Türkçe’de sevmediğim tabirlerin başında açık ara ile “evlat
acısı gibi koydu” yer alır. Tabiri de sevmem, kullananı da. Hele hele bu lafı
diyen, diyebilen kişi bir ebeveyn ise o kişi ile ilgili iyi bir şey bile düşünemem
bir daha. Dünyada para pul ile alınabilecek herhangi bir şeyi “evlat acısıyla”
kıyaslayabilmek nasıl bir zihnin ürünüdür aklım havsalam almaz. Hatta bu
dünyada evlat acısı ile kıyaslanabilecek başka bir şey de yoktur bana göre.
Evet ölüm hepimize yazılmış, kaçışı yok; lakin binbir emek
büyüttüğün can parçanı, evladını toprağa koymak, onu bir daha hiç göremeyecek,
öpüp koklayamayacak olmak... Böyle bir acıyı hangi teraziye koyup, neyle
tartabilir ki bir insan.
Yüreği kinle kapkara olmuş, kurumuş bir adam yavrusunun daha
toprağı bile kurumamış bir anayı yuhalattı bu ülkede dün. Başka bir ülkenin
meydanlarında ölmüş bir geç kızı kendine siyasi malzeme yapan zat, kendi
ülkesinde fitilini kendi yaktığı olayların sonucunda hayatını kaybeden küçücük
bir çocuğu terörist ilan etti. Daha pek çok kötü şey söyledi ama gözlerim
doluyor, böğürerek ağlamak istiyorum aklıma geldikçe, yazamıyorum.
Onun dediklerine, söylediklerine, yalanına dolanına,
hırsına, öfkesine, kinine, hepsine alışmış, yalama olmuştuk, artık hiç bir
şeyine şaşırmıyorduk da o yuhalayanlar arasındaki kadınları görmekti en çok
yüreğimi yaralayan. Hani can veren, çocuk doğuran, halden en çok anlaması
gereken kadınlar.
Dokuz ana baba dokuz evladını verdi toprağa. Bir baba
karısını da yitirdi peşi sıra. O insanların çocukları öldü ötesi var mı? Bir
ailenin acısının diğerinden fazlası eksiği, bir evladın canı diğerinden önemli
olabilir mi?
Kimilerine göre varmış ki yuhalattılar, eşlik edip
yuhaladılar. Aynı sudan içmiştik ya sözde, ölümde bile böldüler,
ötekileştirdiler bizi.
Bu ruh halini, bu öfkeyi, bu kini, bu nefreti anlamak
istiyorum. Olmuyor, yapamıyorum. O insanlarla aynı havayı solumak içimi
acıtıyor. Biri “ben o bilyeleri oraya niye koydular anlayamıyorum” diye kan
kusarken Berkin’in acılı babasının “o bilyeleri mezarına oynasın diye koyduk”
deyişi uykularımı kaçırıyor. Bu kadar kötülüğü, bu kadar vicdansızlığı, bu
kadar adaletsizliği kaldıramıyorum.
Sahi o kadınlar, o gece başlarını yastığa koyup nasıl
uyudu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder