
Aylardan Ekimdi, günlerden hangisiydi bilmem. Yine en erken ben gelmiştim üniversitenin öğrenci yurdunun altı kişilik küçücük odasına.
Ben evden getirdiğim elmalı keki büyük bir iştahla yerken, o telaşla giriverdi içeriye. Sonrasında hem keki hem de sıcak bir sohbeti paylaşırken anladık ki bizim odanın en yeni üyesiydi ve aynı fakülteye gidecektik.
Yaş olarak büyük olan oydu ama hem okulda hem de yurtta kıdem olarak ben. Acelem vardı hayatta hep benim erken başlamıştım okul hayatına. Onun ise ille ki önce denemesi, yaşaması, sonra gönlünün seçeceğine yelken açması gerekiyordu; başka yerlerde dolanıp da öyle gelmişti.
Bir durup düşündüm de o günü, kaç yıl geçmiş, kaç yaşındaymışız o vakitler; farkettim ki tamı tamına onun yarı ömrü kadar zaman geçmiş üzerinden. Ömrünün yarısını aralıksız paylaşmışız ana baba ayrı kardeşimle bazen tatlı, bazen acı, bazen bol kahkahalı, bazen salya sümük ağlamalı...
İnsanlar gelip geçmiş hayatımızdan, bir de şehirler ve hatta ülkeler; paydada biz vardık ya hiç kopamadık birbirimizden.
Canım kardeşim seferi olmak suretiyle raporluydum bir süredir blogdan ama bak sözümü unutmadım. Hem belki günü geçti ama en azından ayını kaçırmadım. Yeni yaşın kendin gibi güzel geçsin. Yüzünden gülümsemen, yüreğinden sevgilerin hiç eksilmesin. Bu yaşında artık aynı şehirde olup daha fazla yüz yüze görüşebilmeyi başarabilelim. Ya da birimiz tekrar şehir değiştirelim ki daha sık görüşebilelim!
Hıdırelleze kadar senin için dileklerim bunlar. Devamı pek yakında, mayısta... Mektubuma burada son verir, gözlerinden öperim...