Yolu sevgiden, eşten, işten, güçten geçip de kendini bi şekil Almanya'da bulan bir Türk kadını için memleket hasretinin hıçkırıklar eşliğinde tavan yaptığı nokta saçının dibi geldiği andır pek sevgili okuyucu.
Alman kadınları neden bu kadar bakımsız, o saçlarının hali ne, ya o bıyıklara ne de demeli? Bildiğin sırma bıyıklı, yandan tıraşlı ya da Modern Talking çok yaşa saçlı kadınları gördükçe düşünür durdur ki cevabı meğer kuaförlerde gizliymiş.
Sabah onda açıp altı buçukta (hele hele cumartesileri iki buçukta) kapatan kuaför mü olurmuş deme oluyormuş. Bak hele bu fotoğraftaki kuaför pazartesileri de saat üçte açıyor. Adamlar bildiğin çalışmıyor, kuaförlüğü hobi olarak yapıyorlar. Bu şartlarda garibim Alman kadını ne zaman, nasıl gitsin kuaföre arkadaş.
Hadi diyelim çalışma gün ve saatleri engelini aştı bu defa da sırada Alman disiplininin alameti farikası "Termin" yani randevu almayı başarmak var ki çalışma saatleri düşünüldüğünde haftalık randevu sayısının pek de fazla olmayacağı aşikar.
Termin almayı da başardın diyelim 15 Euro bir föne verdikten sonra var ya bir hafta o saçı yıkamaya kıyamazsın. Saçları yandan kazıt çık modelinin bu kadar revaçta olması anlaşılır gelmeye de başlıyor bu noktada.
Geçenlerde burada ilk kuaför deneyimimi yaşadım ben de. Malum Almanca düzeyi A1 seviyesinden hallice, bu yüzden Türk olsun bizim olsun dedim eve yakın, isimleri Türk ismi olan iki kuaförden birine daldım. Bu kuaför biraz kalbur üstü çıktı. Resepsiyonu falan vardı. Kuaför Alman'dı ama karşılamayı yapan kız Türk çıktı da konuşma anlamlı bir şekilde devam edebildi. Gerçi fazla da uzun sürmedi çünkü kız kara kaplı defteri açıp olası "termin" zamanlarına bakmaya başladı. Verdiği fiyat da tuzlu olunca ben bir kartınızı alayım diyip olay mahalinden hızlıca topukladım.
Hemen karşıya geçip bir diğerinde şansımı denemeye karar verdim. Dışardan gördüğüm kadarıyla içeride sadece iki kadın vardı ve sohbet ediyorlardı. Tabii ki bu "termin" cennetinde bu hiç bir şeyin teminatı olamazdı ama hadi hayırlısı dedim daldım içeri. "Türkçe konuşuyorsunuz değil mi?" dedim en acıklı tonda. "Ablam bilmiyor musun gel, gel" dedi en Hürrem tonda. Sonrası boyar mısın hemen, boyarım; kaça, 19'a; aman ne güzel hadi yapalım. "Yalnız fönünü kendin çekeceksin abla o fiyata dahil değil" dedi. "Yok fön istemiyorum zaten, onu yarın çektireceğim" dedim.
Saç boyandı, iki muhabbetin beli kırıldı. Türkiye'de olsa minimum 6 kişinin çalışacağı boyutta bir salonda tek başına çalışıyordu. Burada salonlar aynı zamanda unisex, arada yaşlı bir amca geldi onun saçını da şip şak kesti gönderdi. Saçım yıkandıktan sonra bir Türk kadınının aklının kolay kolay almayacağı kozmik olay gerçekleşti. Saçımın kurutulmasını beklerken kız kurutma makinesini elime tutuşturdu "al abla çek fönünü" dedi. Bi fiyat bu kadar mı çıplak olur arkadaş, kurutmadı bile saçımı. Bi an yandan kazıt çık modeli anlaşılır olmayı geçti cazip falan görünmeye başladı.
Gelmeden saçları kısalttığıma şükrettim. Hadi benim kıl kuyruk, uyuz iki tel saçım var; uzun, uzun saçları kimi ütülü, kimi maşalı Türk kızı buralara gelse ne eder düşünmeden, memleketteki cefakar kuaförlerimizi anmadan duramadım.
Buralarda güzellik fazla lüks a dostlar. Siz siz olun kuaförlerinizin kıymetini bilin, bahşişlerini eksik etmeyin.
Hadi diyelim çalışma gün ve saatleri engelini aştı bu defa da sırada Alman disiplininin alameti farikası "Termin" yani randevu almayı başarmak var ki çalışma saatleri düşünüldüğünde haftalık randevu sayısının pek de fazla olmayacağı aşikar.
Termin almayı da başardın diyelim 15 Euro bir föne verdikten sonra var ya bir hafta o saçı yıkamaya kıyamazsın. Saçları yandan kazıt çık modelinin bu kadar revaçta olması anlaşılır gelmeye de başlıyor bu noktada.
Geçenlerde burada ilk kuaför deneyimimi yaşadım ben de. Malum Almanca düzeyi A1 seviyesinden hallice, bu yüzden Türk olsun bizim olsun dedim eve yakın, isimleri Türk ismi olan iki kuaförden birine daldım. Bu kuaför biraz kalbur üstü çıktı. Resepsiyonu falan vardı. Kuaför Alman'dı ama karşılamayı yapan kız Türk çıktı da konuşma anlamlı bir şekilde devam edebildi. Gerçi fazla da uzun sürmedi çünkü kız kara kaplı defteri açıp olası "termin" zamanlarına bakmaya başladı. Verdiği fiyat da tuzlu olunca ben bir kartınızı alayım diyip olay mahalinden hızlıca topukladım.
Hemen karşıya geçip bir diğerinde şansımı denemeye karar verdim. Dışardan gördüğüm kadarıyla içeride sadece iki kadın vardı ve sohbet ediyorlardı. Tabii ki bu "termin" cennetinde bu hiç bir şeyin teminatı olamazdı ama hadi hayırlısı dedim daldım içeri. "Türkçe konuşuyorsunuz değil mi?" dedim en acıklı tonda. "Ablam bilmiyor musun gel, gel" dedi en Hürrem tonda. Sonrası boyar mısın hemen, boyarım; kaça, 19'a; aman ne güzel hadi yapalım. "Yalnız fönünü kendin çekeceksin abla o fiyata dahil değil" dedi. "Yok fön istemiyorum zaten, onu yarın çektireceğim" dedim.
Saç boyandı, iki muhabbetin beli kırıldı. Türkiye'de olsa minimum 6 kişinin çalışacağı boyutta bir salonda tek başına çalışıyordu. Burada salonlar aynı zamanda unisex, arada yaşlı bir amca geldi onun saçını da şip şak kesti gönderdi. Saçım yıkandıktan sonra bir Türk kadınının aklının kolay kolay almayacağı kozmik olay gerçekleşti. Saçımın kurutulmasını beklerken kız kurutma makinesini elime tutuşturdu "al abla çek fönünü" dedi. Bi fiyat bu kadar mı çıplak olur arkadaş, kurutmadı bile saçımı. Bi an yandan kazıt çık modeli anlaşılır olmayı geçti cazip falan görünmeye başladı.
Gelmeden saçları kısalttığıma şükrettim. Hadi benim kıl kuyruk, uyuz iki tel saçım var; uzun, uzun saçları kimi ütülü, kimi maşalı Türk kızı buralara gelse ne eder düşünmeden, memleketteki cefakar kuaförlerimizi anmadan duramadım.
Buralarda güzellik fazla lüks a dostlar. Siz siz olun kuaförlerinizin kıymetini bilin, bahşişlerini eksik etmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder