Sayfalar

30 Haziran 2023 Cuma

Şaşkın'ın Bayram Çelıncı. Part 3

Yeni bir tatil gününe alışılmadık bir dinginlik ile uyanıyorum. Bugün güne yazarak mı başlasam, iki günde dağıtmayı başardığım mutfağa mı dalsam, günlerin emeğiyle çıfıt çarşısına dönen küçük odayı mı kırklasam, minnacık haliyle bir banyo nasıl bu kadar karışık olabilir sahi, ona mı girişsem? Yoksa hepsini bir kenara atıp, şöyle bir güzel camış gibi yayılıp Netflix'in bayram hediyesi Witcher 3. sezonun dünden artırdığım bölümlerini mi izlesem?

Günün ilk kahvesi zihnimi açıyor ve dünyevi sorumluluklarımı hatırlatıyor. Dünden verilmiş, taze sözlerim var; ilk açılan iş bilgisayarı oluyor. Bizde upuzuun tatil var diye tüm dünya duracak değil ya. 

İngiltere'den gelen maile verdiğim cevabın 
vınnn sesi yeni yeni silinirken kulağımdan, 
Çin'den hani bana hani bana 
mesajı gelmiş Vatzap'tan. 

Şiirimin devamı gelmiyor, bilgisayarın pili bitti bitecek şarj dolmuyor, zaten internet de çalışmıyor, elektriğin kesik olduğunu anlamam biraz vakit alıyor. 

Sana sözüm söz
o video bugün paylaşılacak 
Çinli kız kardeşim
böyle günler için değil mi
mobil internet paketim?

Hemşirem arıyor o sırada, laflıyoruz uzun uzun. Konumuz hasret, muhabbet ve hayatın bize beklenmedik sürprizleri.

Ne elektrik kesintisi sürüyor uzun ne de başladığım işi bitirmem sonrasında. İş için girilen sosyal medya hesaplarında, millet bu yaz çatır çatır ağğğbeee vizesi reddi yerken, benim randevu alma aşamasını bile başaramadığımdan gidemediğim etkinliğin fotolarına denk gelip içleniyorum bir miktar. Uzun sürmüyor içlenişim; burada olmam gerekiyormuş demek, gideriz elbet kısmetse bir sonrakine. 

İş bilgisayarı kapanıyor,  benim emektar düldül açılıyor. Mutfak, küçük oda, banyo ve Witcher hala beynimi gıdıklıyor. Ara ara yazıp, iki turluyorum evin içinde. Son zamanlarda istikrarla alıp, sonra da unuttuğum semizotu sebzesinin son temsilcisine rastlıyorum dolapta. Bu seferki dirayetli bir savaşçı çıkmış, hakkını teslim etmek için suya koyup yine dönüyorum yazmaya. 

Güneş göstermeye başladı yüzünü iyice, perdelerden sızmasın, Witcher'ı gece karanlığına bırakıyorum. Bırakırken de düşünüyorum bir yandan, sahi derdi ne ki bu Holivıd'ın çene gamzesine gurban Henry ile? Yok "Bond için pek bi şahane süperdi ama çok gençti o zamanlar seçmedik, ay ama şimdi de bize genç biri lazım bak cık cık", yok "vazgeçtik genç Superman senaryosu yazcez biz yaaa, hem bize mi sorduydu Witcher'dan ayrılırken?" Sen boşver o süper oğlanı, giyme o mavi donu daha da yiğidim. O sünepe Liam'ın oynayacağı bitcher'ın kaderini de bize bırak. 


Yalnız bu bir spoyler değil ama hissiyat; Witcher'ların hası Geralt'ı harcayacaklar sanki bu sezon sonu Matmazel. Ve lakin Liam'ı Geralt olarak göreceğine bu gözler, helvanı kavuralım elimizde ıslak mendiller...

Balkondaki ısının mouse kavurma moduna erişmesiyle bugünkü çelınc misyonumu tamamlamaya ve sıradaki görevimi belirleyebilmek için o piti piti yapmaya karar veriyorum. 

Yarın görüşmek üzere, hoşça kalın...




29 Haziran 2023 Perşembe

Şaşkın'ın Bayram Çelıncı. Part 2...

Tatil boyunca her güne bir yazı çelıncımın ikinci gününden selamlar, sevgiler pek muhterem blog komşularım.  

Üstat aklıyla tatil günü sabahın altısında uyanıp da yazmaya başlamayacak ve öğlene doğru da yayınlamayacaktım elbette. Çünkü gündelik hayattaki Şaşkın'lık, siz de gayet iyi bilirsiniz ki, çokça ertelemeyi, araya bolca reklam almayı, en sonunda da işleri ucu ucuna yetiştirmeyi gerektirir. İş hayatında ise süper gücünün pelerinidir de, o başka yazının konusu.

Bir yanımda Köpük, diğer yanımda Yuki, nasıl bir uyumaksa artık, gözümü açmam saat sekizi, yataktan kalkmam ise dokuzu buldu. Yatakta debelenerek geçen o bir saat değil, sabah kahvesini demlemek için girdiğim mutfakta burnumu gıdıklayan koku oldu hızlıca ayılmamı sağlayan. Şaşkın'ın bilim dünyasına armağanı, ev yapımı hızlı kovid testinden şükürler olsun başarıyla geçtim bu defa. İlk denememde tecrübe etme şansı bulamadığım fermente karabuğday kokusu meğer bizim tosuncuk oğlanın kum kabından hallice bir şeymiş. Tecrübe ettim. Kaldırıp cam kabın üzerindeki örtüyü, baktım zat-ı şahanelerine. Kabarıp, boza kıvamını da almış, sanki bu defa olacak da tam fermente olmuş karabuğday gerçekte neye benzer bilmediğimden üzerini tekrar örtüp, "olmamıştır ya bu daha" değerlendirme ölçeği ile kahvemi demlemeye koyuldum.

Hava bir kurban bayramının ikinci gününe yakışacak derecede bulutlu, balkon hala oturmaya elverişliydi. Bilgisayarı açtım, balkonda bir yandan kahvemi yudumlarken bir yandan komşu bloglara bayram ziyaretine gide koyuldum. Bugünün payına, bloga bir sıkımlık yazacağım cümlelerin epeyce bir kısmını yorumlara bıraktığımı fark edip az da bloga kalsın paniğiyle karabuğdayları kurcalamaya tekrar mutfağa girdim.

Defalarca, yarım yamalak izlediğim tarif videosunu bir kez daha yarım yamalak izledim. Değişen bir şey yoktu, Burcuks hala 8 ila 24 saat arası diyordu fermantasyon süresi için. Kaç saat olmuştu ki acaba? Bir gün önce üçlü bi saatte bızlamıştım da ikiye yakın bir üç müydü yoksa dörde yakın bir üç mü tabii ki hatırlayamadım. Üzerinde baloncuklar olmuşmuşsa olmuş demekti. Koku olacaktı, korkmayacaktım ama çok da kötü kokmayacaktı. Bilinmeyenlerin bilinenden çok olduğu bu fermente ortamda galip gelen yine "olmuştur bu yaa" değerlendirme ölçeği oldu. Yağını, tuzunu ekleyip kalıba aldığım hamurumsu yaratığın üzerini bari az biraz zengin göstersin gailesi ile bir miktar kinoa bezeyip fırına attım. 

Bu ekmeği ilk denediğimde zaten tüm proses baştan aşağı hatalı gitmemiş gibi bir de iki saatlik pişirme süresini, artık hangi bilgime güvenerek bilmem, fazla bulmuştum da kabuk piştiğinde içinin de pişeceğine ikna olup, süresinden önce çıkarıvermiştim fırından. Dışı kıtır ama içi çiğ, bu abuk ekmeği dilim dilim kızartma makinesinde kızartıp yemeğe çalıştıydım sonrasında. Hoş Covid'den ne burnumda koku, ne dilimde tat vardı da eliminasyon uğruna tüketmiştim ne yediğimi zerre anlamadan. 

Saati iki saat sonrasına kurdum ve mutfağı terk ettim. Kararlıyım, bu defa o fırına tamı tamına iki saat kesinlikle dokunulmayacak. Tarifin cıvıl cıvıl kahramanı Burcuks'a karşı, nedenini bilemediğim bir sorumluluk hissediyorum. Sanki bu defa da olmazsa kendisini hayal kırıklığına uğratacakmışım gibi. 

Ve evet, pişerken de baya bi kokuyormuş gerçekten bu meret. Ama ne koku!! Ev yapımı covid testim bir kez daha negatif sonuç veriyor. Yeeey!

İki saat pişme ve ardından dinlenme sürecinin akabinde sonuç görsel olarak gayet başarılı olsa da içi hala biraz çiğ gibi. Bu defa kovid free tadım testi hakkında düşüncemi sorar iseniz de gluteni kesmenin en güzel yolu bıçakla ya da makasla kesmek diyebilirim gönül rahatlığıyla. Hayatta bazı şeyleri çok da zorlamamak gerekiyor diyor ve karabuğdayın kendisini sevenlerine bağışlıyorum. Bizımla deyılsın karabuğday! 


Tüm bunlar olurken kediler fosur fosur uyuyorlar. Öyle güzel uyuyorlar ki benim de uykum geliyor. Benim sizden neyim eksik ki ha diyor, güne tatlı bir mola veriyorum. 


28 Haziran 2023 Çarşamba

Şaşkınca Çelınc

İkisinin de yattığı yer incitmesin, Ferhan Şensoy'un "Haldun Taner'den öğrendiğim bir şey var" diyerek anlattığı, meşhur bir anısı vardır yazarlık ve düzenli yazma üzerine. Üstat güzel güzel anlatıyor burada, ondan iyi anlatacak değilim ya, bizzat kendisinden dinlemek istersen hikayeyi tıkla, gelsin hemen.  İnternetim az şimdi, yerim de dar vaktim de, bir özet geçiversen a Şaşkınım dersen: her sabah düzenli olarak 6'da kalkıp, balkonunda daktilosunun başına geçerek 20 sayfa yazdığını; bunu nasıl ve neden yaptığını anlatır Taner'in. Kendine has nüktelerini de katarak.

Hikaye pek güzel, pek hoş; ya peki sebeb-i girizgahınız Şaşkın Hanım? Profesyonel yazarlığa mı soyundunuz da usta tavsiyesi icraya koyuldunuz? Tanımasak sizi ve maymun iştahlı bloglama hallerinizi inanacağız belki de. Her gün diyor, 20 sayfa diyor,  düzenli olarak diyor, alooo kime diyor? 

Bilemedim kaç vakittir ama çoook çok uzun bir zamandır sahip olamadığım bir "ben zamanını" tecrübe etmekteyim bu bayram tatilinde. Evde, bir başına, aylak aylak, iş bilgisayarını en minimumda açmaya gayretle, sadece ve sadece iki kedinin günlük bakımı sorumluluğu ile geçecek koskoca, tamı tamına beş buçuk günlük bir tatilimsi şeysi. Ne yapıyorduk biz sahi böyle zamanlarda?

Üstadın bu anısı durduk yerde mi düştü sanki aklıma? Vardır elbet bir nedeni. Hazır aylar sonra bir yazı ile parmaklardaki pası atmışım. Kalan bu beş boş günümün her gününe bir yazı çelıncı* mı yapsam mesela. Balkonum var mı var, denize bakmıyor ama iki, üç ağaç görüyor mu görüyor. Kuşlar da var; ötüyorlar cik cik, gak gak. Ha gerçekçi olalım, insan kendini bilmeli, günde 20 sayfa yazacağım yok. Onu bu işten para kazananlar yapsın. Her güne bir adet ve bir sıkımlık post yazısı çıksın yeter. 

Şaşkın'ın Seyir Defteri. Gün 1, Deneme 1...

Büyük bir hevesle çıkıyorum balkona. Sıcak... Çok sıcak... Beş dakika bile geçmeden üzerinden, bilgisayar, telefon, mouse ve dahi gözlük ne varsa masanın üzerinde cayır cayır yanmaya başlıyor. İçeri zor kaçıyorum. 

Boş kalan çocuğun aklına nasıl türlü türlü saçmalıklar üşüşür, Şaşkın da o hesap. Ani gelen bir dürtü ile perde yıkamaya girişiyorum. Aklıma bu noktada yine Valide Sultan geliyor ve ben bu yaşımda kendi kendimle başa çıkmakta zorlanırken bi de çocuk Şaşkın'la ömrünü törpüleyen zat-ı şahsına saygılarımı bir kez daha sunuyorum. 

Paralel Şule soktu bi kere kafama. Aha işte kanıtı da burada. O perdeler bugün o makineye girecek! Ev sahibinden kalan, zihni sinir bi sisteme sahip salon tüllerini o gün bugün de değil diyip pas geçiyor ve tatildeki ergenin odasına dalıyorum. Tek kanat tül perde. Çek çıkar, at yıka. O pıtı pıtı dönerken makinede sen otur yaz paşa paşa iki satır evin serin bir köşesinde. Ne zorluğu olabilir ki? Perdeci Beyin duvardan duvara korniş fantaazisi olmayaymış öyle olabilirmiş elbet.  İyi de ben bu perdeyi nasıl asmışım ki ilk tahlilde? Yatağın olduğu taraftaki korniş ucu duvara sıfır, sıfırdan az bi buçuk açıklık olan tarafta ise tabii ki önümde engeller, engeller. Geçirip Wonder Woman kostümümü üzerime, iteleye öteliye çekiyorum gardrobu perdeyi çıkarabilecek kadar. 

Perde makinaya girer girmez kendimi bilgisayarın başında değil mutfakta buluyorum. Eliminasyon diyeti yaptığım dönemde ısrarla pişirmeye çalıştığım ama yaptığım denemeler evde Covid testi** olmaktan öteye gidemeyen fermente çiğ karabuğday ekmeğinin yeni denemesinin ikinci aşamasına geçme zamanı. Geceden ısladığım karabuğdayların bu aşamada suyunu süzüp, bir cup su ile mutfak robotunda bızlatmam gerekiyor tarife göre. Suda 8 ila 24 saat arasında kalmalıymış, havanın sıcaklığına göre. Dün saat kaçta ıslamıştım tabii ki hatırlamıyorum. "Hava sıcak, olmuştur bu ya" değerlendirme kriterimle süzme aşamasına geçiyorum. 

Yine tarifin dediğine göre metal süzgü asla kullanmayıp, plastik ya da ideali silikon bir süzgü kullanmam gerekiyor. Plastik süzgümün delikleri geniş, silikon süzgüm yok elbet. Daha önce nasıl yapmışım ki bu işi? Düz ve delikli silikon bir kapak ve plastik süzgü kombosu ile bir şekilde kotarıyorum işi kotarmaya da mutfak robotuna en yakın büyüklük ve yetenekteki rondoyu bozmuş olduğumu hatırlıyorum. Aklıma el blendırı da gelmiyor, ve hatta yalanım yok, şu an şu satırları yazarken geliyor kendisi aklıma. Smoothie blendırı ile tüm buğdayları üç partide yapabildiğim kadar bızlatıyorum. Bızlatmak ne ilginç bi kelime. Bu kelimeyi kim bulmuş, kim söylemiş ilk defa merak ediyorum bir yandan. Yarı bızlatılabilmiş karabuğdayları fermente olurlar umuduyla, yine tarif sahibinin deyişiyle 8 ila 24 saat arasında, meçhul bir süre beklemek üzere  bir kenara alıyorum. Bu işlemi yaparken saat kaç diye bakıyorum ama tabii ki çok geçmeden kaçtı unutuyorum. 

