Sayfalar

20 Eylül 2022 Salı

Bir Şaşkın Hikayesi


Bir Şaşkın hikayesi diye başladım söze
Lafı dolandırıp bağlayamadım bir yere
Ocakta var sulu köfte
Kelimeler gelse artık dile
Şaşkın Ozan yemeğin soğumasını beklerkene
Sıradaki yazı ADHD* ile 
mücadele eden tüm cengaverlere

***

Pandeminin yaman günleriydi kendisini Amazon Prime'da keşfettiğimde. Yurdum halkı yerlisini bile izlemişti de ben geriden geliyordum gene ama olsundu. Aile dinamikleri bu kadar mı güzel ve gerçekçi anlatılırdı? Günahları sevaplarıyla en kahraman babalar, ne yapsa yaranamayan çilekeş analar, ana babanın en iyisine de en kötüsüne de denk gelse günün sonunda nur topu gibi travmalara sahip olmayı başaran evlatlar, birbirini aynı anda hem sevip hem nefret eden kardeşler. Adı üstünde This Is Us, kıyısından köşesinden hepimizin hikayesiydi günün sonunda.


İlk dört sezonu bir çırpıda bitirip golü yine Amazon Prime'dan yedim. Beşinci sezonu geldi yok, altı geldi yok, final yaptı hala yok. Zaten topu topu üç beş tane içeriğin var Amazoncum yapma böyle şeyler diyorum, o da "o ka ekmeğe bu ka köfte Şaşkıncım, bu paraya bi kilo meyve alamazsın bu devirde" diyor. Kendisine hak veriyor, saygılarımı sunuyor, küresel güçlerce ahlakımı bozmak üzere görevlendirilmiş diğer platformda soluğu alıyorum. Lakin gökkuşağının altında hiç bi dizi de This Is Us'ımın yerini tutmuyor. 

Bir ara internetten şansımı denemeye kalktım. Aynı sahnede takılıp duran bölüm sonrası pes edip, elbet bir gün buluşacağız şarkısı eşliğinde ümitleri yine Amazon'a bağladım. Kim bilir ne kadar vakit, kaç dizi, ne kişisel dramalar ve de bir yaz ki fırtına gibi geçti sonrasında.

Geçenlerde bir süredir evimizin yeni gözdesi olan Disney Plus'ı kurcalarken bi de ne göreyim? Amazon beklete dursun eski dostum final sezonu dahil Disney'e gelmiş hoş gelmiş. Bir heves açtım, beşinci sezonda internetten izleyip de kaldığım bölümü buldum ve izlemeye başladım. Bölümü açarken aklımdaki internette bölümün yarısına kadar izlediğimdi, ama sanki tamamını da izlemişim duygusuyla bölümü tekrar izleyip bitirdim. Bu bölümü de izlemiş miydim ki diye diye beşinci sezonu tamamlayıp altıncı ve final sezonuna geçtim.

Bir pazar sabahıydı, gözümle birlikte tv'yi açtım ve izlemeye koyuldum. Bir bölüm izledim, duygular şelale. Bir ara verdim. Sonra tekrar açtım ama kaldığım bölümü unutmuşum. Alzaymer belasından muzdarip cefakar anamız son izlediğim bölümde trenin bir vagonunun adını bulmaya çalışıyor ama bi türlü bulduramıyor. Bölümlerden birinin adı da Tren. Şaşkın algoritması diyor ki tamam işte bak vagonun adını bulacak bi sonraki bölümde. Açtım bölümü izlemeye başladım. Alla allaa diyorum bölüm ilerledikçe; yönetmenim sen naaptın, tamam üç ileri iki geri anlatımınla kaç sezondur kurgu manyağı ettin bizi de, şimdi bunları anlatıyorsan, sezonun sonuna kadar ne anlatıcan. Bir sonraki bölümü izledim o gazla. Yönetmen yine bi takım spoylerler* veriyor ama normalde hiç yapmadığı şekilde. Nası yani diye diye izlerken ben, o bölüm de bitti. Bitmesiyle de "bu diziyi sevdiysen aha bi de bunu izle" diye öneri çıktı. Meğer sürü sepet spoyleri veren yönetmen değil benim şaşkınlığımmış. Oturup bi güzel son iki bölümü izleyip final yapmışım. E peki ben hangi bölümde kalmıştım ki aslında diye menüye döndüm. Aaaa daha üçüncü bölümdeymişim ya ben. Caaanım dizimin 18 bölümlük son sezonunu çatır çatır harcayıp, direkt finale bağlamışım. Açtım üçüncü bölümü seyrettim bu defa ama yine puzzle'da eksik parçalar var bende bazı sahnelerde. Olaya ancak dördüncü bölüm başında yer alan "önceki bölümlerde" sahnesinde ayılabildim. Zira bende öyle bir sahne hakkaten yoktu çünkü aslında ikinci bölümü de izlememiştim. İkinci bölüm, ardından dördüncü derken nihayet onbirinci bölüme gelebildim. Kısmetse bir kaç güne eksikleri tamamlar, belki bir paket mendil eşliğinde son iki bölümü de açar tekrar izlerim.




(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben... Bu ne ola ki dersen:

* ADHD: Ebeveyn dilinde "Hanım, olmadı bizim bu çocuk", tıp dilinde "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)" 

* Spoyler (aslı spoiler): Böyle bi filmde ya da dizide olacakları münasebetsiz birinin daha sen izlemeden anlatıp da tadını tuzunu kaçırması.

Klavyenin Akışına Ortaya Karışık Cümleler

Size bir Şaşkın hikayesi anlatsam ve sanki aradan beş koca ay hiç geçmemiş, daha dün buradaymışım gibi; kaldığımız yerden devam etsek?

Bir görünüp üç kaybolmak Şaşkın'ın alameti farikası olsa da dönüşün yükü üzerinde her daim ağır. Önce şöyle alengirli bir giriş yapsaydım, yok yok daha bu var anlatılacak, aman bunu da yazmalı derken bir kendini bilmezlik, türlü başlayamama hali. Sanki adı batasıca George R. R. Martin'sin be kadın; zilyonluk dizinin finali tutmadı diye yazar tıkanıklığı yaşayıp, bin dereden bin ayrı su getirip kitabın da sonunu getirmemek için direniyorsun! 

Epeyce bir zamandır her bir kelimenin enine boyuna, kırk kantardan geçerek tartıldığı metinler yazıp durmaktan ufak çaplı dumura uğramış zihnimin bir nebze boşalmaya, umarsızca klavyede akıp gitmeye ihtiyacı var halbuki. 

Başlamalı bir yerden, istim gelir mi arkadan? İşi düşünmeye bırakacak olursam gelmeyeceği kesin, öyle ise ha gayret Şaşkın, akışına devam...

Bir hikaye anlatsam diye girmiştim söze, uyku uyku diye haykıran göz kapaklarım kapanmadan anlatıversem ya size... Daha dün buradaymışım, hiç gitmemişim gibi bir de... Ya da şimdi uyusam ve bugünün işini bir kez daha yarına bıraksam.

Yalanım yok uyudum. Kahvaltıda fıstık ezmeli, marmelatlı kızarmış ekmeğim ve filtre kahvemle emektar McBook Air'ım karşısında, sanırsın Biricit Cons gazeteye makale yetiştiriyor. Halivudvari havayı tamamlamak üzere klavye ve kol üzerinde kedi de sahneyi mikemmel tamamlıyor. 

Tik tak, tik tak evden çıkma saati. Bu girişim de kaldı mı sana yarım. Kontrollü cümleler dünyasına haydi dön bakalım...

Devam edecek... 




16 Nisan 2022 Cumartesi

Sahi Camdan mıdır Kalp?



"Kalp camdandır. Kırıldı mı onarılmaz."

Zihnimin "Unutulmayan Replikler Klasöründen" fırlayıp çıkan versiyonu bu şekildeydi. 90'lı yılların başında, üniversitemizin sinema salonundaki özel gösterimde izlemiştim Camdan Kalp filmini. Filmin karışık kurgusu içinde aklımda kalan bir Genco Erkal'ın habire koşturup durması, bir de ona ait olduğunu düşündüğüm bu replikti.

Müessesemizde teyitçilik esas olduğundan, yapmış olduğum derinlemesine araştırmalar (Yutub'a baktı) neticesinde gerçeğin aslında pek de böyle olmadığını görerek, epey şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Repliğin gerçek sahibi Şerif Sezer, karşısındaki Genco Erkal, muhatabı ise dayakçı, hayırsız (yazar burada sıfatların devamını içine içine saydırdı) kocası idi.  Orijinali ise şöyle:

"Dövme ne fayda? Beni öldürsen daha iyi dedim. Sen benim kalbimi kırmışsın. Kalp camdandır. Cam yapışır? Yapışmaaaz..."
Camdan Kalp (1990)

"Kalp camdandır. Camdan kalp!" diye tekrarlıyor sonrasında Genco Erkal, hak verdiğini belirterek. Filmin devamında bu söze başka atıf var mı bilmiyorum. Ya da o günlerde henüz 20'sine bile varmamış Junior Şaşkın'ı neden bu kadar derinden etkilemiş de bu şekilde kodlamış kafasında. 

Doğruya doğru, oturup tekrar baştan sona izlemedim filmi. Şanslıydım; hızlı ve rast gele sahne seçimi ile kolayca buldum bu sahneyi (Youtube versiyonu: 28:04). Filmin yönetmenine ve oyuncularına saygım sonsuz ancak başladığı tüm filmleri, kitapları sevmese de kendini mecbur hissedip bitiren o genç kadını büyüteli epey bir zaman oldu. Ve "dönemsel sevgiler de" olabileceğini, bunun gayet normal birşey olduğunu öğreneli. O filmi, o kitabı, o müziği, o kişiyi "o anı" yaşadığım dönemde seviyor olmam beni bugüne taşıyan; beni, ben yapan. Bugün aynı hissetmiyorsam, onları bir zorunluluk ya da yükümlülük olarak taşımak yerine "bu anımın" gerçekliğini kabullenmemden. 

"Kırılmış camdan kalplerinizi alıyor porseleni ile değiştiriyoruz" sürüm güncellemesini almam da sanırım bu zamanlara denk geliyor. Cam yapışır? Yapışmaaaz... Ya porselen öyle mi? Tek ihtiyacımız kadim bir Japon öğretisi olan kintsugi (tıkla gelsin, burada pek de güzel anlatmış) ve şifa yolunda bir tutam inanç.  

