Sayfalar

31 Aralık 2021 Cuma

Şanslı

Aslında bugünün yoğun programında vakit bulabilirsem bambaşka bir yazı yazmaktı niyetim. Sonra eski bir dost ile karşılaştım.

Dün yine bir "Sadece Şaşkın'ın Başına Gelebilecek Olaylar" silsilesinden Sörmaynır* şampiyonu gibi çıkmayı başardıktan sonra, tüm aksiliklere rağmen yılbaşı gecesine ilişkin neredeyse tüm hazırlıklarımı da tamamlayabilmiş olmanın verdiği gururla, bu bahtsız günü nihayete erdirdim. 

Normal bir Şaşkın böyle bir sabah telaşla uyanır, akşam misafirler gelene kadar da şuursuz bir şekilde evin içinde koşturur durur. Ona rağmen işlerini bitiremez ve elinde Vileda sopası, karşılar misafirlerini.

Sörmaynır Şaşkın ise sakince kalktı yataktan, sabah kahvesini aheste aheste içip iyice ayıldıktan sonra kendisine bir son dakika alınacaklar ve yapılacaklar listesi icat edip, kendini dışarı attı. 

Sokaklarda avare avare dolanırken bu güzellikler çıkıverdi karşıma. Bulvarın yamacında kendilerine can bulmuşlar, pembe pembe bakıyorlardı bana. 



Meraklı bakışlar eşliğinde çömelip bir kaç fotoğraf çektikten sonra yoluma devam etmeye hazırdım ki biraz ötedeki yoncaları fark ettim. Hızlıca bir göz attım ilk gruba, yoktu. Biraz ilerideki cadde ağaççığının altında bir küme daha vardı. İlk bakışta göz göze geldik eski dostumla.

Küçükken şanslı addedilen bir çocuktum. Çekilişlerden ufak tefek hediyeler kazanır, en azından amorti çıkan milli piyango biletleri bana çektirilirdi. Ta ki o gençlik hatasını yapana kadar. :)

Yine ben küçük bir çocukken, bir şehir efsanesine göre, logosunda dört yapraklı yonca olan bir yurdum bankası dört yapraklı yonca bulup getirenlere altın hediye ediyordu. Kampanya bitmişti bitmeye ama bulana şans getirdiği söylenen bu tılsımlı bitkiyi bulmak en büyük hedeflerimden biri haline gelmişti, ilk okul yaşlarının tüm masumluğu ve hedefsizliği ile. Nerede bir çayır çimen bulsam başlıyordum aramaya. 

Bir yaz tatilinde, rahmetli halam ve eniştem ile gittiğim Sultanahmet Meydanında arayışım sonra erdi. Orada beni bekliyordu, biraz ötesinde göz şeklinde minik, altın bir kolye ucu ile. Belki banka vermemişti çeyrek altını ama bak dört yapraklı yonca vermişti işte bahtını. Şans bana gülmeye devam ediyordu.

Yıllar sonra Eskişehir'de üniversitede okurken, oradaki tanıdıklarımız pikniğe götürdüler beni bir pazar günü. Her yer çayır çimen olunca bu Şaşkın da durur mu, başladım dört yapraklı sevgilimi aramaya. Çok geçmeden buldum ilkini. Derken o da ne; bir tane daha, sonra bir tane daha. O da yetmez beş yapraklısı, altı yapraklısı.  Artık nükleer atık merkezinin yamacında mı yapıyorduk pikniği nedir, bir tomar hormonlu yonca ile döndüm yurda.

Dört, beş ve hatta altı yapraklarımla şansıma şans katacak, tüm totoları, lotoları, piyangoları ben kazanacaktım ki,  sürüsüne bereket sahip olmanın verdiği "eee o kadar da nadir değilmiş demek" duygusuyla tılsımı benim için bir anda sönüverdi eski dostun. Defter arasına gelişi güzel yerleştirdiğim yaprakları çatır çatır dağıldı ve zamanla ilk dostum hariç, geri kalan hepsi çöpü boyladı. 

İşte ondan sonradır ki şansım birden tersi yöne dönüverdi. Ya da ben ona yordum, ona inandım diyelim. Bir adet bahtsızlık mıknatısına dönüşüverdim.

Sörmaynır Şaşkın, bugün eski dostuyla yeniden karşılaştı. Dört de değil beş yaprağıyla orada bekliyordu onu. Sörmaynır Şaşkın kendini yeniden şanslı hissediyor. 




Yeniden buluştuğum eski dostum sizlere de şans, bereket mutluluk ve umut getirsin sevgili blog komşularım ve tüm takipçilerim. Mutlu seneler. :))


* Sörmaynır: Küçük Ördek dilinde Survivor

27 Aralık 2021 Pazartesi

Çarşıdan Aldım Üç Tane Eve Geldim Bir Tane

Yurtta ve Balkanlar'da büyük bir merak ve heyecanla beklenen Şimdi Okullu Oldum 6. Bölüm taslaklarda iyice bi demlene dursun, gelin size son çarşı pazar maceramı anlatayım sıcağı sıcağına. 

*Demlenme: "Yazıp da bitiremedi tembel teneke"nin 
afili şekilde söyleniş biçimi

Geçenlerde süper büyütannemizi ziyaret için şehir merkezine indim. Sohbetine zaten doyum olmaz, midemi de eşsiz büyütanne lezzetleri ile doldurduktan sonra müsademi isteyip çarşının yolunu tuttum.

Hazır oralara kadar gitmişken eksik bir iki malzemeyi tamamlamak üzere çarşıya uğramadan olmaz elbet. Şu keçe işlerine girdim gireli o malzemeler nasılsa hep eksik. Eksik diye diye kutular dolmuş, taşmış ama yeni bir şey yapılacağı vakit ille ki bir şeyler yine eksik. Elimdeki malzemeyi bir türlü bitiremediğim gibi  habire yenileri ekleniyor. Keçe değil tükenmez içeceği mübarek. Hayır işi diye başladı ama sonrasında kalan devasa malzemeyi bitirsem, mümkünse biraz da malzeme parasını çıkarsam bari diye giriştiğim her yeni proje bana değil kazanç yeni harcamalar olarak geri döndü, dönüyor. Peki bunda evdeki malzemeyi kullanarak yaptığım her yeni ürün fikrinden sonra "aaa ne güseeel olduuu, bundan yaparım ben daha" diyerek aldığım ilave malzemelerin ve sonrasında aynı şeyi yapmaktan sıkılıp bir yeni ürün fikrine geçmemin ve bunun kozmik yeni mini evrenler yaratmasının etkisi yok diyebilir miyim? Hayır diyemem.

 Matrix'teki Sahipcim, artık bu konuya da bir el atsan, 
kurtarsan beni bu kara delikten diyorum, ne dersin?

En son iki hafta kadar önce alışveriş yaptığım dükkana girdim ve son günlerdeki zam, pardon güncelleme, furyasında fiyatının değişmiş olacağını düşündüğüm malzemenin fiyatını sordum. Kadın şöyle hızlıca bir düşünüp 9 TL dedi. "Nasıl yaaa, daha iki hafta önce 5'e almıştım." diye ünledim şaşkınlıkla. Tamam bir miktar yükselme bekliyordum da bu kadar değil. Pasajdaki diğer dükkanlarda durum ne bakmak için bir diğerine girdim. İkinci dükkan 11 TL dedi, üçüncü 15. Bu pasaja bi haller olmuş bari diğerine gideyim dedim, demez olaydım. Dördüncü girdiğim dükkanda 20 oldu fiyat. Baktım fiyat 25'e doğru gidiyor, kuyruğu sıkıştırdım başlangıç noktama geri döndüm. Dükkan sahibi kadın geri geldiğimi görünce "kaça dediler diğer dükkanlarda?" diye sordu. "Yani aslında daha yüksek fiyat da işte ben size öyle dediydim" diye de ekledi muhtemel bir "tüh ya, az demişim galiba" pişmanlığıyla. 

İçimden "daha da yapmam kapı süsü neyin, bunlar jübilem olsun" diye söylenerek raftaki son üç halka straforu tanesi 9 TL'den aldım.  Kurdeleleri nasılsa aynı fiyattan verdi ya da ben öyle hatırladım. İki hafta önce çok daha fazla malzemeye çok daha az ödemiştim nihayetinde. Yine sermayeyi malzemeye yükleyip çıktım dükkandan. 

Şttt Matrix Sahip, hani konuşmuştuk bak bu konuyu, 
el atacaktın falan, kurtaracaktın beni. Ne oldu o iş?

Sindirella ayaklarıma günlerdir arayıp da bulamadığım bir çift botu belki bugün bulurum umuduyla yakındaki AVM'ye gittim sonra. Yine kimisinde 37'ler küçük geldi 38'ler büyük, numarası uyanı da külçeden halliceydi narin bileklerim taşımadı, tabanlar desen hepten rahatsızdı. Bol bol yürünecek o botlarla arkadaşıım; neden yapmıyorsunuz şöyle hafif, bilekleri kavrayacak ama aynı zamanda tembel (Şaşkınca'da bağcıklı ama aynı zamanda yandan fermuarlı), azıcık da şık olsun elbet, bi de su geçirmezse hani tadından yinmez bi bot?  Çok şey mi istiyoruz? Evet o rahatlığıyla çok meşhur markayı da çok denedim ama değil bot, spor ayakkabı kalıpları bile uymadı şimdiye kadar. Girdiğim bir mağazada yanındaki arkadaşına "ayyy hepsi çok güzeeel, kalıplarını da biliyorum hiç denemeden alıyorum" diyen kadına "sırası mıydı şimdi bunun?" diye sarılıp ağlamak istedim. O kim bilir kaçıncı ayakkabısını denemeden almak üzereyken ben o mağazada da ayacıklarıma uygun hiçbir şey bulamadım. Bu darbe de yetmedi. Özenip de aldığım, lakin "nasılsa 37-38 numaraymış, olur elbet" diye güvenerek mağazada denemeye gerek görmediğim ev botları da sonuçta ayağıma küçük geldi. Sindirella bile camdan ayakkabı giyerken benim peluş terlikte dahi yüzüm gülmedi. Matrix'e bir kez daha saygılarımı yolladım. 

İlginç bir şekilde piyasadan kaybolmuş teneke bisküvi kutusu bulma umuduyla girdiğim kırkbeşinci dükkanda hazır kapı süsleri vardı ve her nasılsa 5 TL'ye satıyorlardı. Onu alıp, üzerindeki uyduruk malzemeyi söküp yeniden kaplasam henüz aldığım malzemeden daha ucuza geleceğini düşünüp epey bi saydırdım yapımda ve yayında emeği geçenlere.

Bir gün önce aldığım ama önce çantamın içinde unutmak suretiyle dört saat kadar çarşı pazar dolaştırdığım sonra da annemlerin buzdolabında unuttuğum tereyağı yerine bir yenisini almak için girdiğim dükkanda biraz talihim döner gibi oldu. "Tereyağında çok güzel kampanyamız var abla, kaç tane vereyim" dedi kız işini severek yapanların coşkulu heyecanıyla. Bir gün önce aldığımdan daha ucuza bir ürün bulup almanın buruk mutluluğuyla, zencefilli kurabiyelerimi yapmak üzere eve koyuldum sonrasında.


*Büyütanne: Ördek dilinde büyükanne



 

23 Aralık 2021 Perşembe

İki Kedi, Bir Ağaç

Tanıştırayım: 

Bu Köpük Kız


4 yaşında, narin mi narin bir Rumen prensesi. 

Bu Yuki Oğlan


9 aylık, genç irisi, halis mulis, safkan, deli fişek Anadolu delikanlısı.

Bu da yılbaşı ağacı


3 yaşında, 2022 model, Küçük Ergen tarafından bizzat kurulup, özene bözene süslenmiş. 

***

Muhtemel sonuçların telafi edilebilecek ve sinir sistemimi yıpratmayacak çıktılar olduğu durumlarda yaşayarak öğrenme modelini benimsemiş bir ebeveyn olarak "tamam" dedim Christmas kültüründe büyümüş, yılbaşı ve ağaç süsleme sevdalısı Küçük Ergenime; "ağacını kurabilirsin. Lakin ortamda Yuki varken ayakta kalma süresi için en fazla yarım saat veriyorum ben kendisine, üzeri her türlü bonus. Bu gerçekle işe koyul ki sonra çok üzülme."

Ben tüm malzemeleri çıkarıp koydum önüne, o yılbaşı müzikleri ile ortama ince ayar verdi. Kediler kapının ardına kondu, işe koyuldu.  Sevdiği, hazır alınmış süsler önde, hoşuna gitmeyen ve yıllar yılı okulda yapılmış el yapımı süsler arkada olacak şekilde ağacını süsledi. Işıkları takıldı ve eserini görmek için heyecanla bekleyen aile büyükleri için fotoğraflandı.

Sıra geldi kediler ile tanıştırmaya ama tecrübeyle sabit ki ikisini ortama aynı anda almak biraz ekstrem doz tehlike  içeriyor. Zira kendileri sürekli şu şekil, Tom ve Jerry'nin iki kedili versiyonu şeklinde takılıyorlar evde:

Düşman kardeşler, gece yatağa kimin geleceğini
belirlemek için taht mücadelesinde

İlk olarak tüm zerafetiyle, süzüle süzüle Köpük girdi içeri. Ortamdaki yabancı cismi algılaması uzun sürmedi, usulca yanaştı ağaca. Ailemize katıldığından beri üçüncü ağaçtı bu tanıştığı. Ortodoks Hristiyan kökenli Rumen prensesi kızımız kendisini şöyle bir koklayıp, bir pati dahi sürmeden çekildi köşesine.

"Açalım kapıyı, bakalım gelecek mi?" diyor Sinan Çetin, beynimin kıvrımlarında Gülpembe Film Gibi versiyonu gerilimi eşliğinde...

Kapı ikinci defa, bu kez Yuki için açıldı. Toroman delikanlı zaten dışarıda, hemen kapının önünde bekliyor. Arada sürgülü kapıya kafa atma suretiyle de şansını deniyor. Mutfak kapısını bu yöntemle açıyor ama salonda neyse ki başarıya ulaşamadı henüz. Bunlar bir şeyler karıştırıyorlar içeride ama beni almıyorlar, şimdi yaktım çıralarını bakışıyla paldır küldür daldı içeriye kapı açılır açılmaz.

Onun da ortamdaki bu parıltılı yabancı cismi keşfetmesi de kendisine ilişkin tahminlerin neredeyse doğru çıkması da pek uzun sürmedi. İlk yılbaşı ağacını deneyimleyen bitirim delikanlı adeta bir AVM ağacına yükselen teyze çıktı. En alt dallardaki toplara kum torbası muamelesi çekmeler, bir pati darbesiyle indirdiğini ağzında bütün salonu dolaştırıp, yuvarlananın peşinde koşturmalar, geri dönüp hepsini baştan almalar.

Baktık arkadaşı sakinleştirmek mümkün değil, ağacın başına gelecekler konusunda kendimizi zaten hazırlamışız ama bir de belalı komşu teyze var alt katta. Onunla durduk yere başımız belaya girmesin diye elemana yine kapının arkasını gösterdik.

Biz kapıyı kapattık kapamaya ama o fırsatını her yakaladığında Bizans surlarına sefere giden Battal Gazi gibi önce salona, sonra ağaca dalmaya devam etti.

Tanıştırayım. Ağacı... Yılbaşı Ağacı...


5 günlük, organize Yuki atakları mağduru, çıplak kalsa da üçte ikisi yıkılmadı hala ayakta gerisi. 


Güncelleme:

Beşinci günün akşamında deli fişek Yuki salonun sürgülü kapısını da açabilmeyi başardı ve Şehr-i Salon nihayet düştü. Altıncı günün şafağında zavallı ağaççık boylu boyunca yerdeydi. Kendisini  yeni ataklardan daha fazla etkilenmemesi için süslerinden arındırıp, 31 Aralık gecesi şansımızı bir kez daha denemek üzere, başka bir odaya kaldırdık. 


"Ağaç süsünün ölmeden önce gördüğü son şey"*
Bette Midler dün gece Twitter'da paylaşmış. Denk gelmelerde bugün diyerek buraya iliştirdim.
Eyyy adı batasıca feeeyyysssbuuuk, eyyy bi de tabii ki bilogııırrr, yok izinsiz foto kullanmışın, yok spamsin falan demeyesiniz. Kaynağım kendisidir. Bes rigars:))
 

18 Aralık 2021 Cumartesi

İçimden Geçenler, Dilimden Dökülenler

 


Her elveda dediğimiz zaman / Ben biraz ölürüm / Her elveda dediğimiz zaman / biraz da merak ederim nedenini... *

"Ne zaman konuşsa biri... Ben biraz ölüyorum... Ne zaman gündemi takip etsem... Kendime uzun süre gelemiyorum... Ne zaman kurlar yükselse, fiyatlar uçuşa geçse... Artık merak da etmiyorum nedenini..."

Blogu 2009'da açtığımdan bu yana defalarca kapattım, açtım, ara verdim, yeniden başladım. Memleketin boğucu gündeminde; patlayan her bombada, iş kazası diye, doğal felaket diye, takdiri ilahi diye, iffetsizmiş zaten olur öyle diye diye geçiştirilende hayatını talihsizce yitiren her canda, çocuklarımızın geleceğinden çalınan her lokmada ve daha nicesinde ayıp geldi, kötü geldi mizah diliyle bir şeyler yazmak burada.

Havanın kendisi gibi kapkara günlerden geçerken çok gidip geldim yine bırakıp köşeme çekilmekle, yazmaya devam etmek arasında. Evde teşhis dikkat eksikliği sendromuma hiperaktiviteyi de ekledim akabinde. Zihnimi durdurabilmek, depresyonun derinliklerine dalıp kendimi kaybetmemek için kendimi evden çıkmadan yapılacak aktiviteler zincirine boğdum. Ve fark ettim ki, mizah benim hayatla başa çıkabilme araçlarımdan biri. Cebimizde kalan son üç kuruş paraya da göz diktiler bari gülüşümüzü çalamasınlar. Saçımı tarıyor gibi görünüyorsam da bu aralar, varsın olsun. Bu defa da öyle olsun. Şaşkın'ın maceraları kendi dilinde, elimden geldiğince devam edecek. 

"Daha güzel bir aşk şarkısı yok/ Ama değişim ne garip / Tepeden tırnağa" diye bitiyor şarkı; bir umut kırıntısı çıkarıyor içinden, atıyorum cebime... 



15 Aralık 2021 Çarşamba

Mavi Kuş

 


Sevgili hemşirem Evren'in pek bi sevgili validesinden gelince talep, hemen oturdum keçe tezgahımın başına. Talebin içeriği kısa ve net. Kapı süsü olacak ama yılbaşı temalı olmayacak, gerisi tamamen sanatçının hayal gücüne bırakılmış. :))

Tasarımın açık uçlu olması hem çok güzel hem benim gibi bünyelerde biraz zorlayıcı. Hemşire desen benden beter. Malzeme ve tasarım fikirleri uçuşuyor havada; öyle mi olsa, bu da mı olsa, ay bak bu da şahane, yok artık onu da yapamam şeklinde uzayıp gidiyor diyaloglar. Lakin Yamuk Yıldızın yamuk kenarı tepemde sallanıp duruyor, "Şaşkııııın" diye fısıldıyor "ne çabuk unuttun beni?"

Yıldız yamuk, yıldız haklı. Kendisini ve evde teşhis mükemmeliyetçi - detaycı iş yapma bozukluğu sendromumu artık törpülemeye çalıştığımı daha yeni anlatmışım (tıkla gelsin). İki arada bir derede, hop yine baştayım.

Hemen bir mesaj atıp hemşireme "tamam" diyorum, "olaya noktayı koyuyorum. Bundan sonra ne sen bir fikir ve malzeme önerisiyle geliyorsun bana, ne de ben sana foto yollayıp soru sorup, fikir alıyorum. Yoksa bu iş mümkün değil bitmeyecek. Anlaşma ikimiz için de bağlayıcıdır. İş bitiminde görüşürüz." Emojileşip anlaşıyoruz. Arada ben ona ihtiyacım olan bir malzemeyi soruyorum en fazla ama fikir almak için değil de "sende var mı" babında. O da eksik olmasın, sabah ilk iş kapımda. :))

Taban malzemesini "tam sana göre bir şey var elimde" diyerek sağ olsun daha önceden getirmiş hemşirem. Krem üzerine turuncu, iki kat halinde sarınca formunu buluyor. Çiçek yapımı için bir sürü Yutub videosu izlemişim ama senelerdir yapadurduğum kurabiyelerim, pastalarım hesabı hiç birini orijinal tariflerindeki gibi yapamıyorum. Hatta kimini zaten tamamen yanlış hatırlamışım, bambaşka bir şey çıkmış ortaya. Varsın olsun, buna da Şaşkın model deriz. Hoş, nasıl yaptığımı hatırlayabilir miyim bir daha, orası meçhul. 

"Bir gün işime yarar kutumdan" benim adamla daha flört ederken, Antalya'dan aldığımız, mıknatısları düşmüş iki minik kaplumbağa, kırmızı bir yılbaşı dalı, bir melek, yeşil bir tül ve en son da minik bir nazar boncuğu ileri dönüşmek üzere çıkıyor. 

Gerisi yine teknik taktik yok bam bam bam usulü akıp gidiyor. Bir tek mavi kuşu monte etmek kalıyor ama o kısım daha kafada tam oturmuyor. Sabah hemşireden gelecek malzemelerden belki bir şey çıkar diyerek uyumaya gidiyorum.

Sabah gözümü açtığım anda odadan önce eksik parçayı görüyorum zihnimde. "Ağaç dalı tabii ki" diye haykırıyorum içime içime. "Yüce Matrix'im, Sahibim herşeyim, şimdi şen microsleep* mi yaptırdın yokşa bana şen. Tişikkirler." diyorum ve Küçük Ergen'i okula postalar postalamaz işe koyuluyorum. 

Ağaç dalı hazır, mavi kuş üzerinde,  hemşireme "yapamadım bi başıma, gel beraber yapalım" dediğim askı işi de tamam. Bittiğini anons etmek için fotoğrafını çekmek üzere asıyorum duvara. 

Çektiğim her fotoda bir eksik tespit edip, tamamlamaya gidiyorum. "Minik, kahverengi, ağaç bi boncuk lazım şuraya" dediğim dördüncü tur sonunda sağdan sağdan bir ses duyuyorum. 

"Yine La Sagrada Familia'ya bağladın işi Şaşkın Hanıııım. Bırak artık o iğne ipliği elinden."

Yıldız hala yamuk, hala haklı. Bitiş anonsunu duyan Masterchef adayı pozuyla elimi malzemelerin üzerinden çekiyor; son fotoğrafı jüri üyelerime göndermek suretiyle işi mühürlüyorum.


Okumak istersen:

Şimdi Reklamlar - 07.12.2021

Keçeden İşler - 05.06.2020

(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben...

Microsleep: Albert Einstein ve Salvador Dali'nin de yeni ve yaratıcı fikirler üretmek için kullandıkları, çok kısa süreli bir uyku yöntemi imiş.  Şurada daha detaylı anlatmışlar: Tıkla üzerine gelsin.

La Sagrada Familia: Namı diğer "bitmeyen kilise". 1882'de bi başlamışlar yapmaya, gel gör hala bitmiyor, bitemiyor.  1883'de Gaudi ben yaparım bunu diye el atmış olaya ama 1926'da tramvay altında kalıp rahmetli olana kadar da bitirememiş. O gün bugündür yapıyorlar. En son pandemiyi bahane edip 2026'dan sonraya kalır tamamlanması demişler. Valla ben kendimi kurtardım gibi, darısı onların başına. :))


12 Aralık 2021 Pazar

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 5


ÖNCESİ

Ağustos böceği misali ortalarda dolanırken, sınavlara sadece 8 gün kaldığını ve ders çalışmak namına çok da bir şey yapmadığımı fark etmiştim. 

Sahip'in soğuk nefesi ensemde, "Okeeey, okeeey hiç paniğe mahal yok Şaşkın" dedim "anlaşıldı, B Planına geçiyoruz. Motor İşi yapacağız."

***

Filmi burada biraz daha fazla geriye alıyoruz. Yıl 2005. Otuzu devirmiş, üzerine de bir eklemişim lakin motorlusu, motorsuzu, ikilisi, dörtlüsü; tekerlek bana hala icat olmamış. Değil otomobil, bisiklet bile kullanamıyorum (ha laf aramızda hala da kullanamıyorum ama bunun şu anki konumuzla alakası yok. Matrix'teki Sahip nedense bu konuda güncelleme vermemeye yeminli.). Yeni de bir işe girmişim akaryakıt sektöründe. Akaryakıt, motor yağı neyin satarken ehliyetimin olmaması da göze batıyor haliyle. Sevgili müdürümün gazı ve muhabbetçi bir taksici abimizin tavsiyesiyle sonunda bir ehliyet kursuna yazılıyorum. 

Önce teorik dersler başlıyor. Trafik Bilgisi ve İlk Yardım dersleri sıkıcı olsa da tahammül edilebilir ancak Motor dersi yok mu, işte ona bir ders ancak dayanabiliyorum. İlk arada gizlice sıvışıyor bir daha da bu derse uğramıyorum. 

Teorik sınavlara iki gün kala bulup bulabileceğim ne kadar eski sınav sorusu varsa bulup çıkarıyorum ve gizli silahım demo versiyon Mega Hafıza* bilgimle depoluyorum cevapları beynime.

Motor sınavından tamı tamına 98 puan ile geçiyorum. Üstelik derslerine bizzat devam ettiğim diğer ikisinden daha yüksek bir puanla. Direksiyon sınavından ikinci turda geçiyorum ama bunun da konumuzla alakası yok. Hem öyle bir kaç saatlik direksiyon kursuyla ehliyet mi alınır canım? Ben aslında onu protesto etmek istemiştim. jdksjfkasdjgks *

Tabii o vakitler tevellüt de, beyin hücreleri de daha genç. Yaşın üzerine on altı tane daha eklemişim. Beyin hücreleri desen kimini erken menopoza, kimini minnak bi kanamaya, kimisini haşimotoya  hediye etmişim; adı batasıca migren hani bana hani bana demiş, bir miktarını da sağa sola çarpıp durmak marifetiyle eksiltmişim. Yetmez ama Matrix vermiş belamı, harddiskte kalan boş alanı da gerekli gereksiz ne bulduysam yükleyip doldurmuşum. Üstelik uygulanacak ders sayısı da dört bu defa. 

Hızlıca durumu tekrar gözden geçiriyorum:

Teknik: Motor İşi. Tüm branş derslerinin son beş yılda çıkmış sınav sorularının üzerinden iki tur geç. Kalan vakitte de yapabildiğin kadar çok deneme sınavı yap. Cevaplar için gizli silahını kullan, demo versiyon mega hafızala. Tüm bunlara yer açmak için harddiskte temizlik yaparken, sakın ola motor becerileri silmeye kalkma, onlara daha çok ihtiyacın olacak. 

Hedef: Mümkünse 50, değilse minimum 40 alıp, işi finallere taşımak.

Teknik ve hedefimi belirledikten sonra başlıyorum soru ve cevapları kodlamaya:

"Yulaf salkımındaki ortalama başakçık adedi nedir?"

Eveeet şıklatıyoruz parmacıkları, ver tempoyuuu... Atmışşşş, yetmişşşş.... Havada yüüüz, karada yüüüüz...

"Bira yapımında kullanılan arpanın özelliği nasıl olmalı?"

Akşama Ne Yesek, Pide Desek - Ne diyeyim sana ilk harflerime baksana: Arpanın Nişastası Yüksek, Proteini Düşük olmalı.

(Eğlenceli Gerçek: Alman biralarının yapımında kullanılan arpanın rengi beyaz olmalı.)

Derslere göre karışıklıklar da olmuyor değil. Misal soru Tarla Bitkileri sınavında gelirse patates bir "uzun gün" bitkisi, lakin Ekoloji ve Çevre Bilgisi sınavında geliyorsa "kısa gün". Neden, mantık sorgulama (biliyorum yaparsın) bilgiyi al, işle, bas geç. Zira her sınavda dersin kendi kitabındaki bilgilerden mesulsun ve en azından şimdilik bunun için yapabileceğin bir şey yok.

"Latince ismi nedir" soruları var bi de. Oturup hepsini ezberleyemeyeceğine göre burada biraz market Rumencesi bilgimden ve biraz da isim benzerliğinden yola çıkabilirim gibi görünüyor şimdilik. Alba beyaz demek Rumencede, öyleyse beyaz dutun Latincesi Morus alba. Allium cepa da soğanın Latincesi olsa gerek, ceapa değil miydi bizim soğan? Cucurbitaceae grubu sebzesi olsa olsa acurdur ama sen sen ol batatası gördün mü patatestir bu diye atlama hemen. Ipomea batatas tatlı patates oluyor olmaya da kendisinin şekli şemali ve Türkçe adı hariç bizim patates (Solanum tuberosum, onu da tüberkülozdan hatırla) ile alakası yok.

Mendel konusu aslında pek güzel, pek merak gıdıklayıcı. Lakin detayını okuyup çalışmaya vakit yok. Lise Biyoloji bilgisi esaslı atmasyon ve örnek sorulardan birinin çıkmasına duacıyız yöntemini kullanacağız. 

Böyle böyle çözüp dururken soruları, sayılı gün de rüzgar gibi geçti gitti... 

Devam Edecek... 


Beklerken öncesine de bi göz atmak istersen:

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm I

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm II

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm III

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm IV

İzlemek istersen:

Mixtape - Bunun da konumuzla hiç ama hiç alakası yok. Hafta sonu Küçük Ergenim'le izledik ve çok beğendik. Gündemin saçmalığı ve ağırlığından bunalanlar için pamuk şekeri tadında, yepisyeni bir Netflix filmi. İsmini manasızca Kırık Kaset diye çevirmişler Türkçe'ye ama Karışık Kaset olmalı aslında doğrusu. Gençler de sevecektir ama karışık kaset doldurtmuş, parmağıyla kaset bandı sarmış ve Geleceğe Dönüş filmini sinemada izlemiş bizim nesil için ayrı tadlar var bu filmde.  

(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben:

* Motor İşi: Bunları hep geçen ders işledik sevgili validem. Olmadı mı? Bak buraya tıklıyorsun hooop geçen derstesin. :)

jdksjfkasdjgks: Harfleri böyle parmağına geldiği gibi, manasız manasız diziyorsun arka arkaya. Random smile yani "rastgele gülme" oluyor. O kullanmaya bayıldığın emojiler var ya, onların yerine kullanılan bir çeşit gülme efekti. 

* Mega Hafıza: Yıllar, yıllar önce bıyıkları kendinden meşhur, boynunda kocaman kocaman madalyaları ile ekranlara çıkıp bize çok özel hafıza teknikleriyle İngilizce öğreteceğini iddia eden bi Melik Duyar kişisi vardı da bu Mega Hafıza da onun yönteminin adıydı. Bir de demo programı vardı, yayınlanır dururdu tv'de. İtiraf ediyorum "poster iti" olarak kodladığı "posterity" (gelecek kuşak) kelimesini o programda öğrendim ve bir daha hiç unutmadım. :))

Harddisk: Bilgisayar, telefon gibi aletlerde veri depolamaya yarayan aygıt. Hani o şen kızlar, dul kızlar ve daha bilimum kızlar vatzap gruplarından gelen fotolar ve videolarla telefonun hafızasını dolduruyorsunuz da bi süre sonra alet doğru dürüst çalışmıyor. Sonra o dosyaları silmek için Küçük Ergen'i görevlendiriyoruz ve o da ortama fırtına gibi dalıp ne var ne yok siliyor ya. İşte burada beynimin veri depolama aygıtı, yani "hafızam" oluyor kendileri. Lakin beynimde yer açmak için gereksiz bir takım bilgileri silmeye kalkarken dalıp da hareketle ilişkili motor becerilerimi silmeyeyim de sonra altım bezli dolaşmayayım vaktinden önce diye de uyarıyorum kendimi. :))

Eğlenceli Gerçek: "Fun Fact" İngilizcesi, ilginç ve eğlenceli mini mini bilgiler oluyor kendisi.


9 Aralık 2021 Perşembe

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 4


ÖNCESİ

🎶 🎶 🎶
Oysa iç sesimi dinleyip ben seni seçmiştim
Emeklilikte organik tarım yaparım istemiştim
Tam dersleri çalışmak üzereyken
Sınavları da geçerim derken
Genel Biyoloji dersiyle yıkıldı dünyaaaam
Endo-plazmik-retikuluuuum
Endo-plazmik-retikuluuuum
Bir anda gözlerim karardı
Bu dersle nefesim daraldı
Endo-plazmik-retikuluuuum*
🎶 🎶 🎶

Oda karantinasında ders çalışmaya çalışan Şaşkın bir yandan da seçiminin gerçekleri ve sonuçlarıyla yüzleşmekteydi.

***

İyi hal indirimi artı negatif pcr ve kolonya testi sonucuyla 10. günde çıktım karantinadan. O dört gün daha olsa o-hoo daha ne çok ders çalışırdım ben de, işte hem hayat bekliyordu hem de Küçük Ergen kapının önünde, elinde tahliye kağıdıyla odasını boşaltmamı.

"Yine de iyi çalıştım canım" dedim kendimden emin. "En azından Bireyler Arası İletişim'den ve Almanca'dan geçersin. Ha az zorlarsan Bahçe Tarımı bile tamam. Diğerleri için de daha vakit çok."

Odadan çıkıp, kaldığı yerden hayata karıştım. Aradan bir kaç gün geçmişti ki canlı online derslerin başladığını, hatta bazılarında ilk dersleri kaçırdığımı fark ettim. "Olsun" dedim, "bak canlı ders kayıtları var, oradan açar izlersin kaçırdığın dersleri."

Multitaskingimin* doruklarında; bir yandan akşam yemeği için sebzelerimi yıkayıp doğrarken, öte yandan bana eşlik etmesi için açtım ders kayıtlarından birini.

Hoca ders anlatmaya çalışıyor ama fantastik de bir ortam var aşağıdaki sohbet bölümünde. Ben onca zaman kendimi ders çalışıyormuşum sanırken, orada ders notu paylaşalımcılar, çalışma vatsap grupçuları var; dur duraksız yazışıyorlar nasıl ciddi, arada Admin'den ayar yiyorlar "kişisel bilgilerinizi paylaşmayınız" falan diye, sorular havada uçuşuyor. 

Baktım ortam baya bi ciddi ve ben elimdeki sebze bıçağı ile bozuyorum ortamı, çıkıverdim daha müsait bir zamanda tekrar denerim dilek ve temennisi ile sanal sınıfımın ilk dersinden.

On günlük esarette yapacak bir sürü iş birikmiş evde; hele biraz onlarla ilgileneyim, derslere yine geri dönerim dedim. Ütü yapmamak için ders çalışma, ders çalışmamak için ütü yapma paradoksunu keşfettim. Netfilis'te bi mini dizi daha bitirdim. Dilek ve temennilerim lafta kaldı; ne canlı, ne cansız hiç bir derse girmedim. 

Ağustos böceği misali ortalarda dolanırken "nasıl olsa vizelere daha çok var"dan "Aman Tanrım, sekiz gün kalmış"a nasıl geldim, anlamadım.

Yetmedi, Ekoloji ve Biyoloji'ye aslında sadece şöyle bi göz atmış olduğumu, Tarla Bitkileri dersini ise küllüm unutup, hiç mi hiç çalışmadığımı fark ettim.  

Matrix'teki Sahip'in soğuk nefesi ensemde, "Okeeey, okeeey paniğe mahal yok Şaşkın" dedim, "anlaşıldı, B Planına geçiyoruz. Motor İşi yapacağız."

Devam Edecek...


Beklerken öncesine de bi göz atmak istersen:

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm I

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm II

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm III

Şarkının Orjinalini dinlemek istersen:

Barış Manço'ya sevgi, saygı ve özlemle... Domates, biber, patlıcan

(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben:

* Multitasking: Aynı anda birden fazla işi yapmaya çalışmak. Sizin jenerasyonun pek bi sevdiği "eli işte gözü oynaşta" tabirinin "eli başka, gözü başka işte" versiyonu. 

* Motor İşi: Hani şu soygun yapmak için mini mini arabalarla trafiği birbirine kattıkları, yöntemin ve aynı zamanda filmin adına da "İtalyan İşi" dedikleri film var ya, işte ona gönderme.


7 Aralık 2021 Salı

Şimdi Reklamlar

 


Yok öyle tekmili birden 6 kısım Şaşkın'ın AÖF maceraları. Netfilis mi canım burası? Şimdi reklamlar. :))

Epeydir aklımda olan ama bir türlü başına oturamadığım projelerden biriydi bu kapı süsü aslında. Baktım bu ara yaratıcılığımın doruklarındayım, boşa akıp gitse miydi yani paçalarımdan? 

Biraz hemşiremin dürtüklemesi, biraz da sevgili komşum Zeugma'nın ara gazıyla açtım oturdum keçe tezgahımın başına. 

Tamam proje epeydir kafamda ama nasıl yapacağıma ilişkin bir fikrim de, planım da yok henüz. Daha önce de anlatmıştım şurada; dikiş konusunda bende teknik taktik yok bam bam bam

Tepeme çıkmaya, malzemeleri bırkalamaya çalışan kedileri hem ortamdan hem de birbirlerinden uzaklaştırıp dalıyorum malzemelerin arasına. Hele bi başlayayım Türk usulü, istim arkadan gelir.

Sadece ilk kapı süsü denemem olmayacak hem de bir ileri dönüşüm çalışması olacak aynı zamanda. Bu nedenle benim için önemi büyük.

Atmıyoruz arkadaşım o sizin çer çöp dediğiniz çikolata, ambalaj kurdelelerini, kopmuş boncukları, dağılmış anahtarlık parçalarını ve daha nicelerini (koca beye subliminal mesaj verildi). Tamam kabul ediyorum, biriktirirken azcık sıkıntı yaratıyor ama dünyanın bir köşesinde, çöp yığınlarına yenisini eklemektense bir gün böyle başka bir bedende can bulabiliyorlar işte.  Yeter ki iste! Netfilis'te Broken belgeselinin Geri Dönüşüm Yalanı bölümünü izlediğimden beri dünyanın geleceği ile ilgili kabuslarıma kabus eklenmiş durumda. Okyanusta bir damla gibi görünse de çabalarım, her biri bana göre birer deniz yıldızı.

Kurdele kutusundan iki tane kurdele buluyorum. Biri iki sene önce Küçük Ergen'in Bükreş'teki bir yılbaşı kermesinde, kendi parasıyla katıldığı yılbaşı çekilişinden kazandığı dev alpakadan hatıra. Eve gelir gelmez boynundan çıkarıp kenara atmış, ben de kendisine bayılıp "bir gün işe yarar kutuma" koymuştum hemen. Diğeri daha da eski. Seneler evvel Almanya'dan aldığım bir battaniye ya da kırlente sarılıydı sanki. O da bugüne kadar yaşamayı başarmış.

Geçen sene bu iş için aldığım strafora sarıyorum ikisini de ama strafor büyük, yeterli gelmiyorlar. Ama nasıl da güzel oldular birlikte, ille de kullanmalıyım bu ikiliyi. Çözüm yine "bir gün işe yarar kutusu"ndan çıkıyor. Bizim Küçük Ergen daha Küçük Ördek bile değilken hediye gelen bebek kapısı süsü oracıkta duruyor hala. Boyutu da uygun mu uygun. Tekrar kullanabileceğimi düşündüklerimi bir kenara ayırmayı ihmal etmeden üzerindeki tüm malzemeleri söküyorum. Bir kaç deneme sonrası nihayet istediğim formu yakalıyor; iskeleti kaplama ve sabitleme aşamasını tamamlıyorum.

Sırada üzerini süsleme var. Hangi motifler olacak, ne sıklıkta yerleştirilecek? Kafada bir takım fikirler var ama hiç biri tam oturmuyor yerine. Zaten en uzun, en vakit alıcı kısmı burası benim için. İnternet bu konuda derya deniz ama birebir kopya yapmak da istemiyorum. Geçen seneden kalma yılbaşı motif kalıplarını bulup çıkarıyorum. Kesmek için bu kalıpları kullanacağım ama üst süslemeleri akışına bırakıyorum. Biliyorum ki akışına bıraktığımda her bir malzeme yerini bulacak.

Eski sarı bir kurdele parçası çam ağacının süslemesi oluveriyor. Geleneksel Romanya motifleri ile süslenmiş bir kurdele parçası da duvar askısı. Bu tepeye büyük bir boncuk lazım, hemşireye sorsam acaba var mıdır onda? Derken boncuk da değil dikiş kutusunun içinden çıkıveriyor büyük bir tahta boncuk. Tam da bu iş için sanki özenle saklanmış. Motiflerin içine doldurulacak elyafı da eski bir yastıktan çaldı mıydım tamam.

"Bizim sorunumuz fazla mükemmeliyetçilik" diyorum, arada yazıştığım hemşireme. "Detaylarda boğulup, hatalara gereğinden fazla takılıyoruz. Halbuki biz söylemesek kimsenin gördüğü bile yok o mini minicik hatayı. Misal Benim Adam yalayıp yutmuş senin pizzayı, oh oh oh ne şahane diye diye, sen hala 'ama yığaaa sucukları kurumuştu'. Bizim bundan kurtulmamız gerek" diye de bir yanda konuyu örneklendiriyor,  öte yanda yamuk kestiğim yıldızı çam ağacı motifinin üzerine dikiyorum içime içime atar gider yaparaktan. "Yamuksa yamuk, gerçek hayatta çok mu düzgün yani. Bu işi artık bugün, burada çözeceğiz ve işe bu yıldızla başlayacağız Şaşkın!". Biliyorum ki normal bir Şaşkın o minicik yıldızı mükemmel olana kadar keser de durur aksi taktirde.

Teknik taktik yok bam bam bam... Gözümü yumup mini mini hatalara, küçümen çarpıklıklara; tamamlıyorum, içimde başarmanın gururu, nihayetinde....


Okumak istersen:

Keçeden İşler - 05.06.2020

İzlemek istersen:

Broken - Netflix

(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben...

Subliminal mesaj: Kızım sana söylüyorum kocacım sen anla oluyor hikayemizde.




6 Aralık 2021 Pazartesi

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 3


ÖNCESİ

HES kodumda var bir kilit 
Olmuşum kim-olduğunu-bilirsin-sen pozitif
Otur Şaşkın derslerinin başına
Boş boş geçmez bu karantina

Küçük Ergen'in odasına çökmek suretiyle yerleşmiş; hayat sana ders çalış diyor, çalış Şaşkın çalış ara gazıyla oturmuştum bilgisayarın başına.

***

Küçük Ergen'in odasına bir güzel yerleştikten hemen sonra derslerimle tanışmak için bir heves Ekampüs'e giriş yaptım.

İlk dönem altı tane dersim var: Almanca, Bahçe Tarımı I, Bireyler Arası İletişim, Ekoloji ve Çevre Bilgisi, Genel Biyoloji ve Tarla Bitkileri I.

Dersler alfabetik sıraya göre dizilmiş sayfaya. Yabancı dilde İngilizce'ye muafiyet hakkım var aslında ama işte denizde kum biter, bizim Şaşkın'da çelınc* bitmez. Yaz kızım Şaşkın'a bi Almanca dersi oradan. Kaç senedir nadasa yatırmışım, az pası silinsin, canlansın di mi ama? 

İlk ünitelerin kolay olacağını düşünerek ilk sıradaki Almanca'yı es geçtim ve sıradan devam ederek Bahçe Tarımı dersini açtım.

Uuu dostuuum AÖF yapmış ki ne yapmış. Kitap desen html'si, pdf'si, seslisi, epub'ı derken dört farklı formatta. Bütün kitabı açmak istemedin mi, peki o zaman al sana ünite pdf'leri, o da mı olmadı buyrun ünite özetleri. Gel vatandaş gel, infografik var,  konu tabanlı video var, canlı ders kayıtları var, etkileşimli içerik var... Bi de benim gibi kestirmeden dolaşıcılar için sorularla öğrenelim, alıştırmalar ve çıkmış sınav soruları da koymuşlar. Daha ne olsun?

İlk ders, ilk heyecan... En ciddi öğrenci pozisyonumu aldım, kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. Ünite 1 -  Bahçe Bitkilerinin Tanımı ve Sınıflandırılması. Daha ikinci sayfaya gelmiştim ki tablolar başladı. Meyvenin türü, botanik adı, takımı, familyası, türü, anavatanı, ebesi... Dedim buralar hep ezber, bunlar az dursun burda ben bi sonraki derse bi bakayım, o nasılmış?

Biraz yürüsem mi ben ya yürüyüş bandında? (Evde Teşhis Dikkat Eksikliği Sendromum İç Ses)

Sıradaki ders Bireyler Arası İletişim. Dedim ya burası bizim tükkan, o iş cepte. Çıkmış sorulara bi bakarım sonra olur biter. 

Netfilis'e mahçup zevkim* You'nun üçüncü sezonu gelmiş. Bi bölümcük izlesem... (Evde Teşhis Dikkat Eksikliği Sendromum İç Ses)

Sıradakiii...

Ekoloji ve Çevre Bilgisi. Şöyle bi konu başlıklarına ve içeriklerine baktım. Beni aldı bi kaşıntı. "Suyun azı karar, çoğu zarar. Sıcaklığı da abartmanın alemi yok. Hızlı rüzgar cık cık, hafif rüzgar şak şak." olma mıydı, olsa da bize yetme miydi? Peki bütün bu konular da neyin nesiydi?

Bi bölüm daha You izleyebilirim bence... (Evde Teşhis Dikkat Eksikliği Sendromum İç Ses) - SEZONU BİTİRDİ

İki iletişim sorusu çözeyim de az havamı bulayım bari diyip geçmiş sınav örneklerinden birini açtım. Demez olaydım! İlk testte bir sürü yanlışım çıkınca utançla bir tane daha yaptım. Yanlış sayım yeni testte azalacağına arttı. Tamam bin yıl önce mezun oldun da, bu kadar da olmaz, bu ne rezalet Şaşkın? Bak millete anlatamazsın sınavda da bu sonuçları alırsan, rezil rüsva olursun dedim ve oturdum ünite ünite konuların üzerinden geçmeye başladım.

Kitapta şöyle bi örneğe denk geldim, serde Anadolu İBF'lilik var, bilemedim gülsem mi ağlasam mı yar:

            "Dünyadaki iletişim, bilimkurgu filmi Yıldız Savaşları’ndaki (Star Wars) Kaptan Spock’ın yaptığı gibi, bireylerin kafasına dokunularak kurulabilseydi tüm iletiler, bir beyinden diğerine kusursuzca aktarılabilirdi. " 

Alien'deki Mad Max değil miydi o yahu, ufak bi karışıklık olmuş sanki? :))

Aaa Julia Roberts'ın mini dizisi mi varmış? (Evde Teşhis Dikkat Eksikliği Sendromum İç Ses) - DİZİYİ BİTİRDİ 

Peki ya Genel Biyolojide ne varmış diye bakarken bana baştan aşağıya bi titreme geldi, bileklerimi kokusunu almadığım kolonya ile ovalamaya başladım. 

Domates, biber, patlıcan ekicem sanan Şaşkın'a Mendel ve bezelyeleri şoku!

"Sana elma bahçesi vadetmemiştim Şaşkın. Ne bekliyordun ki?" diye ünledi Matrix'ten yankılanan iç sesim.

Tamam itiraf ediyorum "domates, biber, patlıcanı" şimdi cümle havalı olsun diye uydurdum da ben aslında o kadarını bile düşünmemişim, hatta hiçbir şey düşünmemişim ya bu bölüme kayıt olurken! "Bi gelecek tarımda" var elimizde, gerisi öğrenci kayıt işleri. OMG Houston, we have a problem!

***

- Alo... Açık Öğretim Fakültesi Öğrenci İşleri mi?

- Evet, buyrun nasıl yardımcı olabilirim?

- Yeni kayıtlara "bir kereye mahsus olmak üzere pişmanlık değişimi" gibi bi uygulamanız yok mu acaba? Hani "ben ettim siz etmeyin, gelin şu bölümü şöyle daha esnek, biraz da gevşek bi bölümle değiştiriverelim" kabilinden. 

- Maalesef Şaşkın Hanım, kampanyalarımız kayıtlarımızla sınırlı...


Devam Edecek...


Beklerken öncesine de bi göz atmak istersen:

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm I

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm II

İzlemek istersen:

Homecoming - Amazon Prime

You - Netflix

(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben... Bu ne ola ki dersen:

* Çelınc: "Meydan okuma" anlamına gelen İngilizce "challenge" kelimesine gönderme.  

* Mahçup zevk: Aslı "guilty pleasure" ve "suçlu zevk" bire bir Türkçe'ye çevirisi. Türkçe'de "mahçup zevk" diye kullananlar da olmuş. Mahçup kelimesi buradaki anlamı bence çok karşılamasa da daha romantik mi geldi ne, onu kullanmayı tercih ettim. :))  Kişinin aslında toplum genelinde kötü, saçma, garip vb olarak kabul görmüş bir filmi, tv dizisini ya da şarkıyı böyle kaçamak kaçamak, hani biraz da keyif alarak, gizlice izlemesi/dinlemesi ya da sağlıksız ama çok da sevdiği bir gıdayı (jöleli şekerlemeler kalp ben) yiyip/içmesi durumu olarak tarif edilebilir anlamı da. 


3 Aralık 2021 Cuma

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 2



ÖNCESİ

...
Ben şarkımı söyler, "ha bugün, ha yarın, oldu olacak yarından da yakın, ders çalışmaya başlaman lazım a Şaşkın" nameleri dilimde dolanıp dururken müdahale, iç sesim sandığım, Matrix'teki Sahip'ten geldi.

- Bana bak Şaşkın, o kadar konuşup zırladın. Ben yoğmuşum da, güncelle beni Sahipcim de... Ben de "peki o zaman bir şans daha Şaşkın'a" diyerek Büyük Patron'la müzakereleri yaptım, son bir güncelleme daha aldım sana. İşe de artık-yoğmuştur-üniversite-bölümünü gelecek vaadeden bir bölümle güncelleme ile başladım. Ya sen ne yaptın? Hala bi aylaklık, bi ciddiyetsizlik, bi kendini bilmezlik. Otur oturduğun yerde ve ders çalış! Yoksa biliyorum ben sana yapacağımı..."

Dedi ve "koku yeteneğimi" devre dışı bıraktı.

***

Filmi burada bir kaç gün öncesine sarıyoruz. İki gün kadar süren hafif bir burun tıkanıklığı ve hapşırık nöbetinin nedenini bir kaç gecedir kendini kolumun altından yukarı, neredeyse ağzımın içine kadar sokmak suretiyle yerleştiren, yaşı minnak, kendi azman kediciğimiz, ailemizin küçük canavarı Yuki'ye bağlı alerjiye; bir gün kadar sürüp geçen hafif bir hasta mı oluyorum ben hissiyatını da buz gibi havada kapı pencere açık uyumaya bağlamışım. İki antihistaminik, iki parasetamol derken zımba gibi de kalkmışım ayağa. Ne hastalık emaresi kalmış ne burun tıkanıklığı. 

Sabah ilk iş koştum mutfağa. Bir gün önceden fermente olması için hazırladığım çiğ karabuğdayları artık ekmeğe dönüştürmem lazım. Fermente işlemi daha önceden bildiğim, yaptığım bir şey değil. Tarif takibi ve ekmek yapımı desen, yeteneğimin boyutlarını şuralarda bak hep anlatmışım.

Ama tarifi defalarca izlemişim; kararlıyım, biliyorum bu defa başaracağım! Deneye deneye olmayacağını sonunda kabullenip, pes ettiğim yoğurt mayalama maceralarımda kullandığım örtüye özenle sardığım, fermantasyon sürecini çoktan tamamlamış olması gereken, çiğ karabuğdaylarımı çıkardım. Tarifin sahibi tatlı tatlı anlatıyor böyle "sürecin sonuna doğru ekşimsi bi koku geliyor, bu normal" diye ama benim karabuğdaylarda değil ekşimsi, hiç koku yok. "Tabii yaaa, hava soğuktu ya, üşüdü benim karabuğdaycıklarım, aktive olamadılar gariplerim" diye teşhisi koydum en araştırmacı geliştirmeci, en bilmiş halimle.  Kendi dediğime baya bi ikna olduktan sonra, "ziyan olmasın yavrucaklar, fermente olduğu kadar artık" diyerek tarifin sonraki adımlarını da tamamlayıp, müstakbel ekmeğimi fırına attım. Tarifin iki saatlik bir pişme süresi var. Yine tarif sahibinin minnoş minnoş betimlediği "fırında pişen o sıcacık ekmeğin mis kokusuyla, tüm eve yayılan hoş duyguların" heyecanıyla beklemeye koyuldum. 

🎶  🎶🎶

Saat birrr, yoksun... 
Bir buçuk, yook... 
Bir kırkbeş, iki, hadi pişti
pişecek ekmeek
Ve belkiiii, kim biliiir? 
Teeest yaptırırım.
Pozitif çıkar
Oturur ekmeğimi yerim
Tadı da gelmez
Veee belkiii, kim biliiiiirrrr... *

🎶 🎶 🎶 

Bu fermantasyon kesin olmamış bak, pişerken de koku gelmiyordan, laaan yoksa adı batasıca, evlerden ırak Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen mi oldum bene geçişim, evde koku veren asetonu, çamaşır suyu, yumuşatıcısı, ne var ne yoksa burnuma dayayıp, hiç birinin kokusunu alamayınca oldu.

Sonrası test yaptır, sonucu beklerken bir kaç gün önce görüştüğümüz küçük kız kardeşten gelen "test yaptırdım, pozitif çıktım ben" telefonu, ardından bu defa laboratuardan gelen "pozitifsiniz, hadi size geçmiş olsun" mesajı ile başlayan çılgın bir telefon trafiği, 14 gün karantina, istiklal marşı ve Küçük Ergen'in odasına çökme yoluyla kapanış.

Sen kalk pandeminin en alevli zamanında uluslar arası ev taşı; sıfırdan ev kur, bu sırada girip çıktığın yerlerin ve eve girip çıkanın haddi hesabı olmasın ama tüm bu süreçte değil hastalanmak, bir kez test bile yaptırmak zorunda kalma. Sonra böyle en olmayacak zamanda, ilk defa yaptırdığın testin pozitif çıksın. Tam Şaşkınlık hareket. 

Neyse ki, Türeci & Şahin çiftinden binlerce razı olsun; yaş haddimi doldurur doldurmaz açmışım kolumu, olmuşum kapı gibi çift aşımı. Koku kaybı dışında çok şükür hiçbir semptomum yok, maşallah yediklerimin tadı, tuzu, iştahım bile yerinde ama evdekileri riske atmamak için yapacak bir şey yok, ben yukarıda onlar aşağıda, karantina şartlarında geçireceğiz bu iki haftayı.

Fırsat bu fırsat, boş boş geçmez bu karantina; hayat sana ders çalış diyor, çalış Şaşkın çalış ara gazıyla oturdum bilgisayarın başına.

Devam edecek...


Gelecek bölüm:
Domates, biber, patlıcan ekicem sanan Şaşkın'a Mendel ve bezelyeleri şoku!


