ÖNCESİ
Sınav salonuna giriş yapmış, soru kitapçıklarının dağıtılmasını beklerken bir yandan sınıf popülasyonu ile ilgili sosyolojik gözlem ve çıkarımlar yapmaya çalışıyor, bir yandan da esrarengiz kalem kutularının sırrına kafa yoruyordum.
***
Şaşkın'ın AÖF Sınavlarıyla İmtihanı - Bölüm 2
...
Sınav kitapçıkları dağıtılırken sınav süresi iki buçuk saat olarak açıklandı. AÖF benim tahminden insaflı davranmış ve ders başı 30'ar dakika vermişti bize. Beş dersin sınavı blok olarak tek oturumda yapılacaktı.
Kürsünün tam karşısında, ilk sırada oturan kadın sınıfa girdiğinden beri kafasını sıraya gömmüş uyuyordu. Sınav gözetmeni kadının masasından kalem ödünç aldığını fark etmedi bile.
"Bak bak sabaha kadar ders çalışmış, nasıl da uyuyor" dedi gülerek önümdeki bir diğer olgun öğrenci.
"Ben aslında mühendislik okuyacaktım da önce bunu okumaya karar verdim. Bundan mezun olduğumda bin lira daha fazla maaş alacağım." dedi sınav kitapçıklarını dağıtan erkek gözetmene, arkamdaki nispeten daha genç olgun öğrenci.
"Üç ders sınavı mıydı bu?" diye sordu sınav başladı başlayacak, hala nasıl bir organizasyonun içine düştüğünden habersiz, maskesi burundan açık, kadın gözetmen.
Formlara kimlik bilgilerimizi doldurduk, geri sayım başladı. Normal bir Şaşkın'da bu aşamada bi çarpıntı başlar, bi sıcak basar, bi soğuk ter boşalır ardından. Kendimi bildim bileli yaşadığım; sınavın şeklinden, içeriğinden, önemi, önemsizliğinden bağımsız bir çeşit "sınav öncesi stresi bozukluğu" semptomu olarak. Hatta öyle bir stres ki hani şu Napolyon'un meşhur sınav korkusuyla yarışır. Misal en son sekiz yıl önce Almanya'da girdiğim Almanca B seviye bitirme sınavının "konuşma" bölümünün selamın aleyküm faslına İngilizce girişmişliğim var. "Ayyy Enşuldigung, Enşuldigung, bu sınavlar yok mu, bu sınavlar ihi ihi, bende çok şıtres mahın ihi ihi"* diye çevirmeye çalışmıştım sonra. Neyse ki anlayışlı çıkmıştı hocalar da güzel bir puan alarak tamamlamıştım sınavı. Hayır sen ki kaç sınavdan "bu kadar puan geçmeme yeter" diyip erken çıkma genişliğinde bir insansın, "öyleyse bu heyecan niye öncesinde" diye sormadım mı kendime hiç? Çok sordum elbet ama değişen bir şey olmadı.
Lakin bugün durum ilginç bir şekilde, epey bi değişik. +45 sonrası gelen rahatlık güncellemesi, sınav stresi konusunda da gelmiş belli ki. O eski halimdeeeen eser yok şimdiiiiii. Bende bir rahatlık, hem nasıl bir rahatlık. Sanki birazdan sınav değil, film gösterimi başlayacak, mısır filan yiyeceğiz, öyle bakınıyorum etrafa.
Nihayet duyduk zilin sesini, sınav başladı. Dersler alfabetik sıraya göre dizilmiş kitapçıkta. Almanca ertesi güne kaldığı için Bireyler Arası İletişim soruları var açılışta. Burası cepte nasıl olsa, en son yaparım diyerek ezberlediğim soruların cevaplarını unutmadan yapabilme umuduyla Biyoloji sorularıyla işe koyuldum. Evdeki test çalışmalarımda hunharca yaptığım sallamaları 4 yanlış 1 doğruyu götürür kuralı nedeniyle uygulayamamanın hüzünlü burukluğu üzerimde. Bahçe Tarımı, Ekoloji, Tarla Bitkileri ve en son İletişim şeklinde devam ettim.
Soruların içlerinde hatırladıklarım da var, cevabını unuttuklarım da, daha önce hiç denk gelmediklerim de, şanslı atmasyonla tutturduklarım da ve hatta mega hafızlamada patladıklarım da. Sen git tallusu Marvel'in Thanos'u olarak mega hafızala, sonra da içinde büyüklük sıfatı geçen sorunun seçeneklerinde görünce "hımmm Thanos büyük adam, o zaman cevap tallus" diye yapıştır. Üstelik bunu cevabın aslında endosperm olduğunu içten içe bilerek yap. Hay bin kunduz! Tabii bunlar olurken Murphy de boş durur mu? Derslerin birinin kitabına şöyle bir göz atarken denk geldiğim, ama "çok fazla isim var, ezberleyemem şimdi. Zaten çıksa bir soru çıkar." dediğim konudan iki soru çıktı.
Bahçe Tarımı ve Tarla Bitkileri deneme sınavlarında bitkilerin Latince isimleri soruları vardı bir de, hani market Rumencesi bilgimle cevapları yakalarım diye umutlandığım. Sen gel çayır kelp kuyruğu bitkisinin Latince adını sor. Bi de bunu Ekoloji sınavında sor. Aşkolsun AÖF'cüm. Lidl'da satılmıyordu ki hiç phleum pratense, nereden bileyim ben onun Latincesini.
Üzerimde az miktar bira yapımı ile ilgili taze bilgilerimi kullanamamış olmanın hayal kırıklığı ile sınavı tamı tamına bir saat içerisinde, iki de kontrol yapmış olmak suretiyle, tamamlayıp çıktım sınavdan. Çok saçmalamadıysam ikisi hariç 50 üzerinde, o ikisinden de 50'ye yakın bir not alabilirim umuduyla.
Sona kalan Almanca sınavı pazar günüydü ve üniversitede girecektim bu defa. Sınav sonrası da hemşirem Evren'e kahvaltıya gideceğiz. Kendisine 15 dakikada bitirir çıkarım diye artizlik yaptım, o da "tamam 15 dk da buraya gelmeniz sürer, 10'da buradasınız o zaman" diyerek zaman planlamasını yapıverdi. Dedim demeye de gece yatmadan "sınav başladıktan sonra ilk 15 dk ve son 30 dk dışarı çıkılmaz" kuralı aklıma geldi. Zaten 30 dk olan sınavdan erken çıkmam mümkün olmayacaktı aynı kural tek ders sınavında da geçerliyse. Sabah benim adam ve küçük ergenle üniversitenin yolunu tuttuk. Onlar kampüste baba kız dolanırken ben sınava girdim.
Sınavın başlamadan önce pazar sabahı, pazar sabahı ne işim var benim burda gözetmeni genç üzerimizde telefon olup olmadığını sordu bezgince. "Bu aşamaya kadar içeri soktuysam sana burda yedirir miyim o telefonu yiğidim" dedim, ama içimden. Sınav süresi bitene kadar dışarı çıkamayacağımız acı gerçeğini teyid etti ardından. Sınav başladı, soruları tamamlayıp saate baktım. Daha sadece 5 dk geçmişti. Bir kontrol daha yaptım. Tekrar saate baktım. Topu topu iki dk daha geçmişti. Kalan zamanda boş boş oturmamak için kitapçıktaki İnkılap Tarihi ve Türkçe sorularına göz attım. Belli ki bugün o derslerin de sınavı vardı ama benim muafiyet başvurum kabul olduğu için girmiyordum. Sorular epey zordu. Ne yalan söyleyeyim muafiyet almış olmama sevindim.
Geldiğimizde bomboş olan kampüste sınav bitiminde inanılmaz bir trafik oluşmuştu. Sınavdan tahminimden geç çıktığım yetmiyormuş gibi, kampüsten ana yola çıkabilmemiz de en az bir sınav süresi kadar sürdü. Bu esnada canım hemşirem de ev yapımı pizzasının kuruyan sucuklarının derdiyle yanıyor, tarafıma saydırıyordu bir güzel, gecikmemiz hasebiyle. Gittiğimizde her zamanki eşsiz sofrasıyla ve kocaman gülümsemesiyle karşıladı bizi. O sucuk kurudu da kurudu diye öykünmeye devam ederken biz şahane pizzasını ve diğer ne varsa masada afiyetle silip süpürmüştük bile. Böyle bir sınav haftasına da ancak böyle güzel bir kapanış yakışırdı. Teşekkürler sevgili hemşireme ve pek sevgili enişteme.
Ve ben bu satırları bitirmeye çalışırken final sınavları için geri sayım da çoktan başlamıştı bile. Tik tak, tik, tak...
***
🎶 🎶 🎶
Çektin gittin
Süre bitmeden
Bir kez daha
Kontrol etmeden
Sınavdan sonra bilsen de neee
Son pişmanlık
Neye yarar
Her sorunun
Bir cevabı var
Çalışamadın yaaar
Son pişmanlık
Neye yarar
Her sorunun
Bir cevabı var
Finale kadaaar*
🎶 🎶 🎶
Bölüm Sonu
Serinin öncesine de bi göz atmak istersen:
Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 1
Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 2
Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 3
Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 4
Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 5
Şimdi Okullu Oldum - Bölüm 6
Şarkının Orijinalini dinlemek istersen elimizde her türlü alternatif var. Seç beğen al:
Olmadı Yar - Asya
Olmadı Yar - Müslüm Gürses
Olmadı Yar - Müslüm Gürses & Duman
(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben:
"Ayyy Enşuldigung, Enşuldigung, bu sınavlar yok mu bu sınavlar ihi ihi, bende çok şıtres mahın ihi ihi": Pardon pardon bu sınavlar bende çok stres yapıyor anlamında.
Murphy Kanunları: Bay Murphy bahtsızlığın, hataların ve talihsizliğin kitabını madde madde yazmış Amerikalı mühendis bir abimiz. Temel olarak der ki "eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."
Lidl: Romanya'da da yaygın olan Alman ucuzluk market zinciri. A101 gibi bi market anlayacağın.