte" diyorum "olmuyor, yapamıyorum". "Ben bu düzen ve intizam işini ne yapsam beceremiyorum. Bir türlü başlayamıyorum, başlayınca dağılıp bitiremiyorum. Günün sonunda yapamamış olmak da bende aşırı strese neden oluyor. Ben bu dünyaya eve yerleşmek için gelmemişim işte, bunu artık kabullenip, kendimi bu gereksiz stresten arındırmam gerekiyor". "Peki ne için gelmişsin, müdür?"diyor hemşire. "Ne bileyim; elimde bavulum, sırtımda çantam otel odalarında gezgin, göçebe bir hayat için ve bu anormal maaş, kira dinamiğinde pek yakın bir gelecekte olacak olan da bu belki de." </span></p><p><span style="text-align: right;">Konuşmanın hemen ertesi sabahı Instargam algoritması takip etmediğim bir hesaptan karşıma çıkarıyor bu post'u.</span></p><p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvtwobqCBi9WqR8R2765oFJLoxpTqZhD86wuqJExRoGpxLX9UIQ4MNFcKKK46xCuLW1XYAj3Q12KpORYdQrMPkrh_Je3OFAC-DZr6plG27KR3VvATW0kshQYq5nhthUBZTrw6e1Gv6illc1mvy3z-WUnRxWAp2hnYA_gvWbfCgACXz1A795WnDfd8yEbwk/s600/stresslaxing.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="592" data-original-width="600" height="316" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvtwobqCBi9WqR8R2765oFJLoxpTqZhD86wuqJExRoGpxLX9UIQ4MNFcKKK46xCuLW1XYAj3Q12KpORYdQrMPkrh_Je3OFAC-DZr6plG27KR3VvATW0kshQYq5nhthUBZTrw6e1Gv6illc1mvy3z-WUnRxWAp2hnYA_gvWbfCgACXz1A795WnDfd8yEbwk/s320/stresslaxing.png" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Photo credit: <a href="https://www.instagram.com/p/CvLMLN8yq_g/">https://www.instagram.com/p/CvLMLN8yq_g/</a><br /> </i></td></tr></tbody></table><br /><span style="text-align: right;">* Stres ve rahatlama kelimelerinin birleşiminden oluşan ve Türkçeleştirmeyi başaramadığım bu uydurmasyon kelime "o esnada </span>sizi strese sokan şey üzerinde çalışmadığınız için, dinlenme/rahatlama eyleminin burnunuzdan fitil fitil gelmesi ve sizi daha bi çok strese sokması" anlamına geliyor imiş. "Rahat totona mı battı" özlü sözümüzün, az daha süslenip fiil haline getirilmişi özetle.<p></p><p><span style="text-align: right;">Bir haftadır yaşadığım karın ağrısını bilfiil fiil yapmışlar. Post yapıp gözüme sokmuşlar. Sonra Şaşkın Hanım hep diyorsun matriks de matriks, hadi bakalım buyrun vat is matriks? </span></p><p><span style="text-align: right;">Yazı bitmeden bir gece daha sabahına kavuşuyor. Acar muhabiriniz son şafağın sabahından bildiriyor. Havada hafiften ödevini yine tatilin son gününe bırakmış tembel öğrenci gerginliği. Lakin balkon serin, kahvem güzel. Eveet eller havaya, hep beraber söylüyoruuuz: "işlere vur bir zımba, rumba da rumba rumba..."(O esnada Şaşkın: rumba, roomba, robotu açıp yerlerin kabasını alma fikri çık kafamdan..)</span></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-72538101281013314592023-08-08T10:29:00.003+03:002023-12-09T23:29:36.935+03:00Sahi Ya Hakikaten Neden?<p>İş yerinde sene-i devriyemiz dolunca payımıza düşen yıllık izin hakkımızın şahsıma düşen ilk yarısını icra eylemek üzere evdeyim. Gönül isterdi kızgın kumlardan serin sulara atlayayım, şezlongdan kitaplı, ojeli sıtoriler paylaşayım. Bazen sadece olmaz ya da öyle olması gerekir. Darısı önümüzdeki maçlara. Tatilin iyisi kötüsü olmaz neticede; hakkını da bir şekilde vermem lazım nihayetinde. Bak sen, mani gibi konuştum yine. Falım sakız bak sen işine.</p><p>Şaşkın'ın dünyasına az biraz aşina olanların tahmin edebileceği üzere, bu tatilin hakkını verme yolu <b>kendim ettim kendim buldum çelınclarından </b>geçiyor. Yoooo, bu defa her güne bir yazı çelıncı yapacak değilim Sevgili Komşu. O bir kereye mahsus denendi, bitti çılgınca ve bu tatilde zihnim böyle bir şartlamaya razı değil. Kendisini serbest bıraktım, yazarsa arada ne ala.</p><p>Bu defaki çelıncım duble: iş bilgisayarını hiç bir surette açmamak ve bir sene olmuş yerleşemediğim eve artık bi zahmet iyice ve usulünce yerleşmek. İlkini sanki bu defa başarabilirim gibi de tam bir ADHD çukuru olan ikincisinde bahisleri kendime yatırmazdım sanki. Üstelik listeye ikinciyi yaparken kendimi sakatlamama, ofise yorgun argın dönmeme gibi koşulları da eklemem gerekiyor ama ne yalan söyleyeyim bu konuda da kendime çok güvenemiyorum. </p><p>Hem fiziksel hem de mental olarak aşırı derecede yorgun olsam da bomboş oturmak bünyeme aykırı. İlle kendimi şuursuz bir aksiyon içerisinde bulup, dertsiz başa çeşit çeşit, rengarenk çoraplar öreceğim. Yoksa aklı selim bi insan neden gece yarısı, deli dürtmüş gibi, mutfak penceresine plisel perde aparatı uydurmaya çalışsın? Gavurun aparatı senin Törkiş pimapen kapına olmuyor işte, bu neyin artizliği? Hadi söktün ettin, bi şekil şükül, bari doğru dürüst çift taraflı bant almayı becereydin. Ya da uyusaydın da az dinlendireydin şu neler ettiğin bedeni a zalım.</p><p>Hafta sonunu kapsayan ilk iki gün evde; kavurucu sıcaklarda otobüsteki dayılar gibi buram buram terleyerek, yan gelip yatma ile perde sökme, yıkama, asma, aman da yeni sezon dizilerim gelmiş haydi maratonayla şu yerleri bi süpürüp viledalayayım, koltukları aha da böyle çevirsem olur muydu ki marjinal geçişleri arasında geçip gidiveriyor. Sıcaklık ferman dinlemiyor, bu yaz günü çok acı. Evden dışarı adım atmadan vücudumdaki tüm hücrelerimden ve gözeneklerimden 49 yıllık terimi bir hafta sonunda akıtıyorum. </p><p>Tuvalette okuyacak bir şey bulamazsa etiket okurgillerden gözlerim pembe bir şişeye takılıyor bir ara. "Memleket ekönömisinin malum durumunda acaba muadil ürün almayı çok mu abarttın Şaşkın, Neden marka deterjanı ne ara, nerden buldun da aldın?" diye hayatımı sorgularken buluyorum kendimi. Yaşlı gözlerim bunun aslında bir yumuşatıcı olduğunu, Yumoş'u ve göbüşünden sansürlü emektar ayıcığını seçiyor epey sonra. Mesleki deformasyon kısacık bi molada bile yakamı bırakmıyor. Etiketi yapanı ayrı, onaylayanı ayrı merak ediyorum. Sahi ya NEDEN böyle şeyler yapıp, bizim aklımızla oynuyorsunuz pek sayın reklamcı hanımlar beyler? </p><p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOE-Lii0BDuprVUimCEFwl1QATBxYQDKYRQb5QF3akQ9yINobJQUSy4lfPxja4tfcF5aFQgYjOO_2LVM_8JFylns9knztLUuwyZg8MOnW2rxBQJ2GJ_I2WpZxtuypE7Vz0rsVaOmdq1sxcEyhBYLEWHUueuxcQhv4CHyuaDqYqzjpZEnZuvjoqUYeYaYe-/s3648/IMG_20230807_113143.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="3648" data-original-width="2736" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOE-Lii0BDuprVUimCEFwl1QATBxYQDKYRQb5QF3akQ9yINobJQUSy4lfPxja4tfcF5aFQgYjOO_2LVM_8JFylns9knztLUuwyZg8MOnW2rxBQJ2GJ_I2WpZxtuypE7Vz0rsVaOmdq1sxcEyhBYLEWHUueuxcQhv4CHyuaDqYqzjpZEnZuvjoqUYeYaYe-/w240-h320/IMG_20230807_113143.jpg" width="240" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div><span style="font-size: x-small;"><i>Sahi ya hakkaten Neden? Hani yaptınız böyle bir şey; sanki sonuna </i></span></div><div><span style="font-size: x-small;"><i>bir soru işareti falan eklese miydiniz? Sadece soruyorum. :)</i></span></div></td></tr></tbody></table><br /> <p></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-62503753242006823762023-07-31T00:22:00.001+03:002023-07-31T00:22:56.002+03:00Geçip Giden Zamanları...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNug7Os0y-Kn0lzfd41pEgJzheygpvLVYYdgPY6_SsFXY6-m4xvxXcObC2TnqRu4onWuUr31GtMchN0H9lkQbquvpM0xCTasS2r6wizGxz3JgCr_egN0PsxlH0pMJSBMummKgcaqwWAj6h9lXfk7Xxbh_TKGtRljijNMoCiT54dylV7JHpNQ3XKbK6k196/s630/Wham.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="630" data-original-width="450" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNug7Os0y-Kn0lzfd41pEgJzheygpvLVYYdgPY6_SsFXY6-m4xvxXcObC2TnqRu4onWuUr31GtMchN0H9lkQbquvpM0xCTasS2r6wizGxz3JgCr_egN0PsxlH0pMJSBMummKgcaqwWAj6h9lXfk7Xxbh_TKGtRljijNMoCiT54dylV7JHpNQ3XKbK6k196/s320/Wham.jpeg" width="229" /></a></div><div><br /></div>Zaman ve beden algısı nicedir ara ara kafamı bırkalayan konulardan biri. O ne ola ki derseniz: insanın kendini küçükken büyük, büyüdüğünde küçük, küçükken kendinden büyükleri çok büyük, büyüdüğünde kendinden küçükleri kendine akran görmesi fenomeni diyebilirim kısaca. Epeydir çeşitli vesilelerle yazmak istediğim konulardan biriydi de Netflix'de yayınlanan Wham! belgeseli ve izlerken bende bıraktığı duygular oldu sonunda yazdıran. <div><br /><div><div>Andrew Ridgeley ve George Michael'dan oluşan Wham! grubu 80'ler Türkiye'sinin şartlarında ne kadar popüler olabilirse o kadar popülerdi ama yabancı pop müziği biraz Sezer Cumhur Önal'dan, biraz Blue Jean dergisinden, biraz da iki kanallı Yunan televizyonundan takip eden bizlerin gönlünde yeri büyüktü. Komşu kızı H. pek çokları gibi Georgecuydu da doğuştan muhalefet ben aynı doğum gününü paylaştığımız Andyci. Dergileri ve kasetleri H. alır, o okuyup dinledikten sonra sıra bize gelirdi.</div><div><br /></div><div>Annelerimizin kuşağı için Beatles'ın, çocuklarımızınki için One Direction'ın dağılması gibi bir şeydi biz kendilerini tam keşfetmişken dağılıvermesi. Double kaset olarak çıkan o efsane son albümleri The Final'ı, dağılmanın asılsız bir söylentiden ibaret olmasını umarak, buruk bir heyecanla beklemiştik.</div><div><br /></div><div>Zihnimde o günlerin yansımasında bir geç kız var, George ve Andy de yaşını başını almış yetişkin erkekler. İşin şaşırtıcı gerçeğini ise belgesel çarpıyor bir anda yüzüme. The Final albümünün çıkış tarihi 1986. Şaşkın henüz 12 yaşında bir ergen adayı, yüzlerinde ergenlik sivilceleriyle George ve Andy ise topu topu 23 yaşındalar. Bir yıl sonra, George Michael kişisel tarihime satın aldığım ilk albüm olarak giren, Faith'i çıkardığında yaşım benim Küçük Ergen'le bir, George'unki ise yeğenimle. Bir onların bugünkü hallerine bakıyorum, bir de zihnimdeki ergen Şaşkın ve George'a. Birşeyler oturmuyor yerine.</div><div><br /></div><div>İlerleyen yıllarda George'un dolaptan çıkması annelerimiz için Rock Hudson, bir sonraki nesil için Ricky Martin benzeri bir şok dalgası yaratsa da bünyemizde, romantik şarkıların prensi olarak yerini korumuştu gönlümüzde. Ve 2016'da, şu anki yaşımdan sadece 4 yaş büyük olarak, veda edip gitti bizlere. Ölüm haberini alışım dün gibi aklımda. Bir twit bırakıyorum dünün Twitter'ı bugünün X'ine. George artık hep 53 yaşında, ben ise bir ay sonra 43. Halbuki 60'larının ortasındaymış gibi düşünmüşüm niyeyse. Birşeyler hala oturmuyor yerine.</div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjB5y0P5LYkgv1hFF7EXFMcP0TU-NCrtj4c9T5HqhZxhvGeFbls16hH0diGACeNeMYV9xKTEsatsySTHjqfb0X3fA8quzr93oxiXw1WiRjvB4dHgtywYG-iH59tANoIW6ZFrPtt7-aoUfZq3qsdtB2OWX34me1hIPO3Co9ynTAuHczLuoAcWnyjWEbZKGv-/s1080/Screenshot_20230730_225046_edit_88166180521962.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="1080" height="142" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjB5y0P5LYkgv1hFF7EXFMcP0TU-NCrtj4c9T5HqhZxhvGeFbls16hH0diGACeNeMYV9xKTEsatsySTHjqfb0X3fA8quzr93oxiXw1WiRjvB4dHgtywYG-iH59tANoIW6ZFrPtt7-aoUfZq3qsdtB2OWX34me1hIPO3Co9ynTAuHczLuoAcWnyjWEbZKGv-/s320/Screenshot_20230730_225046_edit_88166180521962.jpg" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div><div>Bundan yaklaşık bir on sene kadar önce, Valide Sultanla genç kızlık kankisi, nurlarda uyusun sevgili G. Teyze bir kapı önü sohbetlerinde, kıkırdayarak bir maceralarını anmışlardı "yaşlanınca torunlara anlatırız" diyerek. "Geldiniz yetmiş yaşınıza yahu, daha ne zaman yaşlanacaksınız?" demiştim en küstah, en patavatsız halimle. "Terbiyesiz, genciz biz daha" diye yapıştırıvermişti cevabı Valide Sultan. Bugün 80 yaşında onun yine aynı cevabı verme ve biz çocukları için de ne yalan söyleyeyim arada kendisini 20-30 yaş genç sanma potansiyeli var.</div><div><br /></div><div>Bir dönüp üniversiteden yeni mezun olmuş, kendini bir şey sanan 21 yaşındaki Şaşkın'a bakıyorum. Bir de dönüp 24-25 yaşında daha çalışmaya yeni başlamış günümüz gençlerine. Diyorum en fazla bunların lacivertiymişsin işte, ama gel gör yaşanırken hiç öyle değil.</div><div><br /></div><div>Küçük Ergen diyor ki "ha 49 ha 50, yarı yüz. Yaşlısın işte." Onun yaşlarındayken en fazla 30'ların sonlarında olan teyzelerimi nasıl da kocaman gördüğümü hatırlıyorum. Ben onların yanında neredeyse anane kalıyorum şu yaşımda.</div><div><br /></div><div>Sevgili Komşu <a href="https://gununcorbasi.blogspot.com/" target="_blank">Günün Çorbası</a> sormuş "yaşlandığını nasıl anlarsın" diye bak <a href="https://gununcorbasi.blogspot.com/2023/06/yaslandgn-nasl-anlarsn.html " target="_blank">burada</a> ve bu yorum bırakmışım altına:</div><div style="text-align: left;"><p><i style="color: #202020; font-size: 13px;">"Shot bardaklarını evdeki velede rafadan yumurtalık olarak kullanmaya başladığım gündü sanırım sorunun cevabı bende. Ve evet, orta yaşlıdan hallice anne olanlar sınıfındanım. Yoksa o üzerime annelik olgunluğunun çöktüğü gündü de, uzun zamandır ortada bir shot bardağı bile olmadığı gerçeğine aymam mıydı tam olarak? :))</i></p><p><span style="background-color: white; color: #202020; font-size: 13px;"><i>Bi de bunun iş versiyonu var ki sanki o daha bi acıklı. Yeni işe başlamışsın, ofisin taze çiçeği olduğun günler daha dün gibi, bi enerji dalıyorsun ortama. Mesai arkadaşlarının doğum tarihleri boomerlık level'ını belirleyene dek. Sonrası gençliğine saygı duruşu, yaşlılığın milli marşı Batsın Bu Dünya, kapanış. :))"</i></span></p><p></p><p></p><p>Anlamışım gibi bilmiş bilmiş yazmışım ama gerçekten anlayıp anlamadığım ya da hissedip hissetmediğim aslında şüpheli. Vücudumu hala 30 yaşımdaymış gibi sanarak hırpaladığım, beklentimi karşılayamadığı noktalarda aslını kabullenemeyişim şahit. </p><div style="text-align: left;"><i>Küçükken büyük, büyükken küçük hissettiğim<br />geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam...<br />Sonra üzülsem, üzüldüğüme üzülsem<br />göz yaşıma dalıp dalıp gençliğimi hatırlarım... </i></div><p></p><p></p></div><div style="text-align: left;"><p><br /></p></div></div></div>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-44593919302914892032023-07-18T23:17:00.005+03:002023-07-18T23:17:51.132+03:00Şaşkınca Aforizma<p style="text-align: left;">Bugüne, bitmeden söyleyeceğim tek bir sözüm var:</p><p style="text-align: center;"><i><b>"Hiç kimse, hiçbir şeyi yapmasaydı, herkes çok mutlu olurdu."</b></i></p><p style="text-align: center;"><i><b>-Şaşkın</b></i></p><p>Hadi bakalım size aforizma da yazdım, bıraktım buraya. Dileyen dilediği gibi yorumlamakta serbest.</p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-42457461687395643582023-07-16T23:38:00.000+03:002023-07-16T23:38:01.708+03:00Matrix Şansını Zorluyordu, Şaşkın Boyun Eğmiyordu <p>Sakin, ziyadesiyle tembel bir pazar günü. Sıcak, çok sıcak, daha da sıcak olacak diyorlar. Sıcak bir yandan Köpük'ün ısrarla hadi kalk da benimle ilgilen miyavlaması bir yandan, erkenden uyanıyorum. "Maman da var, suyun da, e öyleyse niye maaav" ünlemem koridorun tam olarak enine boyuna paralel ortasındaki sürprizle sona eriyor. Bir pazar sabahına kedi def'i haceti ile gözünü açmak gibisi yok ne de olsa. Olayın faili içlerinden hangisi bilemesem de savcısı Köpük Hanım bir an önce temizlemem konusunda ısrarcı. Ortalıkta görünmemeye çalışan Yuki Oğlan olağan şüpheli olarak kayıtlara geçiyor. İkisi de yapmaz normalde böyle şeyler ama akşam stres olmuştu yavrucaklar diyorum, hem yeri hem de tuvaletlerini güzelce temizliyorum.</p><p>Küçük Ergen, ergen saatiyle erkene tekabül eden bir saatte kalkıp Büyütannesine kahvaltıya gidiyor. Sözünü tuttuğu için gururlu bir teşekkür yolluyorum kendisine. Biz geride kalanlar evde kendimize serin bir köşe arıyoruz yayılacak ama nafile. Zaten mekan seçeneklerimiz de bir gece önce yaşadığımız macera sonrası yatak odasıyla kısıtlı.</p><p>Gece sıcaktan ter içinde, per perişan otururken uyduruk bir film eşliğinde; küçücük bir esintiden medet umduğumuz açık balkon kapısından minnak bir yarasa dalıveriyor bir anda içeri. Yarasa şaşkın, kediler şaşkın, ben hepten Şaşkın. Yarasa dönüp duruyor çılgınca salonunun ortasında ama bir türlü yolunu çıkış bulamıyor. Kediler önce avcı modlarını aktive edip hayvancağızı yakalamaya çalışıyorlar, sonra ikisi de bu tekinsiz davetsiz misafirden tırsıp bir köşeye siniyorlar. Bense ne yarasayı çıkarabiliyorum dışarı ne de kedileri. O hengamede birden gözden kayboluyor yarasa. </p><p>Seneler evvel, hem de karnım burnumda hamileyken, benzer yaşanmışlıklarım var. Valide Sultan'la salonda oturuyoruz, doğuma az kalmış. Dalıveriyor bir cengaver içeri. Hamileyken kadınların kafası bi başka çalışıyor. Ya çocukla beraber kuduz olursak diye alıyor beni bir telaş. Kendimi yatak odasına kapatıyorum. Bir süre sonra Valide Sultan çağırıyor "çıktı, gel hadi" diyerek. İnanıp gidiyorum da başında oturduğum bilgisayar masasının arkasından, saklandığı yerden çıkıveriyor bizimki aniden. Apartman görevlimiz Super Mario Ahmet Abi, bir koşu gelip kurtarıcım oluyor eksik olmasın sonra. </p><p>Daha günün sabahı haber okumuşum "AB'den kuş gribi uyarısı: kedileri, köpekleri dışarı salmayın" diye. Tecrübe de böyle olunca, önce kedileri çıkarıyorum salondan, sonra salonun her yerini iyice kontrol ediyorum, en nihayetinde de saklandıysa bir yere diye imtina ile salonun kapısını kapatıp çıkıyorum dışarı. Bir pırpır sesi duysam geri gidip olaya müdahale edeceğim ama odaya gidince uyku ağır basıyor. Sabah ola hayrola...</p><p>"Eğer çıkmadıysa geceyi beklemen gerek" diyor, sabah durumu anlattığım hemşirem. Gotham'ı keşfe çıkmış Batman gibi kendisini göstermesini bekleyeceğiz madem, oturup odada blog yazayım diyorum. Kafamda günlerdir cümle cümle demlenen bir konu var yazmak istediğim. Bloga girince gözüm komşulara kayıyor önce. Oku, yorum yaz derken dağılıyorum yine. Araya reklam alıp, kendimi mutfakta buluyorum bir anda. Bir hafta olmuş patlıcanları alalı bozuldu bozulacaklar, kapya biberler de keza öyle. İki domatesle birlikte fırına közlenmeye atıyor, sonra da salça ve baharat ilaveli ezme bir sos haline getiriyorum kendilerini. Akşam için difrizden çıkardığım kanatları marine etmek için sos hazırlıyorum arkasından. Terbiyeli tavuk restoranının acı sosunu da katar iken içine, paketi sıyırmak için parmaklamasaydım iyiydi diye içleniyorum yana yakıla. Baktım zaten yanıyor parmacıklarım, yoğuruveriyorum şöyle güzelcene kanatları sos ile. </p><div style="text-align: left;"><div style="text-align: center;"><i>Cıkcıklama hemen lütfen hijyen teyze, </i></div><i><div style="text-align: center;"><i>Ellerim tertemiz. </i></div><div style="text-align: center;"><i>Bilimsel ispatını n</i><i>e güzel anlatmış </i></div></i></div><div style="text-align: center;"><i><a href="https://www.instagram.com/p/CuaJzkvtCrQ/" target="_blank">Nazan Hoca burada</a> gel izleyelim </i></div><div style="text-align: center;"><i>Boldur laktobasillus bakterilerim benim</i></div><div style="text-align: center;"><i>Lezzeti burdan gelir yemeklerimin </i></div><div style="text-align: center;"><i>Ben değil bilim söylüyor şekerim :)</i></div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;"><i><br /></i></div><div style="text-align: left;">Bir sos, bir tavuk soslama ve bir abuk şiir sonrası bir görevi daha başarmanın mutluluğu ve gururuyla blogun başına dönüyorum.</div><p>Konu başkasına evrilmiş çoktan. Diğerini taslaklara kaydet, buradan devam derken telefon geliyor tanımadığım bir numaradan. Numara tanıdık değil ama arayan çok bi tanıdık. "Anne ben telefonumun pin kodunu kilitledim; merak etme yoldayım, geliyorum" diyor, otobüsteki birinden ödünç istediği telefondan benim Küçük Ergen pür telaş. Çok geçmeden geliyor da. </p><p>Canı sıkılan ergen telefonunun şifresiyle oynarmış misali; bunu da gece gece birşey dürtmüş, ben yarasa kovalar iken o da şifresini değiştirmiş. Sonra da ne yaptığını unutmuş. Telefon da her nasılsa biyometrik girişi bloke edip şifre de şifre diye tutturmuş. Sim kodunu bloke etmiş olsa puk kodu var ama telefonun kodunu mümkünatı yok bulup da açamıyoruz. Samsung hesabına ulaşıp yapmayı deniyoruz iki korumalı giriş eski Romanya hattına mesaj atıyor. Samsung tabletinden hesaba erişmeye çalışıyoruz, tablet açılmıyor. Google hesabından telefonumu bul uygulaması üzerinden deniyoruz, telefonu buluyor ama blokeyi kaldırmıyor. Yaklaşık bir saatin sonunda pes ediyor ve yine Google üzerinden fabrika ayarlarına getirmek suretiyle telefonu yeni doğmuş bir bebek gibi açmayı başarıyoruz. </p><p>Telefon pin kodu muharebesi sürerken iki arada bi derede fırına attığım kanatlar, patates eşliğinde pişiyor bu arada. Yarasa içerideyse bile gündüz gözüyle çıkmaz diye kendimizi ikna edip, Gossip Girl eşliğinde yemeği indiriyoruz mideye. Kedileri ne olur diye salona almayıp koridora sürgün bırakıyoruz.</p><p>Yemek sonrası Küçük Ergen'in ertesi sabah tekrar kaybolmaması için antremana gideceği okula keşif turuna çıkıyoruz. Giderken ben, dönüşte o yürüyelim diye ısrar ediyoruz. Nefes nefese çıkarken yokuşu, yürüme fikrini ilk ortaya atan kendime kallavi bir selam yolluyor, iki durak sonra gelen ilk otobüse attırıyorum kendimizi. </p><p>Hava kararmaya yakın eve giriyoruz. Yapılmayan ütüler, Batman ve blog beni bekliyor. "Be heey gidi Matrix, daha üç gün olmuş tüm tuşlara basıp Mario gibi zıp zıp zıplatmışsın beni. Ondan survive etmişim ben, bu ne ola ki yanında" diyerek kendisine artizlik yapıyorum hafif yollu. Arada bir de kafamı salon kapısından sokup bakıyorum; hafiften tırsıyor, çıktı mı çıkmadı mı namussuz bir türlü emin olamıyorum. </p><p><br /></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-52829766092079655932023-07-14T01:02:00.006+03:002023-07-14T01:08:12.113+03:00Matrix'te Absürt Bir Gün<p>Matrix'teki Sahip'in canı çok sıkılmış da dur şunu bi trolleyeyim diyerek tüm tuşlara bastığı günlerden biri bu sanırım. Yoksa bir güne bu kadar bahtsızlık, saçmalık ve ters giden iş sığdırılamaz.</p><p>Yumurta kapıya dayanmış ajanstan tasarım gelmez, tedarikçiden teklif. Gelen tasarıma yönetimden onay gelmez. Onayı olana ise teklif. Bir haftadır Azer Bülbül gibi titreye titreye çalışan ekran kablosu işlerin en curcuna halinde "e hadi bana iyi günleeer" çeker. Yenisi için çoktan verildi sanılan sipariş de anlaşılır ki aslında yoğmuştur. </p><p>Sabah voleybol antremanına gidecek olan Küçük Ergen otobüsten beni arar. Daha varmadım diyince işkillenirim. Şunun şurasında topu topu 5 durak gidecek, yürüse gitse 25 dakikalık mesafe. Nasıl varamamış olabilir ki? Konum paylaşımına bir bakarım ki zat-ı şahaneleri tam tersi yönde yol almakta, tamı tamına 20 durak geride. Derim otur oturduğun yerde, ring sefer bu mecbur aynı otobüsle geri döneceksin. Oturur oturmaya ama bu defa da durak isimlerini karıştırıp bir durak sonra iner. Bir panik, bir telaş, zaten geç kalmış, ağladı ağlayacak. Telefondan konumuna baka baka komut vermeye çalışarak gideceği yeri buldurmaya çalışırım ama elemanda sağ, sol, ileri, geri, düz komutları çalışmaz. </p><p>Tam onu adrese ulaştırır telefonu kaparım ki bu defa Valide Sultan arar. "Ben hastanedeyim ama senin dün yaptığın ödeme sistemde görünmüyormuş". Randevuyu almışım, parasını ödemişim, dekontu da göndermişim kendisine ama sistemde nasılsa şeytan almış götürmüş, buhar olmuş. Derim ne yapabilirim ki te buralardan? "Doğru" der "ne yapabilirsin ki?" Kapatır bir telaş "tamam ben hallederim" diye mırıldanarak.</p><p>Öğlen olur o hengamede. Saat 12'yi geçmiş gene farkında bile değilim. Bari bi yemek yiyeyim kendime geleyim. Çorbamın içinden kocaman, kara bi kıl çıkar. Yarısından çoğunu içmeden çıkaydı bari derim da kime derim. Eh ulan Matrix! </p><p>Tasarım da teklifler de hala gelmez. Yine telefon çalar, yine Küçük Ergen arar. Markete çıkmışmış ama ne olmuşmuş? Tabii ki anahtarını evde unutmuşmuş. Ben buna niye şaşırmıyorum? Sunduğum alternatiflerden alternatif beğenmez, hiç biri kombinine ya da saçı başına uymaz. En sonunda "senin ofise geleyim" der, lakin iki vasıta ile gelinecek yol tarifine benim ne gücüm yeter, ne de psikolojik durumum el verir. </p><p>Dışarısı kırk derece falan, alev alev yanar. "Otur oturduğun yerde, ben gelirim eve" derim. Toplayıp tası tarağı, işi eve taşırım. </p><p>Eve gelen Şaşkın uslu durur mu? Salon kedi tüyünden batmış çıkmıştır. Bilgisayar açılırken robotu çalıştırırım. İki defa üst üste su haznesini salonun ortasına bırakıp kuru kuruya çalışır. Matrix'in hakkı üçtür derim. Üçüncüde ancak başarırız el birliğiyle. </p><p>Teklifler, onaylar, tasarımlar hepsi sonunda gelir ama hepsi geç gelir. İş bilgisayarını kapayıp Matrix'teki Sahip'e bir miktar saydırmak için emektar düldüle geçerim. Bu satırları yazarken gün biter. Veda ederim bu absürt güne, Sahip'e hitaben bir mani ile... </p><div style="text-align: left;"><div style="text-align: center;"><i>Ey Sahip</i></div><i><div style="text-align: center;"><i>eğlendiysen dün yeterince</i></div><div style="text-align: center;"><i>bi sal </i><i>artık </i><i>beni yeni günde</i></div></i><i><div style="text-align: center;"><i>bastın durdun tüm tuşlara </i></div><div style="text-align: center;"><i>şaştım kaldım tüm yaşananlara</i></div><div style="text-align: center;"><i>gel anlaşalım şöylece</i></div><div style="text-align: center;"><i>bitirelim bu saçmalığı güzelce</i></div><div style="text-align: center;"><i>girdiğimiz şu cuma günü hatrına</i></div><div style="text-align: center;"><i>yalvarırım</i><i> </i><i>zorlama </i><i>sabrımı</i><i> </i><i>daha da</i></div></i><i><div style="text-align: center;"><i><br /></i></div><div style="text-align: center;"><i><br /></i></div></i></div><p><br /></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-20527657463746128912023-07-08T23:44:00.000+03:002023-07-08T23:44:46.255+03:00Bu Dünyadan Bir Serpil Geçti...<p>Ama ne Serpil... Kadıköy'ün çılgın kızı, İstanbul yıllarımın gülen yüzü, Kozmik ablam, Pictionary ortağım, paskalya çöreği severler kulübü başkanım, elmalı turtaya yeni ve eşsiz yaklaşımlar üstadı, oyalı da yazma bir kadına nasıl da yakışır uzmanı, Amazon savaşçısı, muzip, çatlak, bir tatlı serseri ruh... </p><p>Artık taşıyamadığında yorgun bedenini, kuş olup uçtu gitti dün aramızdan. Yemyeşil bir dut ağacının altında vedalaştık bugün, bir sonraki karşılaşma vaktimize kadar. Bilirim, vardı bu hayatta yollarımızın kozmik bir kesişme nedeni ve yine arar bulur ruhlarımız birbirini. Tembel tombul bir panda olmak onun da hoşuna gider bence bir sonrakinde ve Küba sahillerinde çılgınca dans etmek nirvana seyahatimizde.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ9cReEoTe7SrCYBbjb49z0UJO5b5iOjSDhJQCvgy0Vx5LdHta_x443rA3i0el0gXIz4hPz_c4jiEgjH8jWG2pw7REwM-9czpe-bCCH_CwZIbjDcef9pn293g7QYIeOPmVKePz11Y5YuJlaKYM_VURUjqdRaNULIbrBovyzoEWI932YTPVRgkzQZL-KEu8/s3648/IMG_20230708_181406.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3648" data-original-width="2736" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ9cReEoTe7SrCYBbjb49z0UJO5b5iOjSDhJQCvgy0Vx5LdHta_x443rA3i0el0gXIz4hPz_c4jiEgjH8jWG2pw7REwM-9czpe-bCCH_CwZIbjDcef9pn293g7QYIeOPmVKePz11Y5YuJlaKYM_VURUjqdRaNULIbrBovyzoEWI932YTPVRgkzQZL-KEu8/w240-h320/IMG_20230708_181406.jpg" width="240" /></a></div><br /><p>2000'lerin başında, yirmilerinin sonuna yaklaşmış iki yaşlı ruhtuk biz sevgili hemşirem <a href="http://www.evrenin.blogspot.com" target="_blank">Evren</a>'le ve yaşımız kadar yaşanmışlıkları olan gencecik bir ruhtu Serpilimiz yollarımız onunla ilk kesiştiğinde. Evren'in kozmik annesi, benim kozmik ablam olmasından başka ne açıklayabilir ki aradaki bu kadar yaş farkına rağmen böylesi derin ve keyifli bir dostluğu? </p><p>Ne çok güzel anı, ne çok kahkaha var adının arkasına sıralanan. Sayfalar dolusu yazabilsem keşke de işte boğazımda kocaman bir düğüm. Biz çok ama çok sevdik be güzel ablam seni. Nurlarda uyuyasın, yattığın yer incitmesin...</p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-73995649462014110412023-07-01T21:41:00.003+03:002023-07-02T10:41:13.604+03:00Şaşkın'ın Bayram Çelıncı. Part 4 - The SON<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><span style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><a href="https://www.instagram.com/reel/CttanTuIBSd/?igshid=MzRlODBiNWFlZA==" target="_blank"><img border="0" data-original-height="1801" data-original-width="1070" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDoP8lwQ6ejFH7ne3NG65h2GoolhIllFf0GJJ2cIpBXXAOjYI8djvRuHx1mZtGMVm56udUfp3DysBla6XQj70HAuOlf6n1zgYwSzpBIVDeW6kUjRIbus2mTRibMzfaTWlHQrp1ub8Ork3EsIQx9Yf3nAJAeS18G-sY6x44CBK4Jf6K2h-KPlUZP9T22nwh/s320/niksen.jpg" width="190" /></a></span></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><a href="https://www.instagram.com/reel/CttanTuIBSd/?igshid=MzRlODBiNWFlZA==" target="_blank">Tek bir görselle tatilimin özeti <br />sevgili hemşiremden geliyor.</a></i></td></tr></tbody></table><br /><p>Bayramın son, yeni ayın ilk gününe bayıltıcı bir sıcağın tesirinde uyanıyoruz. Köpük the Çıtkırıldım Prenses, Göbek Reyiz Yuki ve ben. Temmuz mevsiminin hakkını verecek gibi, daha sabahın erken saatlerinden görünen.</p><p>Sabah kahvesi demlenirken bulaşık makinesini boşaltıyorum bir yandan. Tezgahı gün içinde hunharca doldurmamam için makine boş olmalı. Yapılacaklar listesi o piti piti turnuvasının ilk kazananı Witcher, ikincisi mutfak, üçüncüsü ise banyo olmuş bir gün önce. Mutfak tertemiz, derli toplu. Görünen yerleri en azından. Keza banyo da aynı şekilde. Ertelemeyip yaptığım, yapabildiğim kadarıyla yetindiğim için mutlu ve gururluyum. Bir Marie Kondolamaca olamasa da Şaşkondo usulü diyebiliriz rahatlıkla. </p><p>Kahveye gece gelen yorumlara cevap yazarak eşlik etmek istesem de gözüm sevgili komşularımdan <a href="https://yuregiminiklimi.blogspot.com/" target="_blank">Yüreğimin İklimi</a>'nin son yazısının <a href="https://yuregiminiklimi.blogspot.com/2023/06/okuduklarim-blogger-kitap-okuma-kulubu.html" target="_blank">başlığına</a> takılıyor öncesinde. Algıda seçiciliğimi seveyim. Diline, kurgusuna hayran olduğum, bir yazarla tanışmak istesen kim olurdu listemin ilk sırası Alper Canıgüz'ün Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı. Yazıyı bir çırpıda okuyup, yorumumu bırakmayı ihmal etmiyorum. Ne zamandır yapmadığımı fark ettiğim geleneksel Alper Canıgüz yeni kitap gugıl aramamı da yapıp, üzüntü ve muz kabuğu nidalarıyla tükkanıma geri dönüyorum. </p><p>Benimki gibi mikro bir blogcuk da olsa blog yazmanın en keyifli yanlarından biri bana göre başka hiçbir mecrada olmayan bu konu komşu ilişkisi. Benim gibi uzun uzadıya aralar da versen, geri döndüğünde kaldığı yerden devam eden o ilişki dinamiği de yazma motivasyonum. </p><p style="text-align: center;"><span face="Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #555555; font-size: 17px;">♪</span><span face="Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #555555; font-size: 17px;">♫</span><span face="Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #555555; font-size: 17px;">♪</span></p><p style="text-align: center;"><i>Kahveni al gel bana/ Bloglar yazayım sana / Ciddili konularım yok ama / İade-i ziyarete gelirim sana*</i></p><p style="text-align: center;"><span face="Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #555555; font-size: 17px;">♪</span><span face="Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #555555; font-size: 17px;">♫</span><span face="Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #555555; font-size: 17px;">♪</span></p><p>Be hey sevgili komşum... O kadar çelınc yaptık, aralıksız tekmili birden tamı tamına 4 (yazı ile dört) ve hatta azcıcık aralıklıyı sayarsak 5 (yazı ile beş) adet yazı... Kahkahalarımızı bitti**, Şaşkınca besteler bölümü olmayacak mı sandın?</p><p>Kendim ettim kendim buldum çelıncının sorumluğu üzerimde garip bir yük. Sanki o son cümleyi yazıp yayınlaya basamadan gün aniden bitiverecek de çelınc ortada, yarım kalacak gibi bir his. Halbuki çelınc da benim, tükkan da. </p><p>Bayram bitmek üzere, tatil de... Çok şey yapmış gibi ama aynı zamanda hiçbir şey yapmamış gibi geçen günlerin dört buçuğuncusu da... Üzerimde bir yandan hiçliğin dinginliği, öte yanda bir oda dolusu ütüyü bir pazar gününe bırakmış olmanın gerginliği.