Yaz uçtu gitti. Balkanlar'da sonbahar bitmeden yüzünü kışa döndü. Ha bugün dedim, ha yarın; olmadı ha bu akşam, yarın sabah...
Ne taslaklar yazdım
Ne taslaklar yazdım
O kadar yarım bıraktım ki
Sonunda yan gelip yattım
Ne diyeyim kendime
Bir yerlerden başlaman lazım
Bu kızı yeniden yazdırmalıyım
Klavye tuşlarına bastırmalıyım
Bloglarda yayınlamalıyım
Farkındayım farkındayım
Oturmalı yazmalıyım
Kelimelerde kendimi kaybetmeliyim
Bu kızı yeniden yazdırmalıyım
Farkındayım farkındayım *
Kocasından Nutella saklayan hain kadının trajikomik hikayesi ile başlayabilirdim. Ya da nicedir taslaklarda bekleyen "Matrix evrenindeki hayatım" konulu bilim kaygı türü eserimle.
Bir varmış, bir yokmuş... Kısmet 45 yaşımın sonbaharında "iyi insan olmayı" sorgulamama ve steam mop aramama neden, ilk "Rumen stayla" terk edilişimin varoluşsal sancılı, öz-depresif hikayesine imiş.
Günlerden salıydı.Temizlik günüydü. Neredeyse Bükreş'e taşındığımızdan beri, ki tamı tamına dört yıl demek, haftada bir temizliğe gelen yardımcımı bekliyordum. Kızı okula bırakmış, market alışverişini yapmış, soğukta kapıda kalmasın diye koşturarak eve gelmiş, filtre kahvesini demlemiştim.
Buralarda iyi bir yardımcı bulabilmek genelde zor ve ortak sorundu. Neyse ki ben şanslıydım. Hem güvenilir hem de çalışkan bir yardımcım vardı. Geldiği günler E. bunu sever diyerek yemekler pişirdiğim, aileden biri gibiydi en başından beri.
Gerçi bir kaç haftadır cennette ters giden bir şeyler vardı. Geç gelip, erken gitmeler. Sürekli bir fatura ödemeye yetişmeler. Hiç bitmeyen telefon konuşmaları arasında yarım yamalak yapılan işler.
Bir hafta önce sitemkar bir ifade ile biraz uyarmak istediğimde bozulmuş, hemen üste çıkmıştı. Yeni bir erkek arkadaşı vardı, onun için çok önemliydi ama Köstence'de yaşıyordu, bu yüzden fazla görüşemiyorlardı ve telefonla konuşuyorlardı. Onu artık istemiyorsam daha da gelmezdi bana, falan da filandı. Öyle bir niyetim olmadığını, sadece daha dikkatli iş yapmasını beklediğimi söyledim. Lakin o gün o telefon "yine de" susmadı, "yine" fatura ödemek için erken çıkması gerekti. Bense sofrasını hazırlamıştım, yemeğini yemeden hayatta bırakmazdım. Çıkarken de sanki tatlıya bağladıydık, herhangi bir sorun yok gibiydi.
Saat dokuz buçuk yoksun
saat on, yok
on bir, on iki, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kim bilir...
Ben acaba başına bir şey mi geldi diye merak ve endişe ile bekler, kahvem demlikte bayatlarken meğer fonda
yar saçların yoluk yoluk (gönül ister lüle lüle olsun ama değil)
Şaşkın sana güle güle
çalar imiş.
Ne gelen oldu, ne giden. Ne bir telefon, ne bir mesaj, ne de mesajlarıma cevap. Öylece puf... Hep derlerdi. 3 kuruş fazlasına gider, tek bir lafa gurur yapar gider, canı sıkılır gider, o gün çalışmak istemez gider, gözünün üstünde kaş var der gider, tek bir haber vermez öylece gider. Doğruymuş. Rumen ayrılığı böyle olurmuş.
Yaptığım tek bir sitemkar uyarı her şeyi silip atmış, Batının Kötü Cadısı olmama yetmişti ki mutlu mesut dört koca yılın ardından bir nezaket mesajı bile almadan, öylece terk edildim.
Kasım ayı kapıda ya okuldan yine mesajlar gelmeye başladı. "Dance for Kindness'a katılacak mısınız?", "katılmasanız da bağış yapacak mısınız?". Katılmayacağım kardeşim bu sene, yok size iyilik için dans falan. Zira ilişki durumum karışık bu aralar "iyilik" ile.
Hava yağmurlu, soğuk, gri. Kalbim kırık. Belki güneş açar yine bir kaç güne, kalbim ısınır, neşeli şeyler yazarım. Ya da kaloriferi açarım.
* Dip not: Şarkının orijinalını bilmeyenler varmış. İşte burada: >>> Farkındayım - Sezen Aksu
Bu nefis şarkına bunu yaptığım için #özürdilerimsezenaksu. Ne yapayım kendimi tutamadım. :) Bu arada bir kez daha fark ettim ki Sezen Aksu'nun her türlü duruma uyarlanacak bir şarkısı muhakkak var. Bi ara Perişanım Şimdi versiyonunu da mı yapsam... "Perişanım şimdi mutlu oldun mu? / Başka Vileda kovalarını rahat doldurdun mu?"...
Ne taslaklar yazdım
O kadar yarım bıraktım ki
Sonunda yan gelip yattım
Ne diyeyim kendime
Bir yerlerden başlaman lazım
Bu kızı yeniden yazdırmalıyım
Klavye tuşlarına bastırmalıyım
Bloglarda yayınlamalıyım
Farkındayım farkındayım
Oturmalı yazmalıyım
Kelimelerde kendimi kaybetmeliyim
Bu kızı yeniden yazdırmalıyım
Farkındayım farkındayım *
Kocasından Nutella saklayan hain kadının trajikomik hikayesi ile başlayabilirdim. Ya da nicedir taslaklarda bekleyen "Matrix evrenindeki hayatım" konulu bilim kaygı türü eserimle.
Bir varmış, bir yokmuş... Kısmet 45 yaşımın sonbaharında "iyi insan olmayı" sorgulamama ve steam mop aramama neden, ilk "Rumen stayla" terk edilişimin varoluşsal sancılı, öz-depresif hikayesine imiş.
Günlerden salıydı.Temizlik günüydü. Neredeyse Bükreş'e taşındığımızdan beri, ki tamı tamına dört yıl demek, haftada bir temizliğe gelen yardımcımı bekliyordum. Kızı okula bırakmış, market alışverişini yapmış, soğukta kapıda kalmasın diye koşturarak eve gelmiş, filtre kahvesini demlemiştim.
Buralarda iyi bir yardımcı bulabilmek genelde zor ve ortak sorundu. Neyse ki ben şanslıydım. Hem güvenilir hem de çalışkan bir yardımcım vardı. Geldiği günler E. bunu sever diyerek yemekler pişirdiğim, aileden biri gibiydi en başından beri.
Gerçi bir kaç haftadır cennette ters giden bir şeyler vardı. Geç gelip, erken gitmeler. Sürekli bir fatura ödemeye yetişmeler. Hiç bitmeyen telefon konuşmaları arasında yarım yamalak yapılan işler.
Bir hafta önce sitemkar bir ifade ile biraz uyarmak istediğimde bozulmuş, hemen üste çıkmıştı. Yeni bir erkek arkadaşı vardı, onun için çok önemliydi ama Köstence'de yaşıyordu, bu yüzden fazla görüşemiyorlardı ve telefonla konuşuyorlardı. Onu artık istemiyorsam daha da gelmezdi bana, falan da filandı. Öyle bir niyetim olmadığını, sadece daha dikkatli iş yapmasını beklediğimi söyledim. Lakin o gün o telefon "yine de" susmadı, "yine" fatura ödemek için erken çıkması gerekti. Bense sofrasını hazırlamıştım, yemeğini yemeden hayatta bırakmazdım. Çıkarken de sanki tatlıya bağladıydık, herhangi bir sorun yok gibiydi.
Saat dokuz buçuk yoksun
saat on, yok
on bir, on iki, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kim bilir...
Ben acaba başına bir şey mi geldi diye merak ve endişe ile bekler, kahvem demlikte bayatlarken meğer fonda
yar saçların yoluk yoluk (gönül ister lüle lüle olsun ama değil)
Şaşkın sana güle güle
çalar imiş.
Ne gelen oldu, ne giden. Ne bir telefon, ne bir mesaj, ne de mesajlarıma cevap. Öylece puf... Hep derlerdi. 3 kuruş fazlasına gider, tek bir lafa gurur yapar gider, canı sıkılır gider, o gün çalışmak istemez gider, gözünün üstünde kaş var der gider, tek bir haber vermez öylece gider. Doğruymuş. Rumen ayrılığı böyle olurmuş.
Yaptığım tek bir sitemkar uyarı her şeyi silip atmış, Batının Kötü Cadısı olmama yetmişti ki mutlu mesut dört koca yılın ardından bir nezaket mesajı bile almadan, öylece terk edildim.
Kasım ayı kapıda ya okuldan yine mesajlar gelmeye başladı. "Dance for Kindness'a katılacak mısınız?", "katılmasanız da bağış yapacak mısınız?". Katılmayacağım kardeşim bu sene, yok size iyilik için dans falan. Zira ilişki durumum karışık bu aralar "iyilik" ile.
Hava yağmurlu, soğuk, gri. Kalbim kırık. Belki güneş açar yine bir kaç güne, kalbim ısınır, neşeli şeyler yazarım. Ya da kaloriferi açarım.
* Dip not: Şarkının orijinalını bilmeyenler varmış. İşte burada: >>> Farkındayım - Sezen Aksu
Bu nefis şarkına bunu yaptığım için #özürdilerimsezenaksu. Ne yapayım kendimi tutamadım. :) Bu arada bir kez daha fark ettim ki Sezen Aksu'nun her türlü duruma uyarlanacak bir şarkısı muhakkak var. Bi ara Perişanım Şimdi versiyonunu da mı yapsam... "Perişanım şimdi mutlu oldun mu? / Başka Vileda kovalarını rahat doldurdun mu?"...
Artık yazmıyorsunuz diye düşünerek hiç bakmamaya başlamıştım buraya. Ama sizin bu hüzünlü hikayenizi yüzümde nasıl bi gülümse ile okuduğumu bilemezsiniz Şule Hanım ☺️ (umarım kızmadınız🙄)
YanıtlaSil@busraatila Beş yıl sonra döndüm geldim ama gel gör, yine aynı tembellikle. Gülümsettiyse demek ki amacına ulaşmış, niye kızayım Büşracım? Hayat ciddi takılmak için inan çok kısa. :))
YanıtlaSil