Otur kalk, iki telefonla lak lak, bir şeyler ye iç derken ilk perde makineden çıkıyor. Çıkarmak zorduysa takmak daha da beter mereti. Gardrobu merdivenin girebileceği kadar daha itelemem gerekiyor. Selvi boyum yine de zar zor yetiyor. Parmak uçlarımda yükselip, boy fukaralığına ayrı, perde zulmüne ayrı sallayarak asıyorum. Sökerken kopan üç tane agrafa, takarken üç tane daha ekliyorum. Bu kadar çok agrafa gerek yok zaten, kurtarır elimizde kalanlar diyerek takmaya devam ediyorum. Kurtarmıyor tabii, ortalar hafif boşlukta kalıyor iki yerden ama oh tertemiz, mis gibi oldular işte, böyle de güzel züğürt tesellisi ile benim odaya ve sonra da küçük odaya geçiyorum. O tüller daha küçük ve kornişler daha makul olduğundan şipşak oluveriyor; çıkarması, yıkayıp asması. Buruşmayan tül seçimimden ötürü kendimi tekrar tebrik ediyorum. 

Tüm bunlar olurken kah orada kah burada yazmaya devam ediyorum. Akşam güneşin çekilmesiyle bir nebze serinleyen balkona tekrar geçip günün yazısını burada nihayete erdiriyorum.

Yarın görüşmek üzere... Mutlu bayramlar...


(Valide Sultan Özel Dip Not) Şaşkın Hanım ne diyor siz, anlamıyor ben... Bu ne ola ki dersen:

* Çelınc (aslı challange): Bildiğin "meydan okumak" tabiri ama işte böyle diyince daha artistik bişi gibi oluyor.  

** Karabuğday ekmeği yapmaya çalışırken Covid testi icad edişimin hikayesini okumadıysan daha önce ya da hatırlamak istersen tıkla hikayesi burada.



25 Haziran 2023 Pazar

Demlenen Nağmeler...

Aradan yine haftalar ve dahi aylar geçmemiş gibi gelip ilişeyim bir kez daha şuracığa. Bazen sadece susmak gerekir,  başkaca bir nedeni yok. 

Yazmayınca elimi eteğimi tam çekiyorum buralardan. Bari onu yapmasam iyi olacak ama o da memleketten hallice, parçalı bulutlu ruh halimi koruma, savunma mekanizması belki de. Derdi, tasayı, kaygıları bir kenara atıp içine daldığım paralel evrenimde hayat, neşeli kelimelerin nağmesinde devam etsin istiyorum. Hal böyleyken; her daim kaldığı yerden, yargısız, sorgusuz, sualsiz devam eden konu komşu blog ahbaplığı oluyor eninde sonunda dönmeme sebep.

Biz 70 kuşağı ne çok şeyi bekledik de gelmeyen mevsimleri beklemek mi oldu acaba en çok acıtan? Ne kış kış gibi geçti, ne bahar bahar gibi. Yaz da yaz gibi olmayacakmış derler, El Niño sağ olsun sebep. İklimler bile trollüyör bizi bak, hüznümüze habire yağmurlar yağdırıp cahilliğimize gökkuşakları açtırarak.

Balkon sezonunu açtık sanki artık gerçekten bu defa. Güneş çapkın çapkın gösterse de arada yüzünü, rüzgar usul usul ben de buradayım diyor. Saha, pardon balkon, oturup yazmaya elverişli. Muhafızlarım ve ben hazır ve nazırız. Üzerimizde ayların kelimelerde demlenmişliği. Karganın gak demesiyle başlıyorum yazmaya. Muhafızlar ise önce kucak, sonra masa örtüsü kavgası yapıp ardından balkon kenarlarında fink atıyorlar bir süre. Arada kuşlara gırtlak senfonileri ile karşılık verip, güneş banyolarını da yaptıktan sonra her biri ayrı bir köşeye çekilip uyku mesailerine geri dönüyorlar.

Onlar uyur benim ADHD durur mu? Otur kalklarım arasına cümleleri sıkıştırıyorum. Bir kahve demliyeyim diye kalkıyorum, bakıyorum tuvaletteyim. Dışarıdan gelen motor sesi de dinmek bilmedi, şöyle bi dolanıp içerde geleyim diyorum, yapıp da yaptığımı unuttuğum kahveyi alıp geliyorum. E karnım da eksik kalır mı, acıkıyor. Öğlen olmuş da geçmiş bile. 