</p><div style="text-align: left;"><div style="text-align: center;"><i>Gece onikiyi vurup da</i></div><i><div style="text-align: center;"><i>Çelınc balkabağına dönüşmeden </i></div><div style="text-align: center;"><i>Bitiriyorum cümlelerimi burada</i></div><div style="text-align: center;">Bakarsınız bir sürprizle </div><div style="text-align: center;">Tekrar gelirim</div><div style="text-align: center;">En kısa zamanda***</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><span style="font-style: normal;">THE SON</span></div></i></div><p><i><b>Şarkıların orijinalini dinlemek istersen:</b></i></p><p><i>* <a href="https://www.youtube.com/watch?v=uGDTO4uiIyA" target="_blank">Nazan Öncel - Aşk Beklemez</a></i></p><p><i>** <a href="https://www.youtube.com/watch?v=_8EWKs4KP9k" target="_blank">MFÖ - Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın</a></i></p><p>*** Nasıl yani? İçinden şiir de geçmeyecek mi sandın? :)</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-39978311927091366512023-06-30T14:48:00.004+03:002023-07-01T18:43:49.199+03:00Şaşkın'ın Bayram Çelıncı. Part 3<p>Yeni bir tatil gününe alışılmadık bir dinginlik ile uyanıyorum. Bugün güne yazarak mı başlasam, iki günde dağıtmayı başardığım mutfağa mı dalsam, günlerin emeğiyle çıfıt çarşısına dönen küçük odayı mı kırklasam, minnacık haliyle bir banyo nasıl bu kadar karışık olabilir sahi, ona mı girişsem? Yoksa hepsini bir kenara atıp, şöyle bir güzel camış gibi yayılıp Netflix'in bayram hediyesi Witcher 3. sezonun dünden artırdığım bölümlerini mi izlesem?</p><p>Günün ilk kahvesi zihnimi açıyor ve dünyevi sorumluluklarımı hatırlatıyor. Dünden verilmiş, taze sözlerim var; ilk açılan iş bilgisayarı oluyor. Bizde upuzuun tatil var diye tüm dünya duracak değil ya. </p><div style="text-align: left;"><i>İngiltere'den gelen maile verdiğim cevabın <br />vınnn sesi yeni yeni silinirken kulağımdan, <br />Çin'den hani bana hani bana <br />mesajı gelmiş Vatzap'tan. </i></div><div style="text-align: left;"><br /></div><p style="text-align: left;">Şiirimin devamı gelmiyor, bilgisayarın pili bitti bitecek şarj dolmuyor, zaten internet de çalışmıyor, elektriğin kesik olduğunu anlamam biraz vakit alıyor. </p><div style="text-align: left;"><i>Sana sözüm söz<br /></i><i>o video bugün paylaşılacak <br /></i><i>Çinli kız kardeşim<br /></i><i>böyle günler için değil mi<br /></i><i>mobil internet paketim?</i></div><p style="text-align: left;"><a href="http://www.evrenin.blogspot.com" target="_blank">Hemşirem</a> arıyor o sırada, laflıyoruz uzun uzun. Konumuz hasret, muhabbet ve hayatın bize beklenmedik sürprizleri.</p><p style="text-align: left;">Ne elektrik kesintisi sürüyor uzun ne de başladığım işi bitirmem sonrasında. İş için girilen sosyal medya hesaplarında, millet bu yaz çatır çatır ağğğbeee vizesi reddi yerken, benim randevu alma aşamasını bile başaramadığımdan gidemediğim etkinliğin fotolarına denk gelip içleniyorum bir miktar. Uzun sürmüyor içlenişim; burada olmam gerekiyormuş demek, gideriz elbet kısmetse bir sonrakine. </p><p style="text-align: left;">İş bilgisayarı kapanıyor, benim emektar düldül açılıyor. Mutfak, küçük oda, banyo ve Witcher hala beynimi gıdıklıyor. Ara ara yazıp, iki turluyorum evin içinde. Son zamanlarda istikrarla alıp, sonra da unuttuğum semizotu sebzesinin son temsilcisine rastlıyorum dolapta. Bu seferki dirayetli bir savaşçı çıkmış, hakkını teslim etmek için suya koyup yine dönüyorum yazmaya. </p><p style="text-align: left;">Güneş göstermeye başladı yüzünü iyice, perdelerden sızmasın, Witcher'ı gece karanlığına bırakıyorum. Bırakırken de düşünüyorum bir yandan, sahi derdi ne ki bu Holivıd'ın çene gamzesine gurban Henry ile? Yok "Bond için pek bi şahane süperdi ama çok gençti o zamanlar seçmedik, ay ama şimdi de bize genç biri lazım bak cık cık", yok "vazgeçtik genç Superman senaryosu yazcez biz yaaa, hem bize mi sorduydu Witcher'dan ayrılırken?" Sen boşver o süper oğlanı, giyme o mavi donu daha da yiğidim. O sünepe Liam'ın oynayacağı bitcher'ın kaderini de bize bırak. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPcxqnG9MitpRv945sFvQdDnpSPQcSJRCQZnsND8fetPTIQ_dTto7Ru8ApYP-Z9cOvJGWz7t4siBtn4syr3NIlIjOrF9XN0deibZQ2TVsKYwBb5yaRIYJDgvopHsYSXVALNKgYcXSjUn7y9ZnWWEWcddNT_RII4vI2n_7fHOTqOCunSYsHNza05Sd8gSxK/s3648/Witcher.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2736" data-original-width="3648" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPcxqnG9MitpRv945sFvQdDnpSPQcSJRCQZnsND8fetPTIQ_dTto7Ru8ApYP-Z9cOvJGWz7t4siBtn4syr3NIlIjOrF9XN0deibZQ2TVsKYwBb5yaRIYJDgvopHsYSXVALNKgYcXSjUn7y9ZnWWEWcddNT_RII4vI2n_7fHOTqOCunSYsHNza05Sd8gSxK/w320-h240/Witcher.jpg" width="320" /></a></div><i><div style="text-align: center;"><i><br /></i></div><div style="text-align: center;"><i>Yalnız bu bir spoyler değil ama hissiyat; Witcher'ların hası Geralt'ı harcayacaklar sanki bu sezon sonu Matmazel. Ve lakin Liam'ı Geralt olarak göreceğine bu gözler, helvanı kavuralım elimizde ıslak mendiller...</i></div></i><div><br /></div><p style="text-align: left;">Balkondaki ısının mouse kavurma moduna erişmesiyle bugünkü çelınc misyonumu tamamlamaya ve sıradaki görevimi belirleyebilmek için o piti piti yapmaya karar veriyorum. </p><p style="text-align: left;">Yarın görüşmek üzere, hoşça kalın...<br /></p><div style="text-align: left;"><br /></div><div><p style="text-align: left;"><br /></p><p><br /></p></div>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-28017742100976227982023-06-29T19:26:00.005+03:002023-08-08T10:32:34.623+03:00Şaşkın'ın Bayram Çelıncı. Part 2...<p>Tatil boyunca her güne bir yazı çelıncımın ikinci gününden selamlar, sevgiler pek muhterem blog komşularım. </p><p>Üstat aklıyla tatil günü sabahın altısında uyanıp da yazmaya başlamayacak ve öğlene doğru da yayınlamayacaktım elbette. Çünkü gündelik hayattaki Şaşkın'lık, siz de gayet iyi bilirsiniz ki, çokça ertelemeyi, araya bolca reklam almayı, en sonunda da işleri ucu ucuna yetiştirmeyi gerektirir. İş hayatında ise süper gücünün pelerinidir de, o başka yazının konusu.</p><p>Bir yanımda Köpük, diğer yanımda Yuki, nasıl bir uyumaksa artık, gözümü açmam saat sekizi, yataktan kalkmam ise dokuzu buldu. Yatakta debelenerek geçen o bir saat değil, sabah kahvesini demlemek için girdiğim mutfakta burnumu gıdıklayan koku oldu hızlıca ayılmamı sağlayan. Şaşkın'ın bilim dünyasına armağanı, ev yapımı hızlı kovid testinden şükürler olsun başarıyla geçtim bu defa. İlk denememde tecrübe etme şansı bulamadığım fermente karabuğday kokusu meğer bizim tosuncuk oğlanın kum kabından hallice bir şeymiş. Tecrübe ettim. Kaldırıp cam kabın üzerindeki örtüyü, baktım zat-ı şahanelerine. Kabarıp, boza kıvamını da almış, sanki bu defa olacak da tam fermente olmuş karabuğday gerçekte neye benzer bilmediğimden üzerini tekrar örtüp, "olmamıştır ya bu daha" değerlendirme ölçeği ile kahvemi demlemeye koyuldum.</p><p>Hava bir kurban bayramının ikinci gününe yakışacak derecede bulutlu, balkon hala oturmaya elverişliydi. Bilgisayarı açtım, balkonda bir yandan kahvemi yudumlarken bir yandan komşu bloglara bayram ziyaretine gide koyuldum. Bugünün payına, bloga bir sıkımlık yazacağım cümlelerin epeyce bir kısmını yorumlara bıraktığımı fark edip az da bloga kalsın paniğiyle karabuğdayları kurcalamaya tekrar mutfağa girdim.</p><p>Defalarca, yarım yamalak izlediğim tarif videosunu bir kez daha yarım yamalak izledim. Değişen bir şey yoktu, <a href="https://www.youtube.com/watch?v=dt-JdT5bZfQ&t=5s" target="_blank">Burcuks</a> hala 8 ila 24 saat arası diyordu fermantasyon süresi için. Kaç saat olmuştu ki acaba? Bir gün önce üçlü bi saatte bızlamıştım da ikiye yakın bir üç müydü yoksa dörde yakın bir üç mü tabii ki hatırlayamadım. Üzerinde baloncuklar olmuşmuşsa olmuş demekti. Koku olacaktı, korkmayacaktım ama çok da kötü kokmayacaktı. Bilinmeyenlerin bilinenden çok olduğu bu fermente ortamda galip gelen yine "olmuştur bu yaa" değerlendirme ölçeği oldu. Yağını, tuzunu ekleyip kalıba aldığım hamurumsu yaratığın üzerini bari az biraz zengin göstersin gailesi ile bir miktar kinoa bezeyip fırına attım. </p><p>Bu ekmeği ilk denediğimde zaten tüm proses baştan aşağı hatalı gitmemiş gibi bir de iki saatlik pişirme süresini, artık hangi bilgime güvenerek bilmem, fazla bulmuştum da kabuk piştiğinde içinin de pişeceğine ikna olup, süresinden önce çıkarıvermiştim fırından. Dışı kıtır ama içi çiğ, bu abuk ekmeği dilim dilim kızartma makinesinde kızartıp yemeğe çalıştıydım sonrasında. Hoş Covid'den ne burnumda koku, ne dilimde tat vardı da eliminasyon uğruna tüketmiştim ne yediğimi zerre anlamadan. </p><p>Saati iki saat sonrasına kurdum ve mutfağı terk ettim. Kararlıyım, bu defa o fırına tamı tamına iki saat kesinlikle dokunulmayacak. Tarifin cıvıl cıvıl kahramanı Burcuks'a karşı, nedenini bilemediğim bir sorumluluk hissediyorum. Sanki bu defa da olmazsa kendisini hayal kırıklığına uğratacakmışım gibi. </p><p>Ve evet, pişerken de baya bi kokuyormuş gerçekten bu meret. Ama ne koku!! Ev yapımı covid testim bir kez daha negatif sonuç veriyor. Yeeey!</p><p>İki saat pişme ve ardından dinlenme sürecinin akabinde sonuç görsel olarak gayet başarılı olsa da içi hala biraz çiğ gibi. Bu defa kovid free tadım testi hakkında düşüncemi sorar iseniz de gluteni kesmenin en güzel yolu bıçakla ya da makasla kesmek diyebilirim gönül rahatlığıyla. Hayatta bazı şeyleri çok da zorlamamak gerekiyor diyor ve karabuğdayın kendisini sevenlerine bağışlıyorum. Bizımla deyılsın karabuğday! </p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8-DZ1Lxmg2gSypD72v3Q0EDLUKgZMLtonX1Ua1YsLBNbP3kkcffGEpMAUMX2J_slB76q3hpaGTUJh5s-3_htKSd_P2EVFZLwFre0QbzqTTqbSwRi4sSgDbbakO2Qr5lk12z5fC5HIUnuMDJEkKB1-CgUbRKZPd_jYUD5_D5m1vlRrmYO8ziCdz3HT7wGw/s2736/karabug%CC%86day%20ekmeg%CC%86i.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2736" data-original-width="2736" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8-DZ1Lxmg2gSypD72v3Q0EDLUKgZMLtonX1Ua1YsLBNbP3kkcffGEpMAUMX2J_slB76q3hpaGTUJh5s-3_htKSd_P2EVFZLwFre0QbzqTTqbSwRi4sSgDbbakO2Qr5lk12z5fC5HIUnuMDJEkKB1-CgUbRKZPd_jYUD5_D5m1vlRrmYO8ziCdz3HT7wGw/w200-h200/karabug%CC%86day%20ekmeg%CC%86i.jpg" title="çiğ karabuğday ekmeği" width="200" /></a></div><br />Tüm bunlar olurken kediler fosur fosur uyuyorlar. Öyle güzel uyuyorlar ki benim de uykum geliyor. Benim sizden neyim eksik ki ha diyor, güne tatlı bir mola veriyorum. <p></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-86415577628766435682023-06-28T21:10:00.002+03:002023-08-08T10:33:11.305+03:00Şaşkınca Çelınc<p>İkisinin de yattığı yer incitmesin, Ferhan Şensoy'un "Haldun Taner'den öğrendiğim bir şey var" diyerek anlattığı, meşhur bir anısı vardır yazarlık ve düzenli yazma üzerine. Üstat güzel güzel anlatıyor burada, ondan iyi anlatacak değilim ya, <a href="https://www.youtube.com/watch?v=e1YqByoliic">bizzat kendisinden dinlemek istersen hikayeyi tıkla, gelsin </a>hemen. İnternetim az şimdi, yerim de dar vaktim de, bir özet geçiversen a Şaşkınım dersen: her sabah düzenli olarak 6'da kalkıp, balkonunda daktilosunun başına geçerek 20 sayfa yazdığını; bunu nasıl ve neden yaptığını anlatır Taner'in. Kendine has nüktelerini de katarak.</p><p>Hikaye pek güzel, pek hoş; ya peki sebeb-i girizgahınız Şaşkın Hanım? Profesyonel yazarlığa mı soyundunuz da usta tavsiyesi icraya koyuldunuz? Tanımasak sizi ve maymun iştahlı bloglama hallerinizi inanacağız belki de. Her gün diyor, 20 sayfa diyor, düzenli olarak diyor, alooo kime diyor? </p><p>Bilemedim kaç vakittir ama çoook çok uzun bir zamandır sahip olamadığım bir "ben zamanını" tecrübe etmekteyim bu bayram tatilinde. Evde, bir başına, aylak aylak, iş bilgisayarını en minimumda açmaya gayretle, sadece ve sadece iki kedinin günlük bakımı sorumluluğu ile geçecek koskoca, tamı tamına beş buçuk günlük bir tatilimsi şeysi. Ne yapıyorduk biz sahi böyle zamanlarda?</p><p>Üstadın bu anısı durduk yerde mi düştü sanki aklıma? Vardır elbet bir nedeni. Hazır aylar sonra bir yazı ile parmaklardaki pası atmışım. Kalan bu beş boş günümün her gününe bir yazı çelıncı* mı yapsam mesela. Balkonum var mı var, denize bakmıyor ama iki, üç ağaç görüyor mu görüyor. Kuşlar da var; ötüyorlar cik cik, gak gak. Ha gerçekçi olalım, insan kendini bilmeli, günde 20 sayfa yazacağım yok. Onu bu işten para kazananlar yapsın. Her güne bir adet ve bir sıkımlık post yazısı çıksın yeter. </p><p>Şaşkın'ın Seyir Defteri. Gün 1, Deneme 1...</p><p>Büyük bir hevesle çıkıyorum balkona. Sıcak... Çok sıcak... Beş dakika bile geçmeden üzerinden, bilgisayar, telefon, mouse ve dahi gözlük ne varsa masanın üzerinde cayır cayır yanmaya başlıyor. İçeri zor kaçıyorum. </p><p>Boş kalan çocuğun aklına nasıl türlü türlü saçmalıklar üşüşür, Şaşkın da o hesap. Ani gelen bir dürtü ile perde yıkamaya girişiyorum. Aklıma bu noktada yine Valide Sultan geliyor ve ben bu yaşımda kendi kendimle başa çıkmakta zorlanırken bi de çocuk Şaşkın'la ömrünü törpüleyen zat-ı şahsına saygılarımı bir kez daha sunuyorum. </p><p>Paralel Şule soktu bi kere kafama. <a href="https://guzelliklerdefteri.blogspot.com/2023/06/24-haziran-cumartesi.html" target="_blank">Aha işte kanıtı da burada</a>. O perdeler bugün o makineye girecek! Ev sahibinden kalan, zihni sinir bi sisteme sahip salon tüllerini o gün bugün de değil diyip pas geçiyor ve tatildeki ergenin odasına dalıyorum. Tek kanat tül perde. Çek çıkar, at yıka. O pıtı pıtı dönerken makinede sen otur yaz paşa paşa iki satır evin serin bir köşesinde. Ne zorluğu olabilir ki? Perdeci Beyin duvardan duvara korniş fantaazisi olmayaymış öyle olabilirmiş elbet. İyi de ben bu perdeyi nasıl asmışım ki ilk tahlilde? Yatağın olduğu taraftaki korniş ucu duvara sıfır, sıfırdan az bi buçuk açıklık olan tarafta ise tabii ki önümde engeller, engeller. Geçirip Wonder Woman kostümümü üzerime, iteleye öteliye çekiyorum gardrobu perdeyi çıkarabilecek kadar. </p><p>Perde makinaya girer girmez kendimi bilgisayarın başında değil mutfakta buluyorum. Eliminasyon diyeti yaptığım dönemde ısrarla pişirmeye çalıştığım ama yaptığım denemeler evde Covid testi** olmaktan öteye gidemeyen fermente çiğ karabuğday ekmeğinin yeni denemesinin ikinci aşamasına geçme zamanı. Geceden ısladığım karabuğdayların bu aşamada suyunu süzüp, bir cup su ile mutfak robotunda bızlatmam gerekiyor tarife göre. Suda 8 ila 24 saat arasında kalmalıymış, havanın sıcaklığına göre. Dün saat kaçta ıslamıştım tabii ki hatırlamıyorum. "Hava sıcak, olmuştur bu ya" değerlendirme kriterimle süzme aşamasına geçiyorum. </p><p>Yine tarifin dediğine göre metal süzgü asla kullanmayıp, plastik ya da ideali silikon bir süzgü kullanmam gerekiyor. Plastik süzgümün delikleri geniş, silikon süzgüm yok elbet. Daha önce nasıl yapmışım ki bu işi? Düz ve delikli silikon bir kapak ve plastik süzgü kombosu ile bir şekilde kotarıyorum işi kotarmaya da mutfak robotuna en yakın büyüklük ve yetenekteki rondoyu bozmuş olduğumu hatırlıyorum. Aklıma el blendırı da gelmiyor, ve hatta yalanım yok, şu an şu satırları yazarken geliyor kendisi aklıma. Smoothie blendırı ile tüm buğdayları üç partide yapabildiğim kadar bızlatıyorum. Bızlatmak ne ilginç bi kelime. Bu kelimeyi kim bulmuş, kim söylemiş ilk defa merak ediyorum bir yandan. Yarı bızlatılabilmiş karabuğdayları fermente olurlar umuduyla, yine tarif sahibinin deyişiyle 8 ila 24 saat arasında, meçhul bir süre beklemek üzere bir kenara alıyorum. Bu işlemi yaparken saat kaç diye bakıyorum ama tabii ki çok geçmeden kaçtı unutuyorum. </p><p>Otur kalk, iki telefonla lak lak, bir şeyler ye iç derken ilk perde makineden çıkıyor. Çıkarmak zorduysa takmak daha da beter mereti. Gardrobu merdivenin girebileceği kadar daha itelemem gerekiyor. Selvi boyum yine de zar zor yetiyor. Parmak uçlarımda yükselip, boy fukaralığına ayrı, perde zulmüne ayrı sallayarak asıyorum. Sökerken kopan üç tane agrafa, takarken üç tane daha ekliyorum. Bu kadar çok agrafa gerek yok zaten, kurtarır elimizde kalanlar diyerek takmaya devam ediyorum. Kurtarmıyor tabii, ortalar hafif boşlukta kalıyor iki yerden ama oh tertemiz, mis gibi oldular işte, böyle de güzel züğürt tesellisi ile benim odaya ve sonra da küçük odaya geçiyorum. O tüller daha küçük ve kornişler daha makul olduğundan şipşak oluveriyor; çıkarması, yıkayıp asması. Buruşmayan tül seçimimden ötürü kendimi tekrar tebrik ediyorum. </p><p>Tüm bunlar olurken kah orada kah burada yazmaya devam ediyorum. Akşam güneşin çekilmesiyle bir nebze serinleyen balkona tekrar geçip günün yazısını burada nihayete erdiriyorum.</p><p>Yarın görüşmek üzere... Mutlu bayramlar...</p><p><br /></p><p><b style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;"><i>(Valide Sultan Özel Dip Not) </i></b><b style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;"><i>Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben... Bu ne ola ki dersen:</i></b></p><p><span style="color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, Palatino Linotype, Palatino, serif;"><span style="background-color: white; font-size: 15.4px;"><i style="font-weight: bold;">* Çelınc (aslı challange): </i>Bildiğin<i style="font-weight: bold;"> "</i>meydan okumak" tabiri ama işte böyle diyince daha artistik bişi gibi oluyor. </span></span></p><p><span style="color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, Palatino Linotype, Palatino, serif;"><span style="background-color: white; font-size: 15.4px;">** Karabuğday ekmeği yapmaya çalışırken Covid testi icad edişimin hikayesini okumadıysan daha önce ya da hatırlamak istersen </span></span><span style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;">tıkla </span><span style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;">hikayesi </span><a href="https://saskinkova.blogspot.com/2021/12/simdi-okullu-oldum-bolum-ii.html" style="font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;" target="_blank">burada</a><span style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;">.</span></p><p><span style="color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, Palatino Linotype, Palatino, serif;"><span style="background-color: white; font-size: 15.4px;"><br /></span></span></p><p><span style="color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, Palatino Linotype, Palatino, serif;"><span style="background-color: white; font-size: 15.4px;"><br /></span></span></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-46401359244735988722023-06-25T14:49:00.005+03:002023-08-08T10:33:42.750+03:00Demlenen Nağmeler...<p>Aradan yine haftalar ve dahi aylar geçmemiş gibi gelip ilişeyim bir kez daha şuracığa. Bazen sadece susmak gerekir, başkaca bir nedeni yok. </p><p>Yazmayınca elimi eteğimi tam çekiyorum buralardan. Bari onu yapmasam iyi olacak ama o da memleketten hallice, parçalı bulutlu ruh halimi koruma, savunma mekanizması belki de. Derdi, tasayı, kaygıları bir kenara atıp içine daldığım paralel evrenimde hayat, neşeli kelimelerin nağmesinde devam etsin istiyorum. Hal böyleyken; her daim kaldığı yerden, yargısız, sorgusuz, sualsiz devam eden konu komşu blog ahbaplığı oluyor eninde sonunda dönmeme sebep.</p><p>Biz 70 kuşağı ne çok şeyi bekledik de gelmeyen mevsimleri beklemek mi oldu acaba en çok acıtan? Ne kış kış gibi geçti, ne bahar bahar gibi. Yaz da yaz gibi olmayacakmış derler, El Ni<span face="arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #4d5156; font-size: 14px;">ñ</span>o sağ olsun sebep. İklimler bile trollüyör bizi bak, hüznümüze habire yağmurlar yağdırıp cahilliğimize gökkuşakları açtırarak.</p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgH1wcI0dYjBgqvnHreM4oHbbx1imowBHl3YSZDgEXXN4giWcxfySr77nw5e2_Mv9_lhqtAIW7NmoFc3jWLD9xSBSLJKGYthPczDOJFcrx8O8CXAgNX2Xzkld3lcoXIFhr4E5tivVQQ6xTycE4XY9pJ01MP4gwLdBSool3dUdTqa-nfxH3ax5yrzucEUTsy/s1080/kedi.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgH1wcI0dYjBgqvnHreM4oHbbx1imowBHl3YSZDgEXXN4giWcxfySr77nw5e2_Mv9_lhqtAIW7NmoFc3jWLD9xSBSLJKGYthPczDOJFcrx8O8CXAgNX2Xzkld3lcoXIFhr4E5tivVQQ6xTycE4XY9pJ01MP4gwLdBSool3dUdTqa-nfxH3ax5yrzucEUTsy/w200-h200/kedi.jpg" width="200" /></a></div><p>Balkon sezonunu açtık sanki artık gerçekten bu defa. Güneş çapkın çapkın gösterse de arada yüzünü, rüzgar usul usul ben de buradayım diyor. Saha, pardon balkon, oturup yazmaya elverişli. Muhafızlarım ve ben hazır ve nazırız. Üzerimizde ayların kelimelerde demlenmişliği. Karganın gak demesiyle başlıyorum yazmaya. Muhafızlar ise önce kucak, sonra masa örtüsü kavgası yapıp ardından balkon kenarlarında fink atıyorlar bir süre. Arada kuşlara gırtlak senfonileri ile karşılık verip, güneş banyolarını da yaptıktan sonra her biri ayrı bir köşeye çekilip uyku mesailerine geri dönüyorlar.</p><p>Onlar uyur benim ADHD durur mu? Otur kalklarım arasına cümleleri sıkıştırıyorum. Bir kahve demliyeyim diye kalkıyorum, bakıyorum tuvaletteyim. Dışarıdan gelen motor sesi de dinmek bilmedi, şöyle bi dolanıp içerde geleyim diyorum, yapıp da yaptığımı unuttuğum kahveyi alıp geliyorum. E karnım da eksik kalır mı, acıkıyor. Öğlen olmuş da geçmiş bile. </p><p>Makarna haşlanırken balkonda kedilerin dağıttığı geri dönüşüm poşetlerini toparlıyorum. Zihnimde biriken cümleleri alıp yerlerine yerleştirip mutfağa dönüyorum. Makarnanın suyu köpürmüş, taştı taşacakken tencerenin üzerine tahta kaşığı bırakmak suretiyle olaya müdahale ediyorum. Makarna salatasına en nihayetinde malzeme olacak, iki günlük haşlanmış tavukların kokusunu alan miskin köftehorlar uyanıp mutfak kapısında nöbete duruyorlar. Ganimetlerini bir oturuşta gömüp artık iyice ısınmış havadan kaçacakları yeni bir köşe arayışına geçiyorlar. Yüksekleri seven Köpük barbekü bacasının kenarını tercih ederken, Yuki kucağımı seçiyor. Bu seçim ikimize de duble sıcak olarak yansırken kendisinin bundan hiç şikayeti yok görünüyor. </p><p>Hava iyice ısınıyor, artık bırak hafif rüzgarı yaprak kımıldamıyor. Muhafızlarım hadi artık bitir işini de gir içeri, biz de çökelim üzerine diyen acıklı bakışlar atıyorlar. Haklısınız diyorum. Bazen zamanında bırakmayı bilmeli insan. Ben Şaşkın, gidiyorum.