Taze kırılmışlıklarım var bugünlerde; çok da dillendirmek istemediğim. Siz son şarkımı dinlerken ben bi koşu kintsugi malzemelerimi toplamaya gidip, şifalanıp gelicem... 


🎶 🎶 🎶
Kırıklarını topladım kalbimin
Kintsugi yaptım açtım dünyaya
Güzel insanlar dolu kalpler
Benimse yenilenmiş çakralarım
Gülen gözlerim var
Evet dedi parçalara ayrılmıştım
Birleşmez sanmıştım da üstelik
Çünkü camdandır sanmıştım
Çok yıllar var yanıldım*
🎶 🎶 🎶


Şarkının orijinalini dinlemek istersen:

Gönülçelen, Teoman



21 Mart 2022 Pazartesi

Bi arkadaşa bakıp çıkıcam...

Kimi vakitsizlik, kimi isteksizlik, kimi ikisi birden bahanem oldu; yine epeydir uzak kaldım buralardan. Değil yazmak, konu komşu ziyareti için bile gelemedim. 

Bu sırada AÖF finalleri geldi geçti, ikinci dönem başladı ve hatta onun vize dönemi bile sinsice yaklaştı. Yıllar sonra hızlıca bir giriş yaptığım profesyonel iş hayatından yine aynı hızla çıkıverdim. Jübile için daha yolum uzun olduğundan önümüzdeki maçlara bakmaya devam diyerek soluğu alıcı ayarlarında sıkıntı yaşayan Valide Sultan'nın yanında aldım. 15'lik ergen misali elinden düşürmediği telefonunu kurcalama süresinin artmasından anladığım, ilk gözünü çok şükür fabrika ayarlarına döndürebildik. İkinci için ise artık saatleri saymaya başladık.

Hemşirelik mesaimden arta kalan zamanlarda, az biraz da sınavlara hazırlansam diye her oturduğumda, kendimi yeni uğraşlar edinirken bulmayı tabii ki yine ihmal etmedim.  Peyzaj, Çevre ve Tarım dersine niyetlendim, bi baktım Gugıl'ım her şeyimin Dijital Atölye'sinden 40 saat, 26 modüllük eğitimin sertifikasını almışım. "Peyzaj olmadı Toprak Bilgisi ve Bitki Besleme verelim ablama" dedi iç ses; bi baktım blog yazıyorum. Ders programında ilk gördüğümde "auuu Biyoloji'den kurtuldum diye sevinen Şaşkın'a Ekonomi şoku" diye höykürdüğüm Tarım Ekonomisi ilginç bir şekilde ters köşe yaptı ve canlı ders kayıtlarını tamamlayabildiğim tek ders olarak kişisel AÖF tarihimde yerini aldı. Hocası on numara beş yıldız, konuları da bir hayli keyifli olan Bahçe Tarımı dersi de akabinde onu takip etti. Dönemin "aaa bi de bu ders vardı sahi ödülünü" ise Tarla Bitkileri kazandı. Kendisini küllüm unuttuğumu şu satırları yazarken fark ettim.

İzmir dahil bir türlü gelmek bilmeyen baharı beklemekten karalar bağladım. Şuracığa bahara özlemle, eskilerden bir martişor bıraktım. 

martisor
Martişor, Bükreş Romanya - 02.04.2019

Son olarak...

Sizi okumuyor yorumlar yazamıyorsam pek sevgili bilog komşularım, 

Bu sizden vazgeçtim demek değildir. 

Bir vakit bulup da gelebilmiş olsam

Bir klavyede yazardım hepinize... *

Öyle ise sıradaki şarkım da siz sevgili komşularıma gelsin...



🎶 🎶 🎶

Günler oldu yazmadım

Pişmanım blog halkım

Bir döngüye kaptırdım kendimi

Bir gittim mi kolay dönemem

AÖF derslerinde

Patron kaprislerinde

Hepsini almıyor bu zihnim

Bir gittim mi kolay dönemem


Sizi okusun komşular, beni ansınlar

Size takipçi tıkları, bana sınavlar

Kıyametler kopuyor zavallı beyinciğimde

Tükendim, tükendim, tükendim artık

Hiç mi özlenmedim; hiç mi hatrım yok

Bir yorum, bir mesaj bilogculuk aşkınaaa! **

🎶 🎶 🎶


Şarkıların orijinallerini dinlemek istersen:

İtiraf ediyorum. Başta ikisini aynı şarkının sözleri sanıyordum. Orijinal sözleri arattığımda durumun farkına vardım. :))

Kayahan Usta'ya saygı ile...

* Sabahlar Uzak

** Yemin Ettim




14 Ocak 2022 Cuma

Şaşkın'ın Beyin Algoritması

Bu aralar biraz normalimin üzerinde yoğunum. Bir takım güzel değişikliklerin yarattığı vakitsizlik söz konusu. O kısımlara daha sonra geliriz elbet. Bu süreçte buraları yine dutluk halinde bırakmamak için vakit buldukça taslaklar klasörüne dalayım diyorum. Yazıp yazıp atmışım kenara, onların da hakkı değil mi gün yüzü görmek? Misal "gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm inanıyorum muhteşem" temalı yazım bunlardan biriymiş, Hakkımda sayfasında buldu yerini geçenlerde. 

Haydi gelin o zaman; standart bir Şaşkın'ın beyin algoritmasını tariflediğim mini maceramı paylaşayım şimdi sizinle, taslaklardan. :))

***

Bir heves bilgisayar başına oturdum. Bahçe Bitkileri göz kırptı. Hadi seninle devam edelim, hatta bi değişiklik olsun, kitabın pdf'sini açayım da oradan bir üniteyi tam tekmil okuyayım dedim. Koca kitapta ünitelerden ünite beğenemedim, en sonuncusu Organik Bahçe Bitkileri Yetiştiriciliğinde karar kıldım. Daha birinci sayfada Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO) yazıyordu. En son BM Genel Sekreterinin adını bilmediğimi fark ettim ve ona hayıflandım. Sen eskiden hep bilirdin, üniversiteye girişte özel yetenek sınavında sordulardı da yanındaki kıza kopya bile vermiştin hatta; ne oldu sana Şaşkınım dedim. Kendimi bi anda önce mevcut Genel Sekreterin adını (Antonio Guterres'miş kendisi) ve hemen ardından eski başkanların tarihçesini araştırırken buldum. 1945'ten bu yana ilki gayrı resmi, toplam on tane BM Genel Sekreteri olduğunu ve Bıyıklı Milleti'nin hepsini yine erkek cinsinden seçtiğini görüp, yine içlendim. Neyse ki tevellütümün yettiği, bundan önceki dört başkanı biliyormuşum, içim biraz rahatladı. 

Sayfayı tam kapatıp ders çalışmaya dönecektim ki BM Genel Sekreterleri ile ilgili bir istatistik tablosu (tablonun linki burada) ilişti gözüme. Tabloda GS'lerin yaş istatistiği de vardı ve görünen o ki bu beyefendilerin yaşam süreleri ortalaması inanılmaz yüksekti. Meraklı Şaşkın hiç orada durur mu? Ortalamayı düşüren Danimarkalı Hammarskjöld (56) ve Burmalı halefi U Thant'ı (neredeyse 66) merak ettim bu sefer de. Halef ve selefleri Gılgamış'ın sırlarına ermişken bu iki beyefendiye ne olmuştu da bu kadar erken ayrılmışlardı aramızdan? İlki görevinin başında, nedeni şaibeli bir uçak kazasında ölmüştü, diğeri tam emekliliğinin baharında, akciğer kanserinden. Uçak kazasının öncesi, sonrası konularına girmek üzereyken tüm sekmeleri kapatıp, bulunmam gereken gerçekliğe geri döndüm. 

Tüm bu bilgileri bana-faydası-ne-bilmiyorum-ama-bir-gün-lazım-olur-gereksiz-bilgiler klasörüme kaydettim; önümüzdeki günlerde konunun daha derinlerine girip kaybolmamak için dosyayı zip'ledim ve Ekampüs'e geri döndüm.

Evet itiraf ediyorum, sonra kendimi tutamayıp tekrar geri döndüm gugıl dedektifçiliğine ama hikayeyi de bir noktada sonlandırmam gerekiyordu; böyle güzel oldu. :))


11 Ocak 2022 Salı

Kafama Nereden Eserse Kuşağında Bugün

Şaşkın'ın AÖF maceraları final sonuçlarını az bekleye dursun, Kafama Nereden Eserse Kuşağı'nda iki minnoş mini dizi önerisiyle sizlerleyim. 

Şimdi bilirsiniz ben dizi, film, kitap vb önerisi, eleştirisi falan yazmıyorum normalde. Bunları layığıyla yapan pek şahane bloglar var, ne mutlu ki. Bu nedenle uzun uzadıya konularını yazmak ya da eleştirel yorumlar yapmak filan gibi bir niyetim yok.  

Gündemin ağırlığından iyice bunaldığımız şu saçma günlerde, ruhundaki ağırlığı bir nebze hafifletmek, kahkahalarla olamasa da kıkır kıkır gülmek isteyenlere terapi niyetine, hap niyetine bir paylaşım. Ne demiş şair? Çünkü paylaşmak da bilogculuğa dahil. :)

Kırık Kalpler İçin Astroloji Rehberi

Kırık Kalpler İçin Astroloji Rehberi, Netflix

Spagetti bolonez tadında bir İtalyan dizisi. Yabancı dizi İngilizcesi ile dolmuş kulaklarda bi Toto Cutugno, bi Raffaella Carra gibi tatlı tatlı şakıyorlar üstelik altı bölüm boyunca. 

Ahhh Alice, sen İtalyan erkeklerinden erkek beğenemedin ya, ben de sana ne diyeyim? Tatlış astrolog Tio'nun rehberliğinde burcu burcuna uyanı ikinci sezonda bulacaksın elbet. Merakla beklemekteyiz. 

Ha bi de dizi boyunca kafamda Türk uyarlaması cast çalışması yaptım. Esas kız Alice'yi Demet Evgar'a, yancısı Tio'yu Enis Arıkan'a oynattım. Deneyin bakalım sizin castınızda kimler olacak? :))

Anxious People


Anxious People, Netflix

İkea'nın mobilyaları gibi sade ama bir o kadar da hoş bir İsveç dizisi.  Biraz İngiliz mizahı ve kara komik dizi kurgusu, bir tutam da O. Henry hikayelerinin naifliğini içeriyor. İtalyancadan sonra kulaklarda çınlaması (çok üzgünüm sevgili İsveç pipıl ama elimde değil) Kore aksanıyla konuşulan bir Alman lehçesi gibi olsa da hikaye o kadar sıcak ki insan ona da alışıveriyor. 


Bir Kafama Nereden Eserse Kuşağı burada sona ererken, siz değerli takipçilerime esenlikler dilerim. :))


8 Ocak 2022 Cumartesi

Şimdi Okullu Oldum: Bölüm 7


ÖNCESİ

Sınav salonuna giriş yapmış, soru kitapçıklarının dağıtılmasını beklerken bir yandan sınıf popülasyonu ile ilgili sosyolojik gözlem ve çıkarımlar yapmaya çalışıyor, bir yandan da esrarengiz kalem kutularının sırrına kafa yoruyordum.

***

Şaşkın'ın AÖF Sınavlarıyla İmtihanı - Bölüm 2

...

Sınav kitapçıkları dağıtılırken sınav süresi iki buçuk saat olarak açıklandı. AÖF benim tahminden insaflı davranmış ve ders başı 30'ar dakika vermişti bize. Beş dersin sınavı blok olarak tek oturumda yapılacaktı. 

Kürsünün tam karşısında, ilk sırada oturan kadın sınıfa girdiğinden beri kafasını sıraya gömmüş uyuyordu. Sınav gözetmeni kadının masasından kalem ödünç aldığını fark etmedi bile. 

"Bak bak sabaha kadar ders çalışmış, nasıl da uyuyor" dedi gülerek önümdeki bir diğer olgun öğrenci. 

"Ben aslında mühendislik okuyacaktım da önce bunu okumaya karar verdim. Bundan mezun olduğumda bin lira daha fazla maaş alacağım." dedi sınav kitapçıklarını dağıtan erkek gözetmene, arkamdaki nispeten daha genç olgun öğrenci. 

"Üç ders sınavı mıydı bu?" diye sordu sınav başladı başlayacak, hala nasıl bir organizasyonun içine düştüğünden habersiz, maskesi burundan açık, kadın gözetmen. 

Formlara kimlik bilgilerimizi doldurduk, geri sayım başladı. Normal bir Şaşkın'da bu aşamada bi çarpıntı başlar, bi sıcak basar, bi soğuk ter boşalır ardından. Kendimi bildim bileli yaşadığım; sınavın şeklinden, içeriğinden, önemi, önemsizliğinden bağımsız bir çeşit "sınav öncesi stresi bozukluğu" semptomu olarak. Hatta öyle bir stres ki hani şu Napolyon'un meşhur sınav korkusuyla yarışır. Misal en son sekiz yıl önce Almanya'da girdiğim Almanca B seviye bitirme sınavının "konuşma" bölümünün selamın aleyküm faslına İngilizce girişmişliğim var. "Ayyy Enşuldigung, Enşuldigung, bu sınavlar yok mu, bu sınavlar ihi ihi, bende çok şıtres mahın ihi ihi"* diye çevirmeye çalışmıştım sonra. Neyse ki anlayışlı çıkmıştı hocalar da güzel bir puan alarak tamamlamıştım sınavı. Hayır sen ki kaç sınavdan "bu kadar puan geçmeme yeter" diyip erken çıkma genişliğinde bir insansın, "öyleyse bu heyecan niye öncesinde" diye sormadım mı kendime hiç? Çok sordum elbet ama değişen bir şey olmadı.

Lakin bugün durum ilginç bir şekilde, epey bi değişik. +45 sonrası gelen rahatlık güncellemesi, sınav stresi konusunda da gelmiş belli ki. O eski halimdeeeen eser yok şimdiiiiii. Bende bir rahatlık, hem nasıl bir rahatlık. Sanki birazdan sınav değil, film gösterimi başlayacak, mısır filan yiyeceğiz, öyle bakınıyorum etrafa.

Nihayet duyduk zilin sesini, sınav başladı. Dersler alfabetik sıraya göre dizilmiş kitapçıkta. Almanca ertesi güne kaldığı için Bireyler Arası İletişim soruları var açılışta. Burası cepte nasıl olsa, en son yaparım diyerek ezberlediğim soruların cevaplarını unutmadan yapabilme umuduyla Biyoloji sorularıyla işe koyuldum. Evdeki test çalışmalarımda hunharca yaptığım sallamaları 4 yanlış 1 doğruyu götürür kuralı nedeniyle uygulayamamanın hüzünlü burukluğu üzerimde. Bahçe Tarımı, Ekoloji, Tarla Bitkileri ve en son İletişim şeklinde devam ettim.

Soruların içlerinde hatırladıklarım da var, cevabını unuttuklarım da, daha önce hiç denk gelmediklerim de, şanslı atmasyonla tutturduklarım da ve hatta mega hafızlamada patladıklarım da.  Sen git tallusu Marvel'in Thanos'u olarak mega hafızala, sonra da içinde büyüklük sıfatı geçen sorunun seçeneklerinde görünce "hımmm Thanos büyük adam, o zaman cevap tallus" diye yapıştır. Üstelik bunu cevabın aslında endosperm olduğunu içten içe bilerek yap. Hay bin kunduz! Tabii bunlar olurken Murphy de boş durur mu? Derslerin birinin kitabına şöyle bir göz atarken denk geldiğim, ama "çok fazla isim var, ezberleyemem şimdi. Zaten çıksa bir soru çıkar." dediğim konudan iki soru çıktı. 

Bahçe Tarımı ve Tarla Bitkileri deneme sınavlarında bitkilerin Latince isimleri soruları vardı bir de, hani market Rumencesi bilgimle cevapları yakalarım diye umutlandığım. Sen gel çayır kelp kuyruğu bitkisinin Latince adını sor. Bi de bunu Ekoloji sınavında sor. Aşkolsun AÖF'cüm. Lidl'da satılmıyordu ki hiç phleum pratense, nereden bileyim ben onun Latincesini. 

Üzerimde az miktar bira yapımı ile ilgili taze bilgilerimi kullanamamış olmanın hayal kırıklığı ile sınavı tamı tamına bir saat içerisinde, iki de kontrol yapmış olmak suretiyle, tamamlayıp çıktım sınavdan. Çok saçmalamadıysam ikisi hariç 50 üzerinde, o ikisinden de 50'ye yakın bir not alabilirim umuduyla.

Sona kalan Almanca sınavı pazar günüydü ve üniversitede girecektim bu defa. Sınav sonrası da hemşirem Evren'e kahvaltıya gideceğiz. Kendisine 15 dakikada bitirir çıkarım diye artizlik yaptım, o da "tamam 15 dk da buraya gelmeniz sürer, 10'da buradasınız o zaman" diyerek zaman planlamasını yapıverdi. Dedim demeye de gece yatmadan "sınav başladıktan sonra ilk 15 dk ve son 30 dk dışarı çıkılmaz" kuralı aklıma geldi. Zaten 30 dk olan sınavdan erken çıkmam mümkün olmayacaktı aynı kural tek ders sınavında da geçerliyse. Sabah benim adam ve küçük ergenle üniversitenin yolunu tuttuk. Onlar kampüste baba kız dolanırken ben sınava girdim.

Sınavın başlamadan önce pazar sabahı, pazar sabahı ne işim var benim burda gözetmeni genç üzerimizde telefon olup olmadığını sordu bezgince. "Bu aşamaya kadar içeri soktuysam sana burda yedirir miyim o telefonu yiğidim" dedim, ama içimden. Sınav süresi bitene kadar dışarı çıkamayacağımız acı gerçeğini teyid etti ardından. Sınav başladı, soruları tamamlayıp saate baktım. Daha sadece 5 dk geçmişti. Bir kontrol daha yaptım. Tekrar saate baktım. Topu topu iki dk daha geçmişti. Kalan zamanda boş boş oturmamak için kitapçıktaki İnkılap Tarihi ve Türkçe sorularına göz attım. Belli ki bugün o derslerin de sınavı vardı ama benim muafiyet başvurum kabul olduğu için girmiyordum. Sorular epey zordu. Ne yalan söyleyeyim muafiyet almış olmama sevindim.

Geldiğimizde bomboş olan kampüste sınav bitiminde inanılmaz bir trafik oluşmuştu. Sınavdan tahminimden geç çıktığım yetmiyormuş gibi, kampüsten ana yola çıkabilmemiz de en az bir sınav süresi kadar sürdü. Bu esnada canım hemşirem de ev yapımı pizzasının kuruyan sucuklarının derdiyle yanıyor, tarafıma saydırıyordu bir güzel, gecikmemiz hasebiyle. Gittiğimizde her zamanki eşsiz sofrasıyla ve kocaman gülümsemesiyle karşıladı bizi. O sucuk kurudu da kurudu diye öykünmeye devam ederken biz şahane pizzasını ve diğer ne varsa masada afiyetle silip süpürmüştük bile. Böyle bir sınav haftasına da ancak böyle güzel bir kapanış yakışırdı. Teşekkürler sevgili hemşireme ve pek sevgili enişteme.

Ve ben bu satırları bitirmeye çalışırken final sınavları için geri sayım da çoktan başlamıştı bile. Tik tak, tik, tak...

***

🎶 🎶 🎶
Çektin gittin
Süre bitmeden
Bir kez daha
Kontrol etmeden
Sınavdan sonra bilsen de neee 

Son pişmanlık 
Neye yarar
Her sorunun
Bir cevabı var
Çalışamadın yaaar

Son pişmanlık 
Neye yarar
Her sorunun
Bir cevabı var
Finale kadaaar*

🎶 🎶 🎶

Bölüm Sonu


Serinin öncesine de bi göz atmak istersen:

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 1

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 2

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 3

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 4

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 5

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 6

Şarkının Orijinalini dinlemek istersen elimizde her türlü alternatif var. Seç beğen al:

Olmadı Yar - Asya

Olmadı Yar - Müslüm Gürses

Olmadı Yar - Müslüm Gürses & Duman 


(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben:

"Ayyy Enşuldigung, Enşuldigung, bu sınavlar yok mu bu sınavlar ihi ihi, bende çok şıtres mahın ihi ihi": Pardon pardon bu sınavlar bende çok stres yapıyor anlamında.

Murphy Kanunları: Bay Murphy bahtsızlığın, hataların ve talihsizliğin kitabını madde madde yazmış Amerikalı mühendis bir abimiz. Temel olarak der ki "eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." 

Lidl: Romanya'da da yaygın olan Alman ucuzluk market zinciri. A101 gibi bi market anlayacağın.


4 Ocak 2022 Salı

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 6

ÖNCESİ

Girmediğim dersler, çalışmadığım üniteler burnumdan fitil fiti gelir, yeterince çözmediğim testler mega hafıza damlacıkları olarak çıkarken bir bakmıştım ki sınav günü gelmiş çatmıştı...

***

🎶 🎶 🎶
Soruları şifre yapmışım, sallıyormuşum
Sınavı hatırladıkça ağlıyormuşum
Deli diyorlarmış senin işin ne
Seçtiğime, seçeceğime saydırıyormuşum*
🎶 🎶 🎶


Şaşkın'ın AÖF Sınavlarıyla İmtihanı - Bölüm 1

Bölümümün, paçası sıkışıp son gün sabaha kadar çalışan tembel öğrenci kontenjanını başarıyla doldurmuştum doldurmaya da uyuya kalıp sınavı kaçıran öğrencisi olmamaya kararlıydım. 

Kısacık bir uykunun ardından, cayır cayır çalan telefon alarmımın yardımıyla, erkenden uyandım. Gecenin yorgunluğunu üzerimden atabilmek ve ayılabilmek için zift gibi demlenmiş kahve ile yıkanırken "sınav için tavsiyelerin var mı?" diye sordum LGS kariyeri yapmakta olan Küçük Ergen'e.

"Optik formsa mekanik kalem kullanırsan daha iyi olur. Bi de şıklar arasında üç benzer varsa cevap dördüncüsüdür." diye yanıtladı, kendinden gayet emin. 

Bi bildiği vardır elbet dedim. Aldım tavsiyelerini, kendisinden ödünç kalem ve silgi ile birlikte cebime attım. 

Saat hala erken, gün aydınlanmamıştı ama "üç dakika geç kalınca sınava alınmayan olgun öğrenci, okul kapısında sinir krizi geçirdi" alt metni ile üçüncü sayfa haberi olmamak için vakitlice okulun yolunu tuttum.

Sınav eve yirmi, yirmibeş dakika yürüyüş mesafesindeki bir lisedeydi. Hızlı bir yürüyüş ile gereğinden fazla vakitlice okul bahçesine giriş yaptım. Tembel ama sorumluluk sahibi bir öğrenci olarak sınav giriş belgesini önceden dikkatlice okumuştum. "Kimlik kontrolleri, üst araması ve salona yerleştirme işlemlerinin zamanında tamamlanabilmesi için sınavdan en az bir saat önce sınav binasında hazır bulunmam" gerekmekteydi ama daha soru soracak bir görevli bile yoktu ortada. Sorumluluk sahibi öğrenci kontenjanındaki diğer iki kişiyle birlikte bahçede beklemeye koyuldum.

Sınava girerken içeriye kalem, silgi, kimlik ve kendinden başka bir şey sokmak yasak. Dolayısıyla liseye giriş sınavına giren öğrenci gibi yanında velin ile gelmemişsen, ciddi bir sıkıntı. Yanında defter, kitap, telefon dahil hiç bir ekstra eşya olmaması gerekiyor. 

Elimde okunabilecek tek şey Sınav Giriş Belgesi olunca başladım tüm kağıdı baştan aşağı tekrar hatmetmeye. "Sınav başladıktan sonra ilk yarım saat ve son on beş dakika dışarı çıkmak yasaktır" maddesinde aldı mı beni bir panik, bir telaş. Eksik olmasın AÖF beşi bir yerde sınav takmış üzerimize.  Tekmili birden beş sınav arka arkaya. Nasılsa son anda insafa gelip, geriye kalan tek bir dersin sınavını ise ertesi güne bırakmışlar.  İlk AÖF sınav deneyimim olacağı için bu beş sınavda nasıl olacak sistem, henüz bilmiyorum. Sınav giriş belgesinde sadece sınavın başlangıç saati ve ders isimleri var ama bitiş saati vs yok. Hiç ara vermeden yapılsa, kabaca bir hesapla her bir ders 20'şer sorudan minimum 20'şer dakika olsa eder sana 100 dakika. İçmişim kahveleri, suları e nasıl çıkarım çişim gelirse dışarı?

Sınavın başlamasına kalmış yarım saatten biraz fazla bir vakit ama hala içeriye aldıkları yok. Hesap kitap gösteriyor ki tuvalete de gitmem şart. Kapıdaki görevlilerden birini gözüme kestirip, tuvalete girme ihtimalimin olup olmadığını sordum en şirin halimle. Sınav görevlisi kibar, gençten bir çocuk. Zarfıma bakacak hali yok, yaşlı başlı kadını üzmeyeyim diye düşündü muhtemelen. Eksik olmasın gidip içeriden birileriyle konuştu ve müjdeli haberle geri geldi. Lakin kaçak içeri girip, soruları filan çalmaya teşebbüs etmeyeyim diye de tuvaletin kapısına kadar bana eşlik edip, işimin bitmesini bekledikten sonra tekrar dışarı çıkarıp, kapının önüne koydu beni. 

Tuvalete giderken okulun içine şöyle bir göz attım. Otuz küsur sene önce, bizim zamanımızda, nasılsa okullar değişen pek bir şey yoktu. Aynı ruhsuz koridorlar,  mavinin en soğuk, en sevimsiz tonuna boyanmış duvarlar. Alaturka tuvaletlerde çalışan bir sifon ara ki bulasın, tuvalet kağıdı zaten hiç arama, o ultra lüks bir ürün günümüzde. Sabun neyse ki vardı. 