Makarna haşlanırken balkonda kedilerin dağıttığı geri dönüşüm poşetlerini toparlıyorum. Zihnimde biriken cümleleri alıp yerlerine yerleştirip mutfağa dönüyorum. Makarnanın suyu köpürmüş, taştı taşacakken tencerenin üzerine tahta kaşığı bırakmak suretiyle olaya müdahale ediyorum. Makarna salatasına en nihayetinde malzeme olacak, iki günlük haşlanmış tavukların kokusunu alan miskin köftehorlar uyanıp mutfak kapısında nöbete duruyorlar. Ganimetlerini bir oturuşta gömüp artık iyice ısınmış havadan kaçacakları yeni bir köşe arayışına geçiyorlar. Yüksekleri seven Köpük barbekü bacasının kenarını tercih ederken, Yuki kucağımı seçiyor. Bu seçim ikimize de duble sıcak olarak yansırken kendisinin bundan hiç şikayeti yok görünüyor. 

Hava iyice ısınıyor, artık bırak hafif rüzgarı yaprak kımıldamıyor. Muhafızlarım hadi artık bitir işini de gir içeri, biz de çökelim üzerine diyen acıklı bakışlar atıyorlar. Haklısınız diyorum. Bazen zamanında bırakmayı bilmeli insan. Ben Şaşkın, gidiyorum.



Etiketler

#100.Yıl #29Ekim (1) #ağacımadokunma (1) #AilemizinGurusu (1) #anılar (7) #ArtRecreation (1) #ayrıyazılır (1) #bavulculuk (2) #benimadam (2) #BigSis (1) #bing #ai (1) #Caillou (1) #canımbabam (1) #coronatürmort (1) #Covid19Günceleri (3) #Dark (2) #dikkateksikliğisendromu (4) #doğruyazınkardeeeşim (1) #doğumgünü (3) #GameofThrones (4) #GeorgeR.R.Martin (5) #göçebe (6) #göçmenkadınlar (1) #gurbetçilik (7) #hemşire (1) #hemşirelik (6) #Hıdırellez (2) #içindenalmanyageçenyazılar (5) #İçindenAlmanyageçenyazılar (3) #içindenciddiyetgeçenyazılar (18) #içindenfilmgeçenyazılar (2) #içindenhüzüngeçenyazılar (1) #içindenistanbulgeçenyazılar (4) #içindenizmirgeçenyazılar (7) #İçindenMatrixGeçenyazılar (14) #içindenmizahgeçenyazılar (69) #içindenmutlulukgeçenyazılar (6) #içindenromanyageçenyazılar (2) #içindenşarkısözügeçenyazılar (31) #içindenşiirgeçenyazılar (17) #ileridönüşüm (2) #kafamaneredenesersekuşağı (5) #karantinahalleri (3) #Kayu (1) #kedigünlükleri (4) #kendimenotlar (8) #kim-olduğunu-bilirsin-sen (5) #küçükbirader (2) #küçükergen (9) #küçükkankam (7) #küçükördek (20) #lakap (1) #lost (1) #Marduk (2) #mercekbulut (1) #mim (10) #mindfulness (1) #mutluluk (2) #mylittlefeltstuff (4) #özürdilerimsezenaksu (1) #RIP (11) #seçmesaçmalar (1) #sevgiligünlük (1) #sevgililergünü (2) #SeziKalkavan (1) #soneryalçınlütfenbanakızma (1) #sonhavabükücü (2) #sonsuztemizlikdöngüsü (5) #şaşkın (41) #ŞaşkınınADHDGünlüğü (7) #ŞaşkınınAÖFmaceraları (10) #ŞaşkınınBayramÇelıncı (4) #şaşkınınsevgililergünüdileği (3) #şaşkınjunior (1) #şaşkınmutfakta (6) #tatil (1) #telekom (1) #uykusuzluk (1) #ValideSultan (18) #vallahidebunlarhepmizah (1) #yapayzeka (1) ArtRecreation (1)