</p><p><br /></p><p><br /></p><p></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-70090925802880395582023-01-23T22:49:00.000+03:002023-01-23T22:49:00.437+03:00Güne Yazılan<p>Sevgili Günlük,</p><p>Yokluğumda hiç kitap okumadım. Çokça çalıştım. Çok, çok yazdım, ve hatta rüyalarımda bile. Hepsi ciddili konulardı, yerini dolduramadı; kendimden sıkıldım, seni özledim. Arada maniler düzdüğüm oldu da taze yaşanmışlıklara, kalemim aklıma yetişip beni sana getiremedi. Güzellerdi de halbuki, kesin severdin. </p><p>Yeniden öğrenci olmuştum ya hani; kaşla göz arasında, nasıl oldu anlayamadan, ikinci yılını yarıladım. Haklısın, okul maceraları serisi hızını almış gidiyordu, yazsam ne iyi olurdu da işte, olmayınca olmuyor. Ya da nicedir her türlü konuya uyarlamaya çalıştığım beş yaş Küçük Ördek felsefesi ve ifadesi ile "arkadan gelemezsen önden geleceksin Elif, yapcak bişiy yok." Aha <b>beş yaş</b> dedim bak, burası çokenemli. Türkçenin elastikiyetine girmeyesin cık cık. Küçük Ördek burada denize çağırdığı, ancak annesi arkadan gidersin diyip gitmesine izin vermeyince "arkadan gelemem" diye ağlanarak serzenişte bulunan arkadaşına inceden ayar vermektedir. Önden yazamadım işte ve hatta arkadan da, yapcak bişiy yok, şimdi iliştirsem buraya bir iki kelam... Fitopatoloji, entomoloji falan okuyacaksın, bi de üstüne seveceksin deseler inanmazdım belki ama ne yalan söyleyeyim hoşuma da gitti. Keşke bi de çalışsaydım az biraz. Yine yine yeniden son güne bırakılan, dur bi çıkmış soruları çalışayım, iki şarkı, bir türkü ile ezberler yapayımla girmeyeydim finallere. Bi de notlarımı ikinci defa bakma şansı bulamadan Yuki'ye yedirmeyeydim...</p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3eSH5mJ5dQDnIthOmzezN5ijK-7eEP1vklkkZP-haeY4nudKqGww9hag45BbiN6EORk6mWNcTp02X5pJEh7XSoJgPcEh-DN7n2_VN0RhRioUGqMsEMYltcS9f0IHS6W4CpQupa26uts0ewWODGWk0_u8drqTzny1EtsZjF93Mwi-QGOa9tLbja1D_Ew/s1120/yuki.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1120" data-original-width="840" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3eSH5mJ5dQDnIthOmzezN5ijK-7eEP1vklkkZP-haeY4nudKqGww9hag45BbiN6EORk6mWNcTp02X5pJEh7XSoJgPcEh-DN7n2_VN0RhRioUGqMsEMYltcS9f0IHS6W4CpQupa26uts0ewWODGWk0_u8drqTzny1EtsZjF93Mwi-QGOa9tLbja1D_Ew/w240-h320/yuki.jpeg" width="240" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Şimdi bunu örgün öğretimde hocaya istesen de anlatamazsın. <br />-Ödevin nerde çocuğum? -Kedi yedi örtmenim. -Evladım dalga mı geçiyorsun sen benimle?:))</td></tr></tbody></table><p>"Sadece emin olduğun ve geçmene yetecek kadar soruyu yap ve çık, gerisini kurcalama" diye diye bi hal olan iç sesimi en nihayet bu son sınavda pek bi dinledim sanki. Hatta biraz fazla dinledim. Dinlemeyeydim hissi kablel vuku yöntemi ile yapıştırıp geçeceğim garanti bir kaç sorunun tahmin ettiğim cevabı sonradan doğru çıktı da, son anda dayanamayıp bırkaladığım tek soru taktir edersin ki yanlış çıktı. </p><p>Evde asayiş genelde berkemal. Kediler hala kavga ediyor. Yuki hala şişman ve yaramaz, Köpük ise zayıf ve üzerine orta yaş durgunluğu çökmüş bir kontes. Evimizin müstakbel ergeni artık resmen ergen. Kapalıdır her daim odamın kapısı, saçlarım şekil, üst başım kombin, ben bilirim bilirim...</p><p>Geçen bir mercek bulut ki tüm şehri ayağa kaldırdı. Uzaylılar gelse inan bu kadar konuşmazdık. Keşke gelselerdi, tüm dünyayı kabus gibi saran iki senenin üzerine bi de dünya gözüyle onları göreydik diye düşünmedim değil ama gezegenleri ve hatta galaksileri aşıp da gelecek kadar akıllı canlıların burada ne işi olurdu? Altı üstü bulutmuş, gene göremedik zatı şahanelerini. Olsundu, kısmetse bi sonrakine.</p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipZ3LrpqrxvYJS46gpFtJm9UQ0xcuVrwgndR3JWQzllnvm6H_QAsA4mLAEvjuUAQ6P7jFU3ED3A8RpCeTlzAWoc4KgAwyzuY-ddJoQ5bwQ1qiHe-wPRV59ldjI4j-n4B2DhSvZ_jL-GvQnJS9EzoZmauEqBPc26EsBBQa0TMRvsgiE76zWDuJ4wOlBLQ/s1080/mercek%20bulut.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipZ3LrpqrxvYJS46gpFtJm9UQ0xcuVrwgndR3JWQzllnvm6H_QAsA4mLAEvjuUAQ6P7jFU3ED3A8RpCeTlzAWoc4KgAwyzuY-ddJoQ5bwQ1qiHe-wPRV59ldjI4j-n4B2DhSvZ_jL-GvQnJS9EzoZmauEqBPc26EsBBQa0TMRvsgiE76zWDuJ4wOlBLQ/s320/mercek%20bulut.jpeg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="text-align: left;">Peki ya insan eliyle üretilen pek çok şeyin eril fallik formuna karşılık doğanın her seferinde buna dişil bir enerjiyle cevap vermesine ne demeli?<br /><br /></span></td></tr></tbody></table>Valide Sultan geldi bi de, evimiz şenlendi. Nicedir yemek pişmeyen evimizden yemek kokuları yükseldi. Yalnız sabah sabah yatakta en picamalı ve kedili halimle beni feysbuk sıtorilerinde paylaşmayaydı iyiydi. O hiiiç bişi yapmamış, bi tek resme dokunmuş ne olduysa kendiliğinden olmuşmuş. Sadece bir görüntüleme ile kurtardık kurtarmaya da buradan sayın yetkililere seslenmek isterim: Rici idirim, Feysbuk anneleri kapatılsın. <div><div><p>Ve bugün 23 Ocak sevgili günlük. Babam 23'ünde, 23 yıldır hep 71 yaşında. Bitmeyen bir özlem geride bıraktığı. Nurlarda, huzurla uyu güzel babam. </p><p><br /></p><p><b>Şarkının orijinalini dinlemek istersen:</b></p><p><a href="https://www.youtube.com/watch?v=jVX1HWnfr_0" target="_blank">Neredesin - Mustafa Sandal</a></p></div></div>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-61706271392931653772022-09-20T23:57:00.001+03:002023-08-08T10:34:37.194+03:00Bir Şaşkın Hikayesi<p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvOSAWcS2z1PiaDAdt6oY_WvLbKHT7uTY9Nuc5yAoobnBtdagI-lpBFzCtbIznMHbBY01NJ_KKiqM-1fQQmYmV2JiqzVB5-eZMG_cJjfXjbRt1EWqwQfCw9tyxtNzfmM6NuZlEnyAo02KohHeSqwsvWkSdq29vrctcKj80ZJLvH__m7XUzVI5UpcWAJQ/s640/adhd.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvOSAWcS2z1PiaDAdt6oY_WvLbKHT7uTY9Nuc5yAoobnBtdagI-lpBFzCtbIznMHbBY01NJ_KKiqM-1fQQmYmV2JiqzVB5-eZMG_cJjfXjbRt1EWqwQfCw9tyxtNzfmM6NuZlEnyAo02KohHeSqwsvWkSdq29vrctcKj80ZJLvH__m7XUzVI5UpcWAJQ/w200-h200/adhd.jpg" width="200" /></a></div><div style="text-align: center;"><span style="text-align: left;"><i>Bir Şaşkın hikayesi diye başladım söze<br /></i></span><i>Lafı dolandırıp bağlayamadım bir yere<br /></i><i>Ocakta var sulu köfte<br /></i><i>Kelimeler gelse artık dile</i></div><div style="text-align: center;"><i>Şaşkın Ozan yemeğin soğumasını beklerkene</i></div><div style="text-align: center;"><i>Sıradaki yazı ADHD* ile </i></div><div style="text-align: center;"><i>mücadele eden tüm cengaverlere</i></div><div style="text-align: center;"><i><br /></i></div><div style="text-align: center;"><i>***</i></div><p></p><div style="text-align: left;">Pandeminin yaman günleriydi kendisini Amazon Prime'da keşfettiğimde. Yurdum halkı yerlisini bile izlemişti de ben geriden geliyordum gene ama olsundu. Aile dinamikleri bu kadar mı güzel ve gerçekçi anlatılırdı? Günahları sevaplarıyla en kahraman babalar, ne yapsa yaranamayan çilekeş analar, ana babanın en iyisine de en kötüsüne de denk gelse günün sonunda nur topu gibi travmalara sahip olmayı başaran evlatlar, birbirini aynı anda hem sevip hem nefret eden kardeşler. Adı üstünde <a href="https://www.disneyplus.com/tr-tr/series/this-is-us/2aoqr1oEavrr" target="_blank">This Is Us</a>, kıyısından köşesinden hepimizin hikayesiydi günün sonunda.</div><div style="text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqdFtCzaICo4HGSLon_KyOG81yuSB_mMEneBFU4hMIOS09AQcUi9sHqL-V8enigtQ3dX95Ax1u6DCVqWaObMvwshLQ3wyxk6z4tNnC4EB76RSZ9jDkahn0EjAXjnoM-1Z-joobUb7XIhQAYCNlRUUMHbIcrD7bGPN-3ubqoVsfTAlSHZgcpUVZG_s29A/s1200/scale.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1200" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqdFtCzaICo4HGSLon_KyOG81yuSB_mMEneBFU4hMIOS09AQcUi9sHqL-V8enigtQ3dX95Ax1u6DCVqWaObMvwshLQ3wyxk6z4tNnC4EB76RSZ9jDkahn0EjAXjnoM-1Z-joobUb7XIhQAYCNlRUUMHbIcrD7bGPN-3ubqoVsfTAlSHZgcpUVZG_s29A/s320/scale.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div style="text-align: left;">İlk dört sezonu bir çırpıda bitirip golü yine Amazon Prime'dan yedim. Beşinci sezonu geldi yok, altı geldi yok, final yaptı hala yok. Zaten topu topu üç beş tane içeriğin var Amazoncum yapma böyle şeyler diyorum, o da "o ka ekmeğe bu ka köfte Şaşkıncım, bu paraya bi kilo meyve alamazsın bu devirde" diyor. Kendisine hak veriyor, saygılarımı sunuyor, küresel güçlerce ahlakımı bozmak üzere görevlendirilmiş diğer platformda soluğu alıyorum. Lakin gökkuşağının altında hiç bi dizi de This Is Us'ımın yerini tutmuyor. </div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;">Bir ara internetten şansımı denemeye kalktım. Aynı sahnede takılıp duran bölüm sonrası pes edip, elbet bir gün buluşacağız şarkısı eşliğinde ümitleri yine Amazon'a bağladım. Kim bilir ne kadar vakit, kaç dizi, ne kişisel dramalar ve de bir yaz ki fırtına gibi geçti sonrasında.</div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;">Geçenlerde bir süredir evimizin yeni gözdesi olan Disney Plus'ı kurcalarken bi de ne göreyim? Amazon beklete dursun eski dostum final sezonu dahil Disney'e gelmiş hoş gelmiş. Bir heves açtım, beşinci sezonda internetten izleyip de kaldığım bölümü buldum ve izlemeye başladım. Bölümü açarken aklımdaki internette bölümün yarısına kadar izlediğimdi, ama sanki tamamını da izlemişim duygusuyla bölümü tekrar izleyip bitirdim. Bu bölümü de izlemiş miydim ki diye diye beşinci sezonu tamamlayıp altıncı ve final sezonuna geçtim.</div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;">Bir pazar sabahıydı, gözümle birlikte tv'yi açtım ve izlemeye koyuldum. Bir bölüm izledim, duygular şelale. Bir ara verdim. Sonra tekrar açtım ama kaldığım bölümü unutmuşum. Alzaymer belasından muzdarip cefakar anamız son izlediğim bölümde trenin bir vagonunun adını bulmaya çalışıyor ama bi türlü bulduramıyor. Bölümlerden birinin adı da Tren. Şaşkın algoritması diyor ki tamam işte bak vagonun adını bulacak bi sonraki bölümde. Açtım bölümü izlemeye başladım. Alla allaa diyorum bölüm ilerledikçe; yönetmenim sen naaptın, tamam üç ileri iki geri anlatımınla kaç sezondur kurgu manyağı ettin bizi de, şimdi bunları anlatıyorsan, sezonun sonuna kadar ne anlatıcan. Bir sonraki bölümü izledim o gazla. Yönetmen yine bi takım spoylerler* veriyor ama normalde hiç yapmadığı şekilde. Nası yani diye diye izlerken ben, o bölüm de bitti. Bitmesiyle de "bu diziyi sevdiysen aha bi de bunu izle" diye öneri çıktı. Meğer sürü sepet spoyleri veren yönetmen değil benim şaşkınlığımmış. Oturup bi güzel son iki bölümü izleyip final yapmışım. E peki ben hangi bölümde kalmıştım ki aslında diye menüye döndüm. Aaaa daha üçüncü bölümdeymişim ya ben. Caaanım dizimin 18 bölümlük son sezonunu çatır çatır harcayıp, direkt finale bağlamışım. Açtım üçüncü bölümü seyrettim bu defa ama yine puzzle'da eksik parçalar var bende bazı sahnelerde. Olaya ancak dördüncü bölüm başında yer alan "önceki bölümlerde" sahnesinde ayılabildim. Zira bende öyle bir sahne hakkaten yoktu çünkü aslında ikinci bölümü de izlememiştim. İkinci bölüm, ardından dördüncü derken nihayet onbirinci bölüme gelebildim. Kısmetse bir kaç güne eksikleri tamamlar, belki bir paket mendil eşliğinde son iki bölümü de açar tekrar izlerim.</div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;"><b style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;"><i>(Valide Sultan Özel Dip Not) </i></b><b style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;"><i>Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben... Bu ne ola ki dersen:</i></b></div><div style="text-align: left;"><b style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;"><i><br /></i></b></div><div style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #474747; font-family: Georgia, Utopia, "Palatino Linotype", Palatino, serif; font-size: 15.4px;"><i><b>* ADHD: </b>Ebeveyn dilinde "Hanım, olmadı bizim bu çocuk", tıp dilinde "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)" </i></span></div><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;"><b><i>* Spoyler (aslı spoiler):</i></b> Böyle bi filmde ya da dizide olacakları münasebetsiz birinin daha sen izlemeden anlatıp da tadını tuzunu kaçırması.</div>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-74098274625010957462022-09-20T12:47:00.002+03:002022-09-20T12:49:10.351+03:00Klavyenin Akışına Ortaya Karışık Cümleler<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Size bir Şaşkın hikayesi anlatsam ve sanki aradan beş koca ay hiç geçmemiş, daha dün buradaymışım gibi; kaldığımız yerden devam etsek?</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bir görünüp üç kaybolmak Şaşkın'ın alameti farikası olsa da dönüşün yükü üzerinde her daim ağır. Önce şöyle alengirli bir giriş yapsaydım, yok yok daha bu var anlatılacak, aman bunu da yazmalı derken bir kendini bilmezlik, türlü başlayamama hali. Sanki adı batasıca George R. R. Martin'sin be kadın; zilyonluk dizinin finali tutmadı diye yazar tıkanıklığı yaşayıp, bin dereden bin ayrı su getirip kitabın da sonunu getirmemek için direniyorsun! </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Epeyce bir zamandır her bir kelimenin enine boyuna, kırk kantardan geçerek tartıldığı metinler yazıp durmaktan ufak çaplı dumura uğramış zihnimin bir nebze boşalmaya, umarsızca klavyede akıp gitmeye ihtiyacı var halbuki. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Başlamalı bir yerden, istim gelir mi arkadan? İşi düşünmeye bırakacak olursam gelmeyeceği kesin, öyle ise ha gayret Şaşkın, akışına devam...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bir hikaye anlatsam diye girmiştim söze, uyku uyku diye haykıran göz kapaklarım kapanmadan anlatıversem ya size... Daha dün buradaymışım, hiç gitmemişim gibi bir de... Ya da şimdi uyusam ve bugünün işini bir kez daha yarına bıraksam.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Yalanım yok uyudum. Kahvaltıda fıstık ezmeli, marmelatlı kızarmış ekmeğim ve filtre kahvemle emektar McBook Air'ım karşısında, sanırsın Biricit Cons gazeteye makale yetiştiriyor. Halivudvari havayı tamamlamak üzere klavye ve kol üzerinde kedi de sahneyi mikemmel tamamlıyor. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Tik tak, tik tak evden çıkma saati. Bu girişim de kaldı mı sana yarım. Kontrollü cümleler dünyasına haydi dön bakalım...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Devam edecek... </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><p></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-78537867764630669092022-04-16T16:16:00.001+03:002022-04-18T20:57:14.050+03:00Sahi Camdan mıdır Kalp?<div style="text-align: center;"><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvkkeZE257XLtldriXqQt00l91b_sJ-KmbjVlZp1B5v5Uj7AI9yxScm7N5_UfNs9smMwCPZ4_6-knubealH_wiE7HHENGdYlKgEg7nmZh0V0Ua1c4N7ZBJ9lTnRsUEKA7JK6qC14GsMi45nsXa-NYny5AX_0IWQi3pRgrP-wKvOgPvl6DdeR3jmRiAtw/s659/kintsugi%20heart_edit_191447059245265.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="659" data-original-width="658" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvkkeZE257XLtldriXqQt00l91b_sJ-KmbjVlZp1B5v5Uj7AI9yxScm7N5_UfNs9smMwCPZ4_6-knubealH_wiE7HHENGdYlKgEg7nmZh0V0Ua1c4N7ZBJ9lTnRsUEKA7JK6qC14GsMi45nsXa-NYny5AX_0IWQi3pRgrP-wKvOgPvl6DdeR3jmRiAtw/w200-h200/kintsugi%20heart_edit_191447059245265.jpg" title="kintsugi" width="200" /></a></div><br /><b><br /></b></i></div><div style="text-align: right;"><i><b>"Kalp camdandır. Kırıldı mı onarılmaz."</b></i></div><p style="text-align: left;"><span style="text-align: left;">Zihnimin <b>"Unutulmayan Replikler Klasöründen"</b> fırlayıp çıkan versiyonu bu şekildeydi. 90'lı yılların başında, üniversitemizin sinema salonundaki özel gösterimde izlemiştim <a href="https://www.imdb.com/title/tt0176589/" target="_blank">Camdan Kalp</a> filmini. Filmin karışık kurgusu içinde aklımda kalan bir Genco Erkal'ın habire koşturup durması, bir de ona ait olduğunu düşündüğüm bu replikti.</span></p><p>Müessesemizde teyitçilik esas olduğundan, yapmış olduğum derinlemesine araştırmalar (Yutub'a baktı) neticesinde gerçeğin aslında pek de böyle olmadığını görerek, epey şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Repliğin gerçek sahibi Şerif Sezer, karşısındaki Genco Erkal, muhatabı ise dayakçı, hayırsız (yazar burada sıfatların devamını içine içine saydırdı) kocası idi. Orijinali ise şöyle:</p><div style="text-align: right;"><b><i>"Dövme ne fayda? Beni öldürsen daha iyi dedim. Sen benim kalbimi kırmışsın. Kalp camdandır. Cam yapışır? Yapışmaaaz..."</i></b></div><div style="text-align: right;"><i><b>Camdan Kalp (1990)</b></i></div><p>"Kalp camdandır. Camdan kalp!" diye tekrarlıyor sonrasında Genco Erkal, hak verdiğini belirterek. Filmin devamında bu söze başka atıf var mı bilmiyorum. Ya da o günlerde henüz 20'sine bile varmamış Junior Şaşkın'ı neden bu kadar derinden etkilemiş de bu şekilde kodlamış kafasında. </p><p>Doğruya doğru, oturup tekrar baştan sona izlemedim filmi. Şanslıydım; hızlı ve rast gele sahne seçimi ile kolayca buldum bu sahneyi (<a href="https://www.youtube.com/watch?v=nwJzhShwogE" target="_blank">Youtube versiyonu</a>: 28:04). Filmin yönetmenine ve oyuncularına saygım sonsuz ancak başladığı tüm filmleri, kitapları sevmese de kendini mecbur hissedip bitiren o genç kadını büyüteli epey bir zaman oldu. Ve "dönemsel sevgiler de" olabileceğini, bunun gayet normal birşey olduğunu öğreneli. O filmi, o kitabı, o müziği, o kişiyi "<b>o anı</b>" yaşadığım dönemde seviyor olmam beni bugüne taşıyan; beni, ben yapan. Bugün aynı hissetmiyorsam, onları bir zorunluluk ya da yükümlülük olarak taşımak yerine <b>"bu anımın"</b> gerçekliğini kabullenmemden. </p><p>"Kırılmış camdan kalplerinizi alıyor porseleni ile değiştiriyoruz" sürüm güncellemesini almam da sanırım bu zamanlara denk geliyor. Cam yapışır? Yapışmaaaz... Ya porselen öyle mi? Tek ihtiyacımız kadim bir Japon öğretisi olan kintsugi (<a href="https://www.ruhundoysun.com/yazilar/catlaklardaki-hikaye-kintsugi/" target="_blank">tıkla gelsin, burada pek de güzel anlatmış</a>) ve şifa yolunda bir tutam inanç. </p><p>Taze kırılmışlıklarım var bugünlerde; çok da dillendirmek istemediğim. Siz son şarkımı dinlerken ben bi koşu kintsugi malzemelerimi toplamaya gidip, şifalanıp gelicem... </p><p><br /></p><div style="text-align: left;"><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666; font-family: times; font-size: 15.399999618530273px;"><b style="font-family: Times; font-style: normal;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶</span></b></i></div><div style="text-align: center;"><b><i>Kırıklarını topladım kalbimin</i></b></div><b><div style="text-align: center;"><b><i>Kintsugi </i></b><b><i>yaptım açtım dünyaya</i></b></div></b><b><div style="font-style: italic; text-align: center;"><b><i>Güzel insanlar dolu kalpler</i></b></div><div style="font-style: italic; text-align: center;"><b><i>Benimse yenilenmiş çakralarım</i></b></div><div style="font-style: italic; text-align: center;"><b><i>Gülen gözlerim var</i></b></div><div style="font-style: italic; text-align: center;"><b><i>Evet dedi parçalara ayrılmıştım</i></b></div><div style="font-style: italic; text-align: center;"><b><i>Birleşmez sanmıştım da üstelik</i></b></div><div style="font-style: italic; text-align: center;"><b><i>Çünkü camdandır sanmıştım</i></b></div><div style="font-style: italic; text-align: center;"><b><i>Çok yıllar var yanıldım*</i></b></div><div style="font-style: italic; text-align: center;"><i style="background-color: white; caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666; font-family: times; font-size: 15.399999618530273px; font-weight: normal;"><b style="font-family: Times; font-style: normal;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶</span></b></i></div></b></div><p style="text-align: left;"><br /></p><div class="ujudUb xpdxpnd" data-mh="-1" jsname="U8S5sf" style="caret-color: rgb(32, 33, 36); color: #202124; font-family: arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 1.58; margin-bottom: 12px; max-height: none; overflow: hidden;"><b><i>Şarkının orijinalini dinlemek istersen:</i></b></div><p><a href="https://www.youtube.com/watch?v=SJjxAhEYM80" target="_blank">Gönülçelen, Teoman</a></p><p><br /></p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-65806308298799716162022-03-21T22:28:00.005+03:002022-03-21T22:28:58.494+03:00Bi arkadaşa bakıp çıkıcam...<p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #202124;"><span style="font-family: inherit;">Kimi vakitsizlik, kimi isteksizlik, kimi ikisi birden bahanem oldu; yine epeydir uzak kaldım buralardan. Değil yazmak, konu komşu ziyareti için bile gelemedim. </span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white;"><span style="color: #202124;"><span>Bu sırada AÖF finalleri geldi geçti, ikinci dönem başladı ve hatta onun vize dönemi bile sinsice yaklaştı. Yıllar sonra hızlıca bir giriş yaptığım profesyonel iş hayatından yine aynı hızla çıkıverdim. Jübile için daha yolum uzun olduğundan önümüzdeki maçlara bakmaya devam diyerek soluğu alıcı ayarlarında sıkıntı yaşayan Valide Sultan'nın yanında aldım. 15'lik ergen misali elinden düşürmediği telefonunu kurcalama süresinin artmasından anladığım,</span></span></span><span style="color: #202124;"><span> ilk gözünü çok şükür fabrika ayarlarına döndürebildik. İkinci için ise artık saatleri saymaya başladık.</span></span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="color: #202124;"><span style="font-family: inherit;">Hemşirelik mesaimden arta kalan zamanlarda, az biraz da sınavlara hazırlansam diye her oturduğumda, kendimi yeni uğraşlar edinirken bulmayı tabii ki yine ihmal etmedim. Peyzaj, Çevre ve Tarım dersine niyetlendim, bi baktım Gugıl'ım her şeyimin Dijital Atölye'sinden 40 saat, 26 modüllük eğitimin sertifikasını almışım. "Peyzaj olmadı Toprak Bilgisi ve Bitki Besleme verelim ablama" dedi iç ses; bi baktım blog yazıyorum. Ders programında ilk gördüğümde "auuu Biyoloji'den kurtuldum diye sevinen Şaşkın'a Ekonomi şoku" diye höykürdüğüm Tarım Ekonomisi ilginç bir şekilde ters köşe yaptı ve canlı ders kayıtlarını tamamlayabildiğim tek ders olarak kişisel AÖF tarihimde yerini aldı. Hocası on numara beş yıldız, konuları da bir hayli keyifli olan Bahçe Tarımı dersi de akabinde onu takip etti. Dönemin "aaa bi de bu ders vardı sahi ödülünü" ise Tarla Bitkileri kazandı. Kendisini küllüm unuttuğumu şu satırları yazarken fark ettim.