Beklerken bi göz atmak istersen:

Önceki Bölüm: Şimdi Okullu Oldum - Bölüm I

Kaygısız Çırak

Dinlemek istersen:

* Nazım Hikmet ve Zülfü Livaneli'ye saygıyla. Saat Dört... Yoksun

Denemek istersen:

Fermente Karabuğday Ekmeği Tarifi



1 Aralık 2021 Çarşamba

Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 1

Tam kaldır bak kafayı azıcık, hemen yukarıda ve hatta hemencik sağ sütunda yazdığı; yakından tanıyanların da fevkalade iyi bildiği üzere "merak" bu Şaşkın'ın en meşhur özelliklerinden biri.

Bir "hayat ki merak ettiklerimi öğrenmek için çok kısa", o zaman hiç durmadan öğrenmek lazım...

Öyle çocukluğumuzun meşhur Meraklı Melahat'ı gibi, kim-kiminle-ne yaptı-kim gördü-ne dedi tarzı bir meraklılık hali değil benimkisi.  Herkesin yaptığı kendine nihayetinde. Bir nevi bilgi oburluğu ve herhangi bir konuda merakım bıdıklandı mı durdurulamaz bir araştırma tutkusu. Bu bir hediye mi yoksa lanet mi emin değilim. Lakin bu türlüsü de gri hücrelerde aşırı yükleme yapmak suretiyle biraz yıpratıcı olabiliyor.  

Çok şükür ki internet çağında yaşıyoruz. Bulandan, geliştirenden her türlü razı olsun, onu Sergey, Larry benim için kodlamış canıııım Gugılım her şeyim sayesinde bilgiye erişim artık parmaklarımızın ucunda. Bu nasıl bulunmaz bir nimetse aynı zamanda büyük de bir paradoks benim için aynı zamanda. Kendimi durduramayıp o neymiş, bu neymiş diye diye her dakika gerekli gereksiz her şeyi gugıllamaktan kendimi alamıyorum bu defa da. 

Bu bitmez merak ve araştırma tutkusunu bari bir yere kanalize edeyim, getirisi de ikinci bir diploma olsun, zaten ilk diplomada yazan bölüm de artık yoğmuştu, bi güncelleme atmalı, işleyen gri hücrecikler alzaymırlanmaz ve daha bir sürü  içsel ciyaklamalar eşliğinde kendimi AÖF ikinci üniversite sistemine kayıt ettiriverdim bir süre önce. 

Bu aslında yıllardır istediğim ancak araya Romanya girince, orada sınav merkezi olmadığı için, ertelediğim bir projeydi. Yıllar içinde pek çok yeni bölüm eklenmiş sisteme. İster iki yıllık, ister dört yıllık seç beğen al listeden. Giriş sınavı stresi de yok.  Ohh miss... 

Tek sıkıntı bünyedeki diğer etken, kararsızlık. Hangi birini seçsem ki, bu güzele benziyor, yok yok bu sanki daha çok gelecek vadediyor,  yaa ama bu da çok ilginç görünüyor derken derken seçenekleri ikiye düşürdüm ya da düşürdüğümü sandım. 

Kayıtlar başladan önceki günün sabahı kendimi kaptırmış, tam gaz tempolu yürüyüşümü yaparken "gelecek tarımda" dedi bi ses aniden. "Git bak hele, kesin tarımla ilgili bir bölüm de vardır" diye de ekledi. Sağıma, soluma baktım kimseler yok. Gaipten henüz kimseyle tanışıklığım da yok, olsa olsa iç sesimdir bu, onun da bi bildiği vardır elbet dedim ve kendisini dinleyip bölüm listesine tekrar göz attım. 

            Varmış iç sesimin gerçekten bi bildiği, 

            geleceğin mesleği Tarım Teknolojileri!

            Evet, bu kesin göklerden bir işaret 

            bu bölüm okunacak, son kararım nihayet!

Kayıt için gerekli prosedürleri bir çırpıda tamamlayıp sonucu kamu oyuyla paylaştım. Tepkiler karışıktı.

- "Yaaani sen bilirsin tabii, pek benlik şeyler değil bunlar" dedi Benim Adam.

- "Harika!" dedi ve mezuniyet sonrası kariyer planlarımı sordu Ailemizin Gurusu Büyük Hemşire.

- "Çok sıkıcıııı! Daha güzel bi bölüm bulamadın mı?" dedi Küçük Ergen.

- "Güzelmiş, biz de arıcılık mı okusak? Sen cherry domates ekersin, bizim arılar da polenler" dedi Küçük Birader.

Ve bölümden bağımsız çok, çok sevinip mutlu oldu Valide Sultan. Bilirim ki oto sanayiye çırak girdim desem, o yine sevinir, kıvanırdı. Yeter ki okusun, öğrensin yaşı ne olursa olsun çocuklar!

Ben şarkımı söyler, "ha bugün, ha yarın, oldu olacak yarından da yakın, ders çalışmaya başlaman lazım a Şaşkın" nameleri dilimde dolanıp dururken müdahale, iç sesim sandığım, Matrix'teki Sahip'ten geldi.

- Bana bak Şaşkın, o kadar konuşup zırladın. Ben yoğmuşum da, güncelle beni Sahipcim de... Ben de "peki o zaman bir şans daha Şaşkın'a" diyerek Büyük Patron'la müzakereleri yaptım, son bir güncelleme daha aldım sana. İşe de artık-yoğmuştur-üniversite-bölümünü gelecek vaadeden bir bölümle güncelleme ile başladım. Ya sen ne yaptın? Hala bi aylaklık, bi ciddiyetsizlik, bi kendini bilmezlik. Otur oturduğun yerde ve ders çalış! Yoksa biliyorum ben sana yapacağımı..."

Dedi ve "koku yeteneğimi" devre dışı bıraktı.

Devam edecek...


Beklerken tekrar bi göz atmak istersen:

Olmak ya da Olmamak


Etiketler

#100.Yıl #29Ekim (1) #ağacımadokunma (1) #AilemizinGurusu (1) #anılar (7) #ArtRecreation (1) #ayrıyazılır (1) #bavulculuk (2) #benimadam (2) #BigSis (1) #bing #ai (1) #Caillou (1) #canımbabam (1) #coronatürmort (1) #Covid19Günceleri (3) #Dark (2) #dikkateksikliğisendromu (4) #doğruyazınkardeeeşim (1) #doğumgünü (3) #GameofThrones (4) #GeorgeR.R.Martin (5) #göçebe (6) #göçmenkadınlar (1) #gurbetçilik (7) #hemşire (1) #hemşirelik (6) #Hıdırellez (2) #içindenalmanyageçenyazılar (5) #İçindenAlmanyageçenyazılar (3) #içindenciddiyetgeçenyazılar (18) #içindenfilmgeçenyazılar (2) #içindenhüzüngeçenyazılar (1) #içindenistanbulgeçenyazılar (4) #içindenizmirgeçenyazılar (7) #İçindenMatrixGeçenyazılar (14) #içindenmizahgeçenyazılar (69) #içindenmutlulukgeçenyazılar (6) #içindenromanyageçenyazılar (2) #içindenşarkısözügeçenyazılar (31) #içindenşiirgeçenyazılar (17) #ileridönüşüm (2) #kafamaneredenesersekuşağı (5) #karantinahalleri (3) #Kayu (1) #kedigünlükleri (4) #kendimenotlar (8) #kim-olduğunu-bilirsin-sen (5) #küçükbirader (2) #küçükergen (9) #küçükkankam (7) #küçükördek (20) #lakap (1) #lost (1) #Marduk (2) #mercekbulut (1) #mim (10) #mindfulness (1) #mutluluk (2) #mylittlefeltstuff (4) #özürdilerimsezenaksu (1) #RIP (11) #seçmesaçmalar (1) #sevgiligünlük (1) #sevgililergünü (2) #SeziKalkavan (1) #soneryalçınlütfenbanakızma (1) #sonhavabükücü (2) #sonsuztemizlikdöngüsü (5) #şaşkın (41) #ŞaşkınınADHDGünlüğü (7) #ŞaşkınınAÖFmaceraları (10) #ŞaşkınınBayramÇelıncı (4) #şaşkınınsevgililergünüdileği (3) #şaşkınjunior (1) #şaşkınmutfakta (6) #tatil (1) #telekom (1) #uykusuzluk (1) #ValideSultan (18) #vallahidebunlarhepmizah (1) #yapayzeka (1) ArtRecreation (1)