Sınava az bir süre kala içeri aldılar sonunda. Girdiğim sınıftaki herkes benim gibi Tarım Teknolojisi öğrencisiydi ve büyük çoğunluk da benim gibi olgun öğrenci. Zaten genç insanın bizim bölümde işi ne? Onların hepsi Yutub'da, Tiktikitok'ta takılıyor. Peki benim bu bölümde ne işim var? İlk sınav aşamasına kadar da geldim ama hala çözebilmiş değilim. Sınıf mevcudunun yaklaşık olarak yarısı da son dakika benim aydınlanmamı yaşamış olsa gerek ki sınava gelmemiş.

Pandemi ortamında yapılan sınavda maske takmak zorunlu. Gel gör, yurdum insanının sadece ağız kapama şeklinde maske kullanım modeli burada da yaygın bir trend. Gözetmen kadın da aynı modeli tercih ettiğinden, kimseyi uyarmaya da gerek duymuyor haliyle.

Cinsiyet fark etmeksizin bir diğer trend, şeffaf, ince uzun ve kapaklı kalem kutuları. Sanki dışarıda bir AÖF kırtasiye ofisi varmış da bu kadar insan aynı model kalem kutusunu oradan almış gibi. Ya da Sims'de kalem kutusu güncellemesi almışlar da benim Sahip yatırımı yine başka yere yapmış. Yalnız kalem kutusunun da hakkını yememek lazım. "İçeriye hiiiç bişiiii sokamazsın kaaardeşiiiim" kuralı için gayet mantıklı ve kullanışlı bir ürün. Buna alternatif erkekler arasında popüler olan ürün ise mini eczane poşeti. O da pratikliğiyle göz dolduruyor.

Meşhur kalem kutusu. Ben o kadar uğraştım, ancak böyle bir fotosunu bulabildim.
Bizzat bulup, satın alan ve kullanan öğrenci arkadaşlarımı tebrik ederim.


Devam Edecek... 


Beklerken öncesine de bi göz atmak istersen:

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 1

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 2

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 3

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 4

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 5


(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben:

* Yıldızı koydum koymaya yukarıda ve "şarkının orijinalini dinlemek istersen" diyip yine link vermek de isterdim ama dinlemek istemezsin. Valla bak istemezsin. :) Kuaför televizyonundan dolma Türkçe sözlü müzik bilgimle aklımda kalan bir cümleden (hayatı tesbih yapmışım - aynı zamanda adıymış şarkının) arattığım Gugılım her şeyim verdi sözlerini, ben de mini bir uyarlama yaptım. Bir sürü tanımadığım şarkıcı söylemiş de tesadüfün böylesi bak,  tanıdığım tek ve en ünlüsünün adını paragrafın ilk kelimesi olarak kullanmışım. :))


Etiketler

#100.Yıl #29Ekim (1) #ağacımadokunma (1) #AilemizinGurusu (1) #anılar (7) #ArtRecreation (1) #ayrıyazılır (1) #bavulculuk (2) #benimadam (2) #BigSis (1) #bing #ai (1) #Caillou (1) #canımbabam (1) #coronatürmort (1) #Covid19Günceleri (3) #Dark (2) #dikkateksikliğisendromu (4) #doğruyazınkardeeeşim (1) #doğumgünü (3) #GameofThrones (4) #GeorgeR.R.Martin (5) #göçebe (6) #göçmenkadınlar (1) #gurbetçilik (7) #hemşire (1) #hemşirelik (6) #Hıdırellez (2) #içindenalmanyageçenyazılar (5) #İçindenAlmanyageçenyazılar (3) #içindenciddiyetgeçenyazılar (18) #içindenfilmgeçenyazılar (2) #içindenhüzüngeçenyazılar (1) #içindenistanbulgeçenyazılar (4) #içindenizmirgeçenyazılar (7) #İçindenMatrixGeçenyazılar (14) #içindenmizahgeçenyazılar (69) #içindenmutlulukgeçenyazılar (6) #içindenromanyageçenyazılar (2) #içindenşarkısözügeçenyazılar (31) #içindenşiirgeçenyazılar (17) #ileridönüşüm (2) #kafamaneredenesersekuşağı (5) #karantinahalleri (3) #Kayu (1) #kedigünlükleri (4) #kendimenotlar (8) #kim-olduğunu-bilirsin-sen (5) #küçükbirader (2) #küçükergen (9) #küçükkankam (7) #küçükördek (20) #lakap (1) #lost (1) #Marduk (2) #mercekbulut (1) #mim (10) #mindfulness (1) #mutluluk (2) #mylittlefeltstuff (4) #özürdilerimsezenaksu (1) #RIP (11) #seçmesaçmalar (1) #sevgiligünlük (1) #sevgililergünü (2) #SeziKalkavan (1) #soneryalçınlütfenbanakızma (1) #sonhavabükücü (2) #sonsuztemizlikdöngüsü (5) #şaşkın (41) #ŞaşkınınADHDGünlüğü (7) #ŞaşkınınAÖFmaceraları (10) #ŞaşkınınBayramÇelıncı (4) #şaşkınınsevgililergünüdileği (3) #şaşkınjunior (1) #şaşkınmutfakta (6) #tatil (1) #telekom (1) #uykusuzluk (1) #ValideSultan (18) #vallahidebunlarhepmizah (1) #yapayzeka (1) ArtRecreation (1)