Tanıyanlar bilir ama tanımayanlara kısacık bir özetle başlamak istedim.
35 yıl önce bugün İzmir'de açmışım afacan gözlerimi dünyaya. O gün bugündür de öylece bakar dururum. Ailede "olgun yetişkin rolü" önceden ablam tarafından kapıldığından benim nasibime pek düşmemiş. Yoksa benim bi suçum yok ruhsal yaşımın beden yaşımın gerisinde kalmasından.
İsmimi annemin rüyasına giren bir dededen, göbek adımı ise anneannemden almışım. Adıyla birlikte pek çok özelliğini de vermiş Şükriye Sultan. Tez canlılık, bununla gelen sakarlık, inatçılık, dik kafalılık ve en önemlisi hayatta bir başına ayakta durabilme gücü. Çok da güzel sesi varmış ama onu kendisine saklamış. Burda da sırayı ablama kaptırmışım. Bir de güzel tesadüf var ki onu da anlatmazsam olmaz. Eski İstanbul hanımefendilerinden olan Şükriye Sultan Bursalı Mehmet dedemle evlenmiş. Hayat onu sonradan İzmir'e sürüklemiş gerçi ama yıllar sonra göbek adını verdiği, tek farkla hanımefendi olamayan torunu da onun yolunu izleyerek İstanbul'dan Bursa'ya gelin geldi. Üstelik İstanbul'dan gelen İzmirli gelin her gün onun en sevdiği şarkı olan Üsküdar'a Gider İken'i oturduğu evin karşısındaki ilköğretim okulunun tenefüs zili olarak dinliyor.
Sakarlığım, Şükriye Sultan bir yana, doğuştan gelen hediye. Benim gelişimle birlikte İzmir bir güzel sallanmış, dolayısıyla ben de hastanedeki beşiğimde. Ondan olsa gerek, dillere destan sakarlığım ve şaşkınlıklarım ile meşhurumdur kendi küçük dünyamda. Ya da ben öyle avunuyorum ünümün sınırlarını kendi küçük dünyamda sanarak. Zira kadim dostum Evren ve erkek kardeşim sağolsun maceralarım şehir efsanesi olarak yurdumun her köşesini dolaşıyorsa hiç şaşırmam.
Nasıl yani, bu kadarı da olur mu denen bir çok garip olay benim başıma gelebilir! Örnekler çoktur ama eskileri şimdilik geçelim. İlerleyen günlerde yenileri anlatırım nasıl olsa. Neyse ki evrenin bir hediyesi olarak beni bu konuda yalnız bırakmayan iki de güzel dosta sahibim. Allahtan üçümüz aynı anda aynı yerde olmuyoruz yoksa Voltran'ı oluşturmamız halinde başımıza gelebilecekleri hayal bile edemiyorum.
Kan bağından öte gönül bağlarından oluşan kocaman bir ailem var bir de. İki kişilik çekirdecik, tap tazecik ailem haricinde çokça anne, çokça baba, bir sürü kız-erkek kardeş ve yeğen, hatta yeni bir anane... Hayattaki en büyük hazinem, olmazsa olmazım.
Bir de gece uykusuzluğu var ki en büyük derdim. Yine gece, yine uykusuz, yine ayaktayım. Ama dedim ya bugün doğum günüm. İşte tam da o yüzden artık yatmalıyım...
Canım benim. Ne güzel anlatmışsın kendini. Kendine ve hayata karşı dürüst ve samimi oluşun ve tabi bir de o güzel yüreğinle iyi ki varsın hayatımda. Hemşire dikkat et yaşlanıyoruz. :) Ama sanki yaş aldıkça daha da bir güzelleşiyoruz. Seni seviyorum şaşkın kovam, yürekli şuşum, can dostum.
YanıtlaSilDeli kardeşim, en kadim dostum, Eluşcuğum... Blogun hayırlı ve dahi uğurlu olsun. Sonunda yazmaya karar vermene ne kadar sevindim bilemezsin. Sensiz geçen günlerimde bir tık kadar yakınımda olduğunu bilmek de ayrıca rahatlatıcı benim için. Özlüyorum seni deli kız... Çok özlüyorum...
YanıtlaSilHayırlı olsun arkadasım..
YanıtlaSilHosgeldiniz
Merhaba caramelia. Sen de hoşgeldin sayfama :))
YanıtlaSilAblam, ablam...
YanıtlaSilHem bi tık, hem bi telefon, hem bi otobüs ama en önemlisi bir rüya yakınındayım. Biliyorsun...
Hemşiiireee
YanıtlaSilTansiyonunu ölç... Hem sen yaşlanıyosun ben diil. Ben Ata'nın yaş ölçeğiyle yaş alıyorum biliyorsun :)))
Bu arada güzelleştiğimiz doğru ama :))