</span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #202124;"><span style="font-family: inherit;">İzmir dahil bir türlü gelmek bilmeyen baharı beklemekten karalar bağladım. Şuracığa bahara özlemle, eskilerden bir martişor bıraktım. </span></span></p><p style="text-align: left;"></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp-_5Rg2Iw8HNCMecBu1q0CBXlSDavWvYA7_8JugZ-vEVMDj_Yo30Tk4dk3jsGY8g18QDGZT65UJk8UE_ypVsgq0yuEE7TqqTUbZXuyv_xo7fuZouW9bGGQdv6KJ689TkbdM6hu2aw4fXb7oM_BnXGSyiax9-aQKCWW54efoRbFlvi3EJIrxDlAxl0tA/s480/IMG_20190402_104805_045.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img alt="martisor" border="0" data-original-height="480" data-original-width="480" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp-_5Rg2Iw8HNCMecBu1q0CBXlSDavWvYA7_8JugZ-vEVMDj_Yo30Tk4dk3jsGY8g18QDGZT65UJk8UE_ypVsgq0yuEE7TqqTUbZXuyv_xo7fuZouW9bGGQdv6KJ689TkbdM6hu2aw4fXb7oM_BnXGSyiax9-aQKCWW54efoRbFlvi3EJIrxDlAxl0tA/w320-h320/IMG_20190402_104805_045.jpg" width="320" /></span></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><span style="font-family: inherit;">Martişor, Bükreş Romanya - 02.04.2019</span></i></td></tr></tbody></table><span style="font-family: inherit;"><br /></span><p></p><p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #202124;"><span style="font-family: inherit;"><i>Son olarak...</i></span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #202124;"><span style="font-family: inherit;"><i>Sizi okumuyor yorumlar yazamıyorsam pek sevgili bilog komşularım, </i></span></span></p><p style="text-align: left;"><i><span style="background-color: white; color: #202124; font-family: inherit;">Bu sizden vazgeçtim demek değildir. </span></i></p><p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #202124; font-family: inherit;"><i>Bir vakit bulup da gelebilmiş olsam</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #202124; font-family: inherit;"><i>Bir klavyede yazardım hepinize... *</i></span></p><p style="text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #202124; font-family: inherit;"><b><i>Öyle ise sıradaki şarkım da siz sevgili komşularıma gelsin...</i></b></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 16px; text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"></span><br /></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 16px; text-align: center;"><span style="font-family: inherit;"><i><br /></i></span></p><p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 16px; text-align: center;"><i style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666; font-family: times; font-size: 15.399999618530273px;"><b style="font-family: Times; font-style: normal;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶</span></b></i></p><p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 16px; text-align: center;"><i><span style="font-family: inherit;">Günler oldu yazmadım</span></i></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Pişmanım blog halkım</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Bir döngüye kaptırdım kendimi</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Bir gittim mi kolay dönemem</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>AÖF derslerinde</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Patron kaprislerinde</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Hepsini almıyor bu zihnim</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Bir gittim mi kolay dönemem</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 16px; text-align: center;"><br /></p><p style="background-color: white; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; color: #202124; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Sizi okusun komşular, beni </i></span></span><span style="color: #202124;"><span style="caret-color: rgb(32, 33, 36);"><i>ansınlar</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Size takipçi tıkları, bana sınavlar</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Kıyametler kopuyor zavallı beyinciğimde</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none; font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Tükendim, tükendim, tükendim artık</i></span></span></p>
<p style="background-color: white; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i><span style="color: #202124;"><span>Hiç mi özlenmedim; hiç mi </span></span><span style="color: #202124;"><span style="caret-color: rgb(32, 33, 36);">hatrım yok</span></span></i></span></span></p>
<p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><span style="-webkit-font-kerning: none;"><span style="font-family: inherit;"><i>Bir yorum, bir mesaj bilogculuk aşkınaaa! **</i></span></span></p><p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><i style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666; font-family: times; font-size: 15.399999618530273px;"><b style="font-family: Times; font-style: normal;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶 </span><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;">🎶</span></b></i></p><p style="background-color: white; color: #202124; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; text-align: center;"><i style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666; font-size: 15.399999618530273px;"><b style="font-style: normal;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; font-size: 14px; text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></b></i></p><p style="text-align: left;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666;"><b><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i>Şarkıların orijinallerini dinlemek istersen:</i></span></span></b></span></p><p style="text-align: left;"><span face="arial, sans-serif" style="text-align: left;"><span><i style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #4d5156; font-family: inherit;">İtiraf ediyorum. Başta ikisini aynı </i><span style="color: #4d5156;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102);"><i>şarkının sözleri sanıyordum. Orijinal sözleri arattığımda durumun farkına vardım. :))</i></span></span></span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156;"><span style="font-family: inherit;"><i>Kayahan Usta'ya saygı ile...</i></span></span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156;"><span style="font-family: inherit;"><i>* <a href="https://www.youtube.com/watch?v=A_sBQSOAd4k" target="_blank">Sabahlar Uzak</a></i></span></span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156;"><span style="font-family: inherit;"><i>** <a href="https://www.youtube.com/watch?v=0OMNlHMeC_E" target="_blank">Yemin Ettim</a></i></span></span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></span></p><p style="text-align: left;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666;"><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></span></p><div style="text-align: left;"><span style="caret-color: rgb(102, 102, 102); color: #666666;"><b><span face="arial, sans-serif" style="color: #4d5156; text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><i><br /></i></span></span></b></span></div>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-6235806242082597554.post-36612852555554311342022-01-14T09:45:00.007+03:002023-08-08T10:35:43.244+03:00Şaşkın'ın Beyin Algoritması <p>Bu aralar biraz normalimin üzerinde yoğunum. Bir takım güzel değişikliklerin yarattığı vakitsizlik söz konusu. O kısımlara daha sonra geliriz elbet. Bu süreçte buraları yine dutluk halinde bırakmamak için vakit buldukça taslaklar klasörüne dalayım diyorum. Yazıp yazıp atmışım kenara, onların da hakkı değil mi gün yüzü görmek? Misal "gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm inanıyorum muhteşem" temalı yazım bunlardan biriymiş, <a href="https://saskinkova.blogspot.com/p/hakkmda.html" target="_blank">Hakkımda</a> sayfasında buldu yerini geçenlerde. </p><p>Haydi gelin o zaman; standart bir Şaşkın'ın beyin algoritmasını tariflediğim mini maceramı paylaşayım şimdi sizinle, taslaklardan. :))</p><p style="text-align: center;">***</p><p>Bir heves bilgisayar başına oturdum. Bahçe Bitkileri göz kırptı. Hadi seninle devam edelim, hatta bi değişiklik olsun, kitabın pdf'sini açayım da oradan bir üniteyi tam tekmil okuyayım dedim. Koca kitapta ünitelerden ünite beğenemedim, en sonuncusu Organik Bahçe Bitkileri Yetiştiriciliğinde karar kıldım. Daha birinci sayfada Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO) yazıyordu. En son BM Genel Sekreterinin adını bilmediğimi fark ettim ve ona hayıflandım. Sen eskiden hep bilirdin, üniversiteye girişte özel yetenek sınavında sordulardı da yanındaki kıza kopya bile vermiştin hatta; ne oldu sana Şaşkınım dedim. Kendimi bi anda önce mevcut Genel Sekreterin adını (Antonio Guterres'miş kendisi) ve hemen ardından eski başkanların tarihçesini araştırırken buldum. 1945'ten bu yana ilki gayrı resmi, toplam on tane BM Genel Sekreteri olduğunu ve Bıyıklı Milleti'nin hepsini yine erkek cinsinden seçtiğini görüp, yine içlendim. Neyse ki tevellütümün yettiği, bundan önceki dört başkanı biliyormuşum, içim biraz rahatladı. </p><p>Sayfayı tam kapatıp ders çalışmaya dönecektim ki BM Genel Sekreterleri ile ilgili bir istatistik tablosu (<a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Secretary-General_of_the_United_Nations#:~:text=Incumbent,Ant%C3%B3nio%20Guterres&text=The%20secretary%2Dgeneral%20of%20the,organs%20of%20the%20United%20Nations." target="_blank">tablonun linki burada</a>) ilişti gözüme. Tabloda GS'lerin yaş istatistiği de vardı ve görünen o ki bu beyefendilerin yaşam süreleri ortalaması inanılmaz yüksekti. Meraklı Şaşkın hiç orada durur mu? Ortalamayı düşüren Danimarkalı Hammarskjöld (56) ve Burmalı halefi U Thant'ı (neredeyse 66) merak ettim bu sefer de. Halef ve selefleri Gılgamış'ın sırlarına ermişken bu iki beyefendiye ne olmuştu da bu kadar erken ayrılmışlardı aramızdan? İlki görevinin başında, nedeni şaibeli bir uçak kazasında ölmüştü, diğeri tam emekliliğinin baharında, akciğer kanserinden. Uçak kazasının öncesi, sonrası konularına girmek üzereyken tüm sekmeleri kapatıp, bulunmam gereken gerçekliğe geri döndüm. </p><p>Tüm bu bilgileri <b>bana-faydası-ne-bilmiyorum-ama-bir-gün-lazım-olur-gereksiz-bilgiler klasörüme</b> kaydettim; önümüzdeki günlerde konunun daha derinlerine girip kaybolmamak için dosyayı zip'ledim ve Ekampüs'e geri döndüm.</p><p>Evet itiraf ediyorum, sonra kendimi tutamayıp tekrar geri döndüm gugıl dedektifçiliğine ama hikayeyi de bir noktada sonlandırmam gerekiyordu; böyle güzel oldu. :))</p><p><br /></p>Şaşkınhttp://www.blogger.com/profile/13435474047474735350noreply@